11 Mart tarihinde Japonya’da meydana gelen deprem üzerine konuşmak kolay olmasa gerek. Dünyanın herhangi bir yerinde o şiddette bir depremle karşı karşıya kalınsaydı kaç yapı dayanırdıyı geçtim, ardı ardına patlayan 6 ve üzeri şiddetteki artçı depremlerde bile ne hale gelinirdi düşünmek bile istemezdim. Japonya’yı bitiren depremin kendisi değil, insanoğlunun Hollywood senaryolarında bile göremeyeceği ve izlediğimizde bizi şok eden dev tsunamiydi. O görüntülere şahitlik etmek, yetmiş bin nüfuslu bir kasabanın yutuluşuna canlı gözlerle tanıklık etmek ve çaresiz bir şekilde izleyerek elimizden hiçbir şeyin gelmemesi, insanoğlunun doğa karşısında ne kadar güçsüz olduğunu bir kez daha kanıtlamıştı. O görüntüler aklıma geldikçe hala tüylerim ürperiyor. Japon insanlarının dünya üzerindeki en büyük felaketlerden biri yaşanmasına rağmen inanılmaz sakin kalması ve hiç panik yapmaması yüzyıllar boyu alışkın oldukları hayat şartlarının DNA’larına yazılmasıyla ilintili. Dünyanın en dehşetli anları yaşandı. Hala da yaşanmakta. Ve bu anlar yaşanırken Japon halkı marketlerde sırasını hiç bozmuyor, hala kurallara büyük bir sükunetle uyuyor, hala okuluna gidiyor, bisikleti elinde araç yolunda değil hala kaldırımda yürüyor. Bakanları, idarecileri ve yetkilileri başları önde ve utanarak düzenli olarak elektrik kesintileri olacağını söylüyorlar. Gayet doğal ve elden bir şey gelmeyecek bir durumda bile başlarını eğiyorlar oranın yöneticileri. Buranın yöneticileri gibi ekranda radyasyonlu çayları içerek Karadeniz’deki gibi binlerce kansere ve ölüme neden olmuyorlar. Ellerinden hiçbir şey gelmeyecek konularda bile eğiliyorlar halkın önünde..
Japonya yüzyıllar boyu depremlerle yaşadı. Dünyanın en tehlikeli ve hareketli iki tektonik plakanın sürekli birbirine baskı yaptığı bir noktaya tek tek elle konulmuş gibi duran bir ada parçası. Aslında söz konusu iki tektonik plakanın birbirine baskıları olmasaydı Japon adaları da olmayacaktı. Bazen adanın bazı yerlerini ortadan kaldıran, yıkan, sele maruz bırakan tektonik plakalar, aslında Japonya’yı meydana getiren bir hareketlilikti aynı zamanda. Japonya geçmiş çağlarda her daim iç savaşlar yaşamıştır. Yüzlerce klan birbiriyle savaşmıştır. Ama bu savaşlarda ölüm sayısı görece olarak hep az kalmıştır. Asıl büyük yıkımlar ve ölümler hep depremler, veba ve açlıklarla gelmiş. Bir milletin ruhunu ve karakterini çizmiş tüm bu büyük belalar. Akabinde, devasa depremlere bile dayanan bir karakteri ortaya çıkarmışlar. Japonya önceden neydi, şimdi ne olduya en ürkütücü yanıtı şu aşağıdaki iki bağlantı öyle inanılmaz bir yanıt veriyor ki, insanoğlu korkması gerektiğini anlıyor.
http://www.abc.net.au/news/events/japan-quake-2011/beforeafter.htm
http://www.nytimes.com/interactive/2011/03/13/world/asia/satellite-photos-japan-before-and-after-tsunami.html
Ama o dev sular yok mu? Hani, şu önüne ne çıkarsa çıksın alıp götüreceği ve önünde kimsenin, hiçbir şeyin, devasa gemilerin bile duramayacağı dev dalgalar.. Japonya için söylenecek bir şey varsa o da fırtınaların, sellerin ve depremlerin bu ülkenin kaderini çizen en büyük kader atayıcı olmalarıdır. 1274 ve 1281 yılında Moğollar tarafından deniz yoluyla işgal edilen Japonya, büyük tayfunlar sayesinde bir işgalden kurtulmuştu. Kubilay Han yönetimindeki Moğol ordusu müthiş bir rüzgarla ivmelenen dev dalgalar yüzünden geri çekilmek zorunda kalmıştı. Eğer o dev dalgalar olmasaydı şu anki Japonya’dan bahsedemeyebilirdik. O zamanın samurayları bu dev rüzgar ve dalgalara bir isim vermişti hemen: Kamikaze! Yani İlahi rüzgar ya da nefes.. Tanrısal bir fırtına.. Aynı dalgalar Japonya’nın bir kısmını mahvetmiş durumda. Haritadaki yerini bile değiştirmiş durumda. Çin’e 2,4 metre daha yaklaştırmış durumda. Yetmemiş, dünyanın eksenini 10-15 santimetre kadar kaydırmış. 730 yıl önce Japonya’yı kurtaran, esir olmasını engelleyen dev dalgalar, ironik bir atıfla yıkımı getiriyor.
Bu depremle insanların milliyet gözetmeksizin özlerinde ne kadar aynı olduklarını da gördük. Bir çok insanın tüyleri diken diken oldu, ürperdi, gözleri doldu, dualarını sakınmadı Japon insanlarından. Ama bazı insan müsveddeleri vardı ki kendi içimizde barındırdığımız örümcek kafalılardan hiç farklı olmadıklarını göstermişlerdi. Bu depreme ve dev tsunamiye İkinci Dünya Savaşı’ndaki Pearl Harbor’un intikamı gözüyle bakan orospu çocuğu Amerikan evlatlarından dem vurabiliriz. Burada oldukça insani bir durum söz konusuyken ve tüm dünyayı ilgilendiren, korku veren bir afet varken, ölü bedenler ve soğuk havada titreyen bebekler, çocuklar söz konusuyken “işte tanrı Pearl Harbor’da yaptıklarınızın acısını sizlere böyle ödetir” diyen orospu çocukları vardı.
http://m.friendfeed-media.com/f4c36a5050fe097df774024803158fc79e79f4b1
Şerefsiz ve onursuz her yerde şerefsiz ve onursuzdur. Zararlı ve faşist milliyetçi her yerde kötüdür. Hitler ruhludur. Bu şerefsiz ve onursuzluk İngiltere’de de görülmüştür. O kel kafasıyla ve faşist görünümüyle Japonlar’ı numara yapmakla suçlayan ve aslında hiçbir şey olmadığını, her şeyin yolunda olduğunu, bunu söylerken de “anaları becerilmiş Japonlar” diye giriş yapan şeyin oğlu Estebanlar da var bu yerkürede. İşte o orospu çocuğuna da bir göz atabilirsiniz:
http://i.imgur.com/Sq3e3.png
Dünyanın her yerinde var “7,4 yetmedi mi?” diyen zihniyetler. Depremin nedenini çıkarılmaya zorlanan baş örtülerine, saçma sapan hurafelere, her insanın zaten ruhunda olan ve her daim olacak günahlara dayandıran ‘7,4 yetmedi mi’ciler her daim olacak. Daha süt emen bebelerin, daha yeni yürümeye başlamış çocukların depremde ölümünü neye dayandıracaklardır, ilgili günahsızlığı hangi inanca sığdıracaklarını çok merak ediyorum.
Her toplumda günahkarlar olacaktır. Her toplumda iyiler ve kötüler olacaktır. Bir toplumun içinde inanılmaz gaddar insanlar da çıkacaktır. Bunların sayısı eğer 100 ise, geri kalan milyonlarca insanın günahı nedir diye sorgulayacaklar mıdır? Aynı düşünce piçleri Hiroşima ve Nagazaki’deki yüz binlerce ölümü nasıl haklı çıkaracaklardır? Tüm bu ağır afetler inanışa göre kıyamet alameti olarak değerlendiriliyor. Bu kadar faşist ve merhametten uzak düşünceler varken kıyameti beklemeye gerek yok. Merhametsiz şerefsizlerin dünyasında yaşamak zaten cehennemden farksız.
Bu deprem, bu dev tsunami anlarını izlerken aklıma direkt Nevermore geldi. Şu meşhur “The River Dragon Has Come” şaheseri geldi. Bu öyle bir parçadır ki, sözleri insanoğlunun tüylerini diken diken eder. 1975 yılında bir selin Çin’deki Yangtze Nehri’nin üzerindeki bir barajı yıkıp on dakikada 85.000 kişiyi yok etmesi sonucunda bir din adamının çıkıp “Nehir Ejderhası geldi!” demesi üzerine kurulu olan parça, her daim güncelliğini koruyacaktır. 1999 depreminde Körfez suya bulandığında, 2009’da İstanbul sele teslim olduğunda, Japonya dev tsunamiye kurban olduğunda. 2009 yılında, yerkürede İstanbul denen bir yerde, olan bir sel sonucunda Başbakan’ın “yağmur geldi mi durduramazsınız” çıkışı Çin’deki din adamının “Nehir Ejderhası geldi!” demesine hiç ama hiç benzememektedir. Bu parça yoğun bir öfkeyi öyle derin bir hüzünle kaplamıştır ki, selde hayatını veren 85.000 kişinin çığlığını kalplerinizde hissedebilirsiniz. İnsanoğlu o kadar ufak ki, dev dalgalar karşısında elimizden hiçbir şey gelmez. Kızıl nehir ejderhası gelir ve ruhlarımızı alır. Ne kadar zayıf ve güçsüz olduğumuzu, dünyanın asıl sahibinin kim olduğunu ağzından fırlatıverdiği ateş topuyla bizlere yansıtır. Doğa ile baş etmek çok ama çok güç. Bu şarkı da faşistçe zihinlere bir göndermedir aslında..
Bugün tehlike selle birlikte geldi
Mimarlar ve aptalların fakir insanların kanını dökerek
Çektirdikleri seti umursamadı bile
Nehir ejderhası akıntılarda yüzerken
Onlar başka bir set çektiler
Nehir ejderhası geldi
Ruhlar temizlendi
Yerküre konuştu
Ve onları mezarlarına koydu
Üçlü (teslis inancına gönderme) bizi selden koruyacak
Ama boğularak sürüklendik
Japonya yüzyıllar boyu depremlerle yaşadı. Dünyanın en tehlikeli ve hareketli iki tektonik plakanın sürekli birbirine baskı yaptığı bir noktaya tek tek elle konulmuş gibi duran bir ada parçası. Aslında söz konusu iki tektonik plakanın birbirine baskıları olmasaydı Japon adaları da olmayacaktı. Bazen adanın bazı yerlerini ortadan kaldıran, yıkan, sele maruz bırakan tektonik plakalar, aslında Japonya’yı meydana getiren bir hareketlilikti aynı zamanda. Japonya geçmiş çağlarda her daim iç savaşlar yaşamıştır. Yüzlerce klan birbiriyle savaşmıştır. Ama bu savaşlarda ölüm sayısı görece olarak hep az kalmıştır. Asıl büyük yıkımlar ve ölümler hep depremler, veba ve açlıklarla gelmiş. Bir milletin ruhunu ve karakterini çizmiş tüm bu büyük belalar. Akabinde, devasa depremlere bile dayanan bir karakteri ortaya çıkarmışlar. Japonya önceden neydi, şimdi ne olduya en ürkütücü yanıtı şu aşağıdaki iki bağlantı öyle inanılmaz bir yanıt veriyor ki, insanoğlu korkması gerektiğini anlıyor.
http://www.abc.net.au/news/events/japan-quake-2011/beforeafter.htm
http://www.nytimes.com/interactive/2011/03/13/world/asia/satellite-photos-japan-before-and-after-tsunami.html
Ama o dev sular yok mu? Hani, şu önüne ne çıkarsa çıksın alıp götüreceği ve önünde kimsenin, hiçbir şeyin, devasa gemilerin bile duramayacağı dev dalgalar.. Japonya için söylenecek bir şey varsa o da fırtınaların, sellerin ve depremlerin bu ülkenin kaderini çizen en büyük kader atayıcı olmalarıdır. 1274 ve 1281 yılında Moğollar tarafından deniz yoluyla işgal edilen Japonya, büyük tayfunlar sayesinde bir işgalden kurtulmuştu. Kubilay Han yönetimindeki Moğol ordusu müthiş bir rüzgarla ivmelenen dev dalgalar yüzünden geri çekilmek zorunda kalmıştı. Eğer o dev dalgalar olmasaydı şu anki Japonya’dan bahsedemeyebilirdik. O zamanın samurayları bu dev rüzgar ve dalgalara bir isim vermişti hemen: Kamikaze! Yani İlahi rüzgar ya da nefes.. Tanrısal bir fırtına.. Aynı dalgalar Japonya’nın bir kısmını mahvetmiş durumda. Haritadaki yerini bile değiştirmiş durumda. Çin’e 2,4 metre daha yaklaştırmış durumda. Yetmemiş, dünyanın eksenini 10-15 santimetre kadar kaydırmış. 730 yıl önce Japonya’yı kurtaran, esir olmasını engelleyen dev dalgalar, ironik bir atıfla yıkımı getiriyor.
Bu depremle insanların milliyet gözetmeksizin özlerinde ne kadar aynı olduklarını da gördük. Bir çok insanın tüyleri diken diken oldu, ürperdi, gözleri doldu, dualarını sakınmadı Japon insanlarından. Ama bazı insan müsveddeleri vardı ki kendi içimizde barındırdığımız örümcek kafalılardan hiç farklı olmadıklarını göstermişlerdi. Bu depreme ve dev tsunamiye İkinci Dünya Savaşı’ndaki Pearl Harbor’un intikamı gözüyle bakan orospu çocuğu Amerikan evlatlarından dem vurabiliriz. Burada oldukça insani bir durum söz konusuyken ve tüm dünyayı ilgilendiren, korku veren bir afet varken, ölü bedenler ve soğuk havada titreyen bebekler, çocuklar söz konusuyken “işte tanrı Pearl Harbor’da yaptıklarınızın acısını sizlere böyle ödetir” diyen orospu çocukları vardı.
http://m.friendfeed-media.com/f4c36a5050fe097df774024803158fc79e79f4b1
Şerefsiz ve onursuz her yerde şerefsiz ve onursuzdur. Zararlı ve faşist milliyetçi her yerde kötüdür. Hitler ruhludur. Bu şerefsiz ve onursuzluk İngiltere’de de görülmüştür. O kel kafasıyla ve faşist görünümüyle Japonlar’ı numara yapmakla suçlayan ve aslında hiçbir şey olmadığını, her şeyin yolunda olduğunu, bunu söylerken de “anaları becerilmiş Japonlar” diye giriş yapan şeyin oğlu Estebanlar da var bu yerkürede. İşte o orospu çocuğuna da bir göz atabilirsiniz:
http://i.imgur.com/Sq3e3.png
Dünyanın her yerinde var “7,4 yetmedi mi?” diyen zihniyetler. Depremin nedenini çıkarılmaya zorlanan baş örtülerine, saçma sapan hurafelere, her insanın zaten ruhunda olan ve her daim olacak günahlara dayandıran ‘7,4 yetmedi mi’ciler her daim olacak. Daha süt emen bebelerin, daha yeni yürümeye başlamış çocukların depremde ölümünü neye dayandıracaklardır, ilgili günahsızlığı hangi inanca sığdıracaklarını çok merak ediyorum.
Her toplumda günahkarlar olacaktır. Her toplumda iyiler ve kötüler olacaktır. Bir toplumun içinde inanılmaz gaddar insanlar da çıkacaktır. Bunların sayısı eğer 100 ise, geri kalan milyonlarca insanın günahı nedir diye sorgulayacaklar mıdır? Aynı düşünce piçleri Hiroşima ve Nagazaki’deki yüz binlerce ölümü nasıl haklı çıkaracaklardır? Tüm bu ağır afetler inanışa göre kıyamet alameti olarak değerlendiriliyor. Bu kadar faşist ve merhametten uzak düşünceler varken kıyameti beklemeye gerek yok. Merhametsiz şerefsizlerin dünyasında yaşamak zaten cehennemden farksız.
Bu deprem, bu dev tsunami anlarını izlerken aklıma direkt Nevermore geldi. Şu meşhur “The River Dragon Has Come” şaheseri geldi. Bu öyle bir parçadır ki, sözleri insanoğlunun tüylerini diken diken eder. 1975 yılında bir selin Çin’deki Yangtze Nehri’nin üzerindeki bir barajı yıkıp on dakikada 85.000 kişiyi yok etmesi sonucunda bir din adamının çıkıp “Nehir Ejderhası geldi!” demesi üzerine kurulu olan parça, her daim güncelliğini koruyacaktır. 1999 depreminde Körfez suya bulandığında, 2009’da İstanbul sele teslim olduğunda, Japonya dev tsunamiye kurban olduğunda. 2009 yılında, yerkürede İstanbul denen bir yerde, olan bir sel sonucunda Başbakan’ın “yağmur geldi mi durduramazsınız” çıkışı Çin’deki din adamının “Nehir Ejderhası geldi!” demesine hiç ama hiç benzememektedir. Bu parça yoğun bir öfkeyi öyle derin bir hüzünle kaplamıştır ki, selde hayatını veren 85.000 kişinin çığlığını kalplerinizde hissedebilirsiniz. İnsanoğlu o kadar ufak ki, dev dalgalar karşısında elimizden hiçbir şey gelmez. Kızıl nehir ejderhası gelir ve ruhlarımızı alır. Ne kadar zayıf ve güçsüz olduğumuzu, dünyanın asıl sahibinin kim olduğunu ağzından fırlatıverdiği ateş topuyla bizlere yansıtır. Doğa ile baş etmek çok ama çok güç. Bu şarkı da faşistçe zihinlere bir göndermedir aslında..
Bugün tehlike selle birlikte geldi
Mimarlar ve aptalların fakir insanların kanını dökerek
Çektirdikleri seti umursamadı bile
Nehir ejderhası akıntılarda yüzerken
Onlar başka bir set çektiler
Nehir ejderhası geldi
Ruhlar temizlendi
Yerküre konuştu
Ve onları mezarlarına koydu
Üçlü (teslis inancına gönderme) bizi selden koruyacak
Ama boğularak sürüklendik