İnsanoğlu doyumsuzdur. Elinde olanın kıymetini bildiği söylenebilir. Ama büyük zamanlar için bilmediği söylenebilir. Bir ulaşılmazlık çizgisi vardır, aklımızın derinliklerinde ve baktığımız ufuklarda. Ulaşılmazlığın, doyumsuzluğun ve doymayan hazların başımızın üzerinde hale gibi dönüp durması bizi farklı bir canavara dönüştürmez mi? Ne farkımız kalır ki herhangi yırtıcı bir yaratıktan?
Değişim derler adına. Bazılarınca ileri gitmenin koşuludur. Rutin ruh halleri, can sıkıntısı, karanlık bir ormanı andıran düşünceler ve mutsuzluklar neticesinde değişimin peşinden koşarlar. İnsanın var olandan başka bir şeye susadığı, enerji ve hayal gücü eksikliğinden ötürü kendi kendilerini yenileyemeyenlerin, gelecek zamanlardan büyük bir değişikliğe heves ettiği olur. Toplumların ya da büyük kuruluşların da! En kötüsünden bir heyecan, bir keder de olsa bir yenilik getirmesini beklerler. Belki yeni bir ruhtur. Yeni bir başlangıçtır. Büyük bir tatmin aracı olan ve kabarık bir egoya karşılık gelen kendini hazmetme sürecidir belki de bu.
Mutluluğun susturduğu duyarlılık.. Kendisini kıracak bir el de olsa, bir elin dokunuşuyla titreşmeyi arzuladığı.. Adını haykırmayı ve kötü günlerde benliğini unuttuğu.. Geleceğine, umutlarına, önüne ve düşüncelerine bir engel çıkmadan kendisini arzularına, üzüntülerine bırakma hakkını çeşitli zorluklara göğüs gererek elde etmiş bir irade. Bu iradenin dizginleri, acımasızca olsalar da, mecburi ve çıkarların çatıştığı olayların eline vermek zorunda kalınan istisnai anlar..
İnsanlar mutlulukları ve egoları için çok şeyini satabilir. Ruhunu şeytana bile satabilir. Şu hazlar var ya.. Her şeye duyulan aşk ve açlık var ya.. Belki de günümüzde uğruna nice kanlar dökülen cennet ve cehennemin sebebidir. Bir yasak elmanın kırmızılığına kaptırır gider kendini. İncir yaprağının arkasında kalmış kabarıklığını dizginleyemez. Erktir onun için o. Hoşuna gitmeyen ne varsa ve neye hazzı varsa, ona yöneltir ve erliğinden sual sorulmaz.
En ufak bir yorgunlukla tükenen güç, dinlenirken ancak damla damla geri geleceğinden arzu ve haz deposunun dolması uzun zaman alır. Başkalarının icraata yönelttiği, bazılarınınsa hâlâ nasıl kullanacağını bilemediği, buna karar veremediği hafif taşma halinin gerçekleşmesi için uzun zamanların geçmesi gerekebilir. Unutulur belki de gün gelince. Ormanlar kapkaradır. Göz gözü görmez. Geleceğini göremezsin. Nelerden mutlu olacağını bilemezsin. Ama başını kaldırırsın. Hâlâ mavi olan gökyüzünü görürsün. Gökyüzü hâlâ mavidir işte. Her şeye rağmen bazı şeylerin kıymetini bilebilmek ve olduğu gibi kabul edebilmek; zifiri gece saatlerinde ya da ruhumuzu kaplayan kör edici karamsar anlarımızda, tam o saatin ve anın incelikli bir ifadesi değil midir? Bu değil midir bizi bir ruha sahip kılan ve yücelten varlık haline getiren.. İnsan olmanın nasıl bir yücelik istediğini kanıtlayan.. Kolay değildir tabii ki..
Gökyüzü hep mavi olmaya devam edecektir. En kötü anlarda bile. Ormanlar kapkara olmuşken, sık ağaçlar yolumuzu keserken, içimiz sıkılmışken, gece hızla indiğinde bile gökyüzüne bakıp avunabilmeyi kaç kişi başarabilir?
Bazen en derin aşklarda ufacık bir işaret, minik bir mimik, hiçbir şey konuşmayıp nihayetinde içten bir dokunuş, büyük anlam ve yoğunluklarla dolu hikâye anlatıcısıdır. Coşkulu bir cana yakınlılıkla ışıl ışıl parıldar. Büyük cümlelere ihtiyaç bile duymaz. Zarafetin getirdiği inceliği, gizli bir anlaşmayı çağrıştıran bir göz kırpışına, imaya, dokundurmaya, yaramaz suç ortaklığının esrarengiz havasına kadar varan bir doluluktur gizli aşk. Sevimli ifadesini sevgi dolu itirazlara, sevgi gösterimine kadar götüren ve her türlü ifadeye açık çehresinde, sevgiyle dolu titreştirecek gözbebeği, gizli bir şuhluk ve baygınlıkla ışıldardı halbuki. Ne kadar da çabuk unutuyorduk sevgiyi ve bağlılığı.
Bir sevenin kişiliğinin en derin, en gizli yanını açığa çıkaran bütün hareket ve davranışlar, bizlerin daha önce söylemiş olduğu sözlerle bağdaşmaz. Bazı şeyleri itiraf dahi edemeyiz. Bazı gerçeklikler asla itirafta bulunamayacak olan sanığın ifadesiyle doğrulanamaz. İmkânsızdır. Kendi hislerimizin tanıklığına başvurabiliriz ancak, bu yaşanan ve buna benzer hatıraların karşısında, hislerimizin bir yanılsamanın elinde oyuncak olup olmadığını düşünürüz. Bizi derin bir şüpheye götüren bunlardır. Götürmelidir de.
Öyle bir an gelir ki, yorgun gözler sadece tek bir varlığa, ışığa, gecelerin karanlıktan damıtarak hazırladığı ışığa ve fazlalık, gereksizlik olarak görülen değere tahammül edebilir. Tüm yorgunluğa, başarısızlığa, yenilgilere rağmen onun ışıltısından rahatsız olmaz. Varlığından ve duruşundan yorgunluğunu yatıştıran teskin edici yumuşak dokunuşlar hissini alır. Kulaklar, hatıraların ateşiyle kavrulan ve sevginin dayanılmaz tutkusuyla tüyleri diken diken eden müzikleriyle coşkun bir mutlulukla dolar. Kendi tutkularımız hakkında ne kadar fikir sahibi olabiliriz ki? Gerçekten farkında olduğumuz tutkular belki de başkalarının tutkularıdır. Ne istediğimiz ve anladığımızın farkında bile değilizdir.
Unutmak bizlere mahsustur. Biz insanoğullarına. Aşkı bulunca insan olduğumuzun farkına varırız. Aşık olmak güzeldir. İşler kötü gittiğinde ise cehennem gibidir. Tek tük birkaç kişiye aşık olmuşumdur. Mutluluğu da tatmışımdır, acıları da.. Zannedersem Harry Kewell da bir çok Galatasaraylı için öyle olmuştur. Bizi sevindirenleri ve sevenleri üzmekle donatılmışız. Bu ister bir oyuncu olsun, ister aşık olduğumuz kadın veya erkek, ister anne veya baba. Her zaman üzeriz. Her zaman severiz. Bir yolun sonuna geliriz. Bize birçok mutluluğu yaşatmış, insanlık ve karakter anlamında hata yapmamış benlikleri elimizin tersiyle itme zamanı gelmiştir. Profesyonellik deriz adına.. İhtiyaçlar.. Değişimler.. Yeni bir gelecek.. Ama biliriz ki içimizden bir parça kopup gitmek üzeredir.
İlk sevgiliyi unutmanın çok güç olduğunu söylerler. Ben hâlâ unutmadım ilk sevdiğimi. Hatırladıkça gülümserim. Ondan ne kadar çok çekindiğimi ve kalbimin kıpır kıpır attığını, nefesimin kesildiğini hissederim. Bazıları için Kewell’ın gidişi bu kadar olmasa da sahip olduğu gökyüzü çatısını karanlığa boğmuştur. Ben nasıl ki ilk sevdiğimi aradan geçen 22 yıl sonrasında dahi unutmamışsam, sizler bir 22 yıl sonra unutacak mısınız Kewell’ınızı?
Bilinmez.. Metin Oktay’ı unutturmadılar.. Onu kaç kişi unutturmayacaktır? İşbu yazı da Harry Kewell yazısı değildir. Aşk, sevgi ve hayata, değişime bakış açımızla ilintilidir. Herhangi bir isim bunun ufak bir parçasıdır. Sayısız parçaya sahip olduğumuz gibi..
Değişim derler adına. Bazılarınca ileri gitmenin koşuludur. Rutin ruh halleri, can sıkıntısı, karanlık bir ormanı andıran düşünceler ve mutsuzluklar neticesinde değişimin peşinden koşarlar. İnsanın var olandan başka bir şeye susadığı, enerji ve hayal gücü eksikliğinden ötürü kendi kendilerini yenileyemeyenlerin, gelecek zamanlardan büyük bir değişikliğe heves ettiği olur. Toplumların ya da büyük kuruluşların da! En kötüsünden bir heyecan, bir keder de olsa bir yenilik getirmesini beklerler. Belki yeni bir ruhtur. Yeni bir başlangıçtır. Büyük bir tatmin aracı olan ve kabarık bir egoya karşılık gelen kendini hazmetme sürecidir belki de bu.
Mutluluğun susturduğu duyarlılık.. Kendisini kıracak bir el de olsa, bir elin dokunuşuyla titreşmeyi arzuladığı.. Adını haykırmayı ve kötü günlerde benliğini unuttuğu.. Geleceğine, umutlarına, önüne ve düşüncelerine bir engel çıkmadan kendisini arzularına, üzüntülerine bırakma hakkını çeşitli zorluklara göğüs gererek elde etmiş bir irade. Bu iradenin dizginleri, acımasızca olsalar da, mecburi ve çıkarların çatıştığı olayların eline vermek zorunda kalınan istisnai anlar..
İnsanlar mutlulukları ve egoları için çok şeyini satabilir. Ruhunu şeytana bile satabilir. Şu hazlar var ya.. Her şeye duyulan aşk ve açlık var ya.. Belki de günümüzde uğruna nice kanlar dökülen cennet ve cehennemin sebebidir. Bir yasak elmanın kırmızılığına kaptırır gider kendini. İncir yaprağının arkasında kalmış kabarıklığını dizginleyemez. Erktir onun için o. Hoşuna gitmeyen ne varsa ve neye hazzı varsa, ona yöneltir ve erliğinden sual sorulmaz.
En ufak bir yorgunlukla tükenen güç, dinlenirken ancak damla damla geri geleceğinden arzu ve haz deposunun dolması uzun zaman alır. Başkalarının icraata yönelttiği, bazılarınınsa hâlâ nasıl kullanacağını bilemediği, buna karar veremediği hafif taşma halinin gerçekleşmesi için uzun zamanların geçmesi gerekebilir. Unutulur belki de gün gelince. Ormanlar kapkaradır. Göz gözü görmez. Geleceğini göremezsin. Nelerden mutlu olacağını bilemezsin. Ama başını kaldırırsın. Hâlâ mavi olan gökyüzünü görürsün. Gökyüzü hâlâ mavidir işte. Her şeye rağmen bazı şeylerin kıymetini bilebilmek ve olduğu gibi kabul edebilmek; zifiri gece saatlerinde ya da ruhumuzu kaplayan kör edici karamsar anlarımızda, tam o saatin ve anın incelikli bir ifadesi değil midir? Bu değil midir bizi bir ruha sahip kılan ve yücelten varlık haline getiren.. İnsan olmanın nasıl bir yücelik istediğini kanıtlayan.. Kolay değildir tabii ki..
Gökyüzü hep mavi olmaya devam edecektir. En kötü anlarda bile. Ormanlar kapkara olmuşken, sık ağaçlar yolumuzu keserken, içimiz sıkılmışken, gece hızla indiğinde bile gökyüzüne bakıp avunabilmeyi kaç kişi başarabilir?
Bazen en derin aşklarda ufacık bir işaret, minik bir mimik, hiçbir şey konuşmayıp nihayetinde içten bir dokunuş, büyük anlam ve yoğunluklarla dolu hikâye anlatıcısıdır. Coşkulu bir cana yakınlılıkla ışıl ışıl parıldar. Büyük cümlelere ihtiyaç bile duymaz. Zarafetin getirdiği inceliği, gizli bir anlaşmayı çağrıştıran bir göz kırpışına, imaya, dokundurmaya, yaramaz suç ortaklığının esrarengiz havasına kadar varan bir doluluktur gizli aşk. Sevimli ifadesini sevgi dolu itirazlara, sevgi gösterimine kadar götüren ve her türlü ifadeye açık çehresinde, sevgiyle dolu titreştirecek gözbebeği, gizli bir şuhluk ve baygınlıkla ışıldardı halbuki. Ne kadar da çabuk unutuyorduk sevgiyi ve bağlılığı.
Bir sevenin kişiliğinin en derin, en gizli yanını açığa çıkaran bütün hareket ve davranışlar, bizlerin daha önce söylemiş olduğu sözlerle bağdaşmaz. Bazı şeyleri itiraf dahi edemeyiz. Bazı gerçeklikler asla itirafta bulunamayacak olan sanığın ifadesiyle doğrulanamaz. İmkânsızdır. Kendi hislerimizin tanıklığına başvurabiliriz ancak, bu yaşanan ve buna benzer hatıraların karşısında, hislerimizin bir yanılsamanın elinde oyuncak olup olmadığını düşünürüz. Bizi derin bir şüpheye götüren bunlardır. Götürmelidir de.
Öyle bir an gelir ki, yorgun gözler sadece tek bir varlığa, ışığa, gecelerin karanlıktan damıtarak hazırladığı ışığa ve fazlalık, gereksizlik olarak görülen değere tahammül edebilir. Tüm yorgunluğa, başarısızlığa, yenilgilere rağmen onun ışıltısından rahatsız olmaz. Varlığından ve duruşundan yorgunluğunu yatıştıran teskin edici yumuşak dokunuşlar hissini alır. Kulaklar, hatıraların ateşiyle kavrulan ve sevginin dayanılmaz tutkusuyla tüyleri diken diken eden müzikleriyle coşkun bir mutlulukla dolar. Kendi tutkularımız hakkında ne kadar fikir sahibi olabiliriz ki? Gerçekten farkında olduğumuz tutkular belki de başkalarının tutkularıdır. Ne istediğimiz ve anladığımızın farkında bile değilizdir.
Unutmak bizlere mahsustur. Biz insanoğullarına. Aşkı bulunca insan olduğumuzun farkına varırız. Aşık olmak güzeldir. İşler kötü gittiğinde ise cehennem gibidir. Tek tük birkaç kişiye aşık olmuşumdur. Mutluluğu da tatmışımdır, acıları da.. Zannedersem Harry Kewell da bir çok Galatasaraylı için öyle olmuştur. Bizi sevindirenleri ve sevenleri üzmekle donatılmışız. Bu ister bir oyuncu olsun, ister aşık olduğumuz kadın veya erkek, ister anne veya baba. Her zaman üzeriz. Her zaman severiz. Bir yolun sonuna geliriz. Bize birçok mutluluğu yaşatmış, insanlık ve karakter anlamında hata yapmamış benlikleri elimizin tersiyle itme zamanı gelmiştir. Profesyonellik deriz adına.. İhtiyaçlar.. Değişimler.. Yeni bir gelecek.. Ama biliriz ki içimizden bir parça kopup gitmek üzeredir.
İlk sevgiliyi unutmanın çok güç olduğunu söylerler. Ben hâlâ unutmadım ilk sevdiğimi. Hatırladıkça gülümserim. Ondan ne kadar çok çekindiğimi ve kalbimin kıpır kıpır attığını, nefesimin kesildiğini hissederim. Bazıları için Kewell’ın gidişi bu kadar olmasa da sahip olduğu gökyüzü çatısını karanlığa boğmuştur. Ben nasıl ki ilk sevdiğimi aradan geçen 22 yıl sonrasında dahi unutmamışsam, sizler bir 22 yıl sonra unutacak mısınız Kewell’ınızı?
Bilinmez.. Metin Oktay’ı unutturmadılar.. Onu kaç kişi unutturmayacaktır? İşbu yazı da Harry Kewell yazısı değildir. Aşk, sevgi ve hayata, değişime bakış açımızla ilintilidir. Herhangi bir isim bunun ufak bir parçasıdır. Sayısız parçaya sahip olduğumuz gibi..
10 yorum:
Senin asıl başlığı ben mi çalmış oldum abi :)
Hayır canım. Bu tam istediğim bir başlık oldu. :)
belki çok iddalı olacak ama benim için hagi neyse metin oktay neyse kewell odur!!!o gitsede aslında hiç gitmeyecek
pelenzinho'ya katılıyorum.hatta daha da ekliyorum ben küçüktüm hagi zamanında pek bir şey hatırlamıyorum biraz büyüdükte öyle izledik tekrar tekrar onu.Metin Oktay'ı hiç izleyemeden sevdik bu kadar ama Harry Kewell izledim ben onun her anına tanıklık ettim onun için Harry Kewell ben ölene kadar bu Dünyadaki en büyük en muhteşem oyuncum olarak kalacaktır.Asla unutulmayacaktır.Bizim sevdiğimiz kadar klüp sevdi mi değer verdi mi tartışılır hatta bence HAYIR.Kendisine yapılan haksızlıklar olduğunu düşünüyorum.Zaten sende bunu çok güzel bir dille anlatmışsın.Umarım bir veda ile uğurlayabilirz sevdiğimizi.2 haftadır kanayan bir yara içimde ,içimden bir şeyler eksilmiş kopmuş gibi aynen senin dediğin gibi gökyüzümü karanlığa boğdu.adını duysam ağlıyorum.gidişine hiç razı değildim.kupa kaldırmayı çok isterdim o ukte kaldı içimde jübilesini yapmasını çok isterdim o ukte kaldı.Harry Kewell ile her şey çok daha güzel olsun isterdim olmadı.aklıma geldikçe bir fuck off çekiyorum.Çünkü o çok hakediyordu.Hep çok şansız bir adam bu abi derdim futbol hayatında biraz şanslı olsa şimdi nerede olurdu kimbilir?ben hep onun yapmak isteyipte yapamadıklarını gördüm yapabileceklerini gördüm.yaptığı şeyleri asla yapmadı ne yaptı ki demedim bu nankörlüğü yapmadım.ona hep güvendim hep bir kapak atacak yine Kewell dedim çok konuşanlara.Hep de attı.Hiç yanıltmadı beni kurban olduğum.Bize o güveni veren oydu.sahada bizi gördüm onda.o gülümseyişinde.o varken alırız bu maçı diyebiliyordum.Kewell varsa atar bi tane diyebiliyordum.Ben ki çok maç izleyen biri değildim o geldi diye bütün maçları takip etmeye başladım.o geldi diye bir forma aldım ve adını yazdırdım.yıldız değil diyenlere kapaktır bu bir oyuncu taraftarına çok güzel şeyler hissettirebiliyorsa gökteki ve yeryüzündeki en parlak yıldızdır bundan sonra tüm formalarımın arkasında aynı isim ve numara yazacak -19 Harry Kewell- böyle kendini sevdiren futbolcu çok azdır.Kewell gönüllerin şampiyonu olarak gidiyor şimdi aslında hiç gitmiyor pelezinho'nun dediği gibi.O kupaları kalplerimizde kaldırdı.defalarca.Bizimle sözleşmesi sonsuzdur.Sanırım uzun bir süre ağlayacağım geride bir sürü ağlayan gözler bırakarak gidiyor sevgili.Sahada onu arayacağım.hep arayacağım.En çok koyan bazı isimler hala o kadroda.Bu saçmalıktan başka bir şey değil.ve biz veda edemedik ona eğer klüp bir röportaj ve plaket gibi bir şey vermezse bilmiyorum ne yaparım.ve bir de koyan kaderim mi diyim ,şansızlığım mı o kadar istediğim halde canlı izleyemedim onu,yanarım ona yanarım.çok istediğim şeyler olmuyor hiç.bir şeyler eksik kaldı ,anlıyor musun?
Ah be Kewell seni öyle böyle sevmedik.Bir daha başka bir futbolcuyu böyle sevebilir miyim? -Asla.
Harika adam , Harika kişilik.
Bir futbolcu da aradığım bütün özellikler vardı.Onun bu formayı giymesinden,akıttığı teri gördüğümden dolayı hep onur ve gurur duyacağım.Onu unutmayacağpız ve çok özeleyceğiz verdiği bütün emekler için çok Teşekkürler.
Keşke kalsaydı ne diyim bence çok da rahat tutulabilirdi.Susmazsam durduramayacağım kendimi.Bendeki Kewell sevgisi bi başka.Yazı için eline sağlık.Seninle dertleşir gibi oldu bu böyle ama,olsun artık. (:
Merhaba Sevgili OZz,
Uzun ve içten yorumun için gerçekten teşekkürler. Zannedersem yengeç burcu insanının olaylara bakış açısı daha farklı oluyor. Daha duygusal ve derin.. O yüzden profesyonellik denen olgunun daha ötesine gittiğimiz oluyor. Sonuçta bir tarih geçti takımımızdan ve biz bu tarihe tanıklık ettik.
Merhaba,
kesinlikle öyle.haddinden fazla duygusalız.geride kolay kolay bırakamıyoruz her şeyi.alışkanlıklarımızdan zor vazgeçiyoruz.sıkı sahipleniyoruz.böyle ağlak garip bir burcuz.bazen saydırasım geliyor
yani. (: Ama iyi ki o kadar profesyonel bakmıyorum.ben kendi taraftar bakış açımı seviyorum.ben klüp yönetmiyorum,ben takım destekliyorum.sanki ben yönetiyormuşum gibi bir anlayışla yazamam.öyle düşünemem ve o anlayışı destekleyemem.çoğu taraftar böyle. bu bana göre değil. (:
Sevgiler.
bravo be ozz.müthiş bir yazı.boğazıma gelipte söylemeyemediğim sözcükleri bir çırpıda dökmüşsün.eline sağlık
@pelezinho Teşekkürler (:
Yazın mükemmel olmuş abi, ellerine sağlık. -son kısımda Harry Kewell'a olan inanılmaz büyük bir sevgiyide çok iyi özetlemişsin.
Çok teşekkür ederim güzel yorumun için.
Yorum Gönder