Müzikten sinemaya, dizilerden medyaya kadar popüler kültürün doluluğu tartışma konusudur. Söyledikleri ne kadar anlamlıdır, ne kadar içi doludur? Ne kadarı gerçeklerden, ne kadarı erdemlerden, insan doğasından, dünyadan ve yaşananlardan bahseder? Günümüz popüler kültür şarkılarının kaç tanesi adam akıllı şeylerden bahseder. Her şey aşk mıdır? Eğlenmek ve dans mıdır?
Kazım Koyuncu Asiye’yi söylerken, Volkan Konak Cerrahpaşa’yı söylerken neden ayrı bir yerde tutulurlar? Hayatın içinden oldukları ve deneyimlerden yola çıktıkları için mi? Volkan Konak Çernobil faciası yüzünden kanserden vefat eden babasına dair herkesin bir dertten muzdarip olduğunu, bir tarafın hayatın en karanlık ve burkucu yönüyle savaşıp, kederlenip diğer tarafın bu duyguları dikkate almadığını söylerken sanatın hangi ormanını adımlamaya başlamıştır?
Ya da Kazım Koyuncu Asiye’de ‘senin gibi gelini cebimde taşırım’ derken gerçek sevginin hangi motifine dokundurmuştur? Şarkıyı yazan Kazım Koyuncu değildir ama adı geçen Asiye’nin Akçaabat’ta 1895 yıllarında bu yollardan geçtiği söylenir. Bu türküyü yakan meşhur Sait Uçar’ın babasının amcası Deşmanoğlu Kamil’dir. Kamil tütün almaya Akçaabat’a gider ve döndüğünde sevdiği Asiye’nin fakir bir aileye verildiğini ve düğün kurulduğunu görür. Düğüne katılıp patlatır şarkıyı. Sonrasında Asiye kocasından ayrılır ve Deşmanoğlu Kamil ile evlenir.
Müziğin belli bir evrenselliği var. Anadolu insanı kendi hayat şartlarına sahip olduğu gibi her geçen zaman şehirleşmenin, kırsal kesime modern bilgi akışının artması derken bazı şeyler farklılaşıyor. Artık 40-50 yıl öncesinin Anadolu yaşamından kesitler göremiyoruz. Ama özünde insanoğlu bir çok anlamda büyük ortaklıklara sahip. Bir sanat söz konusu ise yöresellikten olduğu kadar evrensellikten de dem vurmak gerekebilir. Her geçen zaman yozlaşan şarkı sözleri, hayat anlamları, çöp yığını halini almış kirli bilgi(!) akışı derken garip bir yolculukta buluyoruz kendimizi. Tüm bu yolculukların ardından benim çapamı atacağım liman ise İsveç olacak. Geçtiğimiz günlerde benim için en özel anlamlardan biri olan İsveçli progressive grubu Wolverine’in yeni albümünden bahsetmiştim. Albümde bahsedilen şeylere geldiğimde ise çok etkilendiğimi ve büyük ortaklıklar bulduğumu söylemeliyim. Hayatın içinden olan şeyler gerçeğin parçacıklarıysa eğer karşımızda gerçeğin, sanatın ve erdemlerin yansıması duruyor.
Albümde beşinci sırada yer alan “Embrace” parçası beni en çok etkileyen parçalardan biriydi. Müzikal olarak neden bu kadar çok etkilendiğimi parçayı yazan vokalist Stefan Zell’in yazdıklarını okuduğumda çok daha iyi anladım. 2008 yılında kalp rahatsızlığıyla doğan kızına dair yaşadıklarını anlatan Zell şöyle diyor şarkıya dair:
“Şunu söyleyebilirim ki şu ana kadar yazdığım en kişisel ve önemli şarkı. Kritik bir kalp rahatsızlığıyla 2008 yılında doğan kızım Freya ile ilgilidir. Doğduğunda yaşayabilmesi için çok acı verici bir ameliyat olması gerekiyordu. Aynı zamanda tekrar ameliyat riski ile karşı karşıya kalmamak ve muhtemel olumsuzlukların önüne geçebilmek adına emin olana kadar ameliyatın olması söz konusu olamazdı. Kızımın ilk 8 ayı boyunca, her gün onun düzenli beslenmesi ve olağan bir şekilde yaşayabilmesi için sürekli mücadele ettik. Sağlıklı insanlar için sıradan olan ve rahatça yapabildiğimiz şeyler, nefes alıp vermemiz bile kalp rahatsızlığı olan kızım için çok zordu. Nihayetinde geçtiğimiz yılın Aralık ayında Göteborg’daydık ve ameliyatı yaptılar. O günden beri her şey değişti ve bugün kızım tamamen güvende, üç yaşında olacak diğer çocuklar gibi.
Hayal edebilirsiniz ki hayatımın bu periyodunda duygularım karmakarışıktı. Çeşitli duygular içinde boğuluyordum. Bir yandan ilk çocuğum Freya, doğmuştu ve doğumuyla birlikte kelimelere dökülemeyecek bir sevinç yaşamıştım. Aynı zamanda onun rahatsızlığı yaşamımıza birçok sıkıntıyı ve karanlığı getirmişti. Şarkı basitçe yaşadığımız bu deneyimden bahseder ve benim olduğu kadar karım için de çok şey ifade ediyor.”
Şarkının girişindeki o karanlığı ailenin karanlığı olarak algılayabiliyorsunuz. Acı çeken anne baba, kalbinden rahatsız olan tatlı Freya.. Parça soloya, enerjiye ve coşkunluğa kavuştuğunda ise biliyorsunuz ki Freya artık sağlıklıdır. Karanlık örtüsünü yavaş yavaş kaldırmıştır.
Günümüzde TV’lere çıkan saçma sapan popüler kültür müzikleri ve söylemleri umurumda bile değil. Müzik birçok kişi eğlence, zıplamak, dans etmek de olabilir. Umurumda da değil. Bizi biz yapan, insan yapan, karakterli yapan şeyler ortada. Pink Floyd söylemleriyle milyonları nasıl etkilemişse Wolverine’in aynı yolun yolcusu olduğunu söyleyebiliriz. Müziklerine kulak kabartanlar Pink Floydish hislere dalacaklardır. Yeri gelince ‘Pulse’ parçasıyla Depeche Mode’a atıfta bulunacaklardır.
Başka nelerden bahsediyorlar? Dünyayı çok yakından takip ettiklerini ve bunu güçlü bir bilgi altyapısıyla beslediklerini söyleyebiliriz. Devamını onlar getirsinler:
Giriş şarkısı Downfall üzerine: “Bugün dünyada hepimizi kuşatan ve bize ilhamlar veren birçok olay yaşanıyor. Küresel ısınma, Ortadoğu sorunu, kapitalizm, yoğun nüfus, petrol endüstrisi ve diğer sorunlar.. Ayrıca diğer taraftan çok kişisel taraflarımızdan gelen ilhamlara sahibiz. Grup ve bireysel olarak hayatlarımızı yaşarken bir yandan da dünyanın tamamı bir yerlere doğru gidiyor ve bunun sıkıntısını da hissediyoruz. Kısacası, ‘Downfall’ dünyanın sonuna dair bir uvertür çeşididir.”
İkinci şarkı Into the Great Nothing üzerine Marcus’un (davul) söyledikleri: “Bu şarkıyı yazarken niyetim; Amerikalı idoller, Britneyler ve büyük patronlar gibi radyo ve medya tarafından manipüle edilen günümüz müzik endüstrisi üzerineydi. Stephan ile konuşurken gördüğümüz bir şey vardı ki, o da batı dünyasında hemen hemen her şeyin tüketim makinesi halini alması, böyle bir dünyanın yaratılmasıydı. Burada insanların nelerden hoşlanıp hoşlanmadıkları dikkate bile alınmıyor.”
Albümün girişi Downfall (çöküş) iken bitişi ise Beginning (başlangıç)’dir. Albüm konsept bir albümdür. Konular birbirini takip eder ve şarkılar birbirine bağlanır. Bütünsel bir hikâye örgüsü anlatılır. Albümün sonunda kötü bir son vardır, dünya yıkılmıştır. Dünya yıkıldıktan sonra tertemiz bir başlangıç yapabilirsiniz. Bahsi geçen dünya ise sadece yaşadığımız dünya değildir. Ya kendi iç dünyamız ya da toprak, kum, kaya, sudan oluşan yaşadığımız dünyadır. Hangi dünyayı seçeceğimiz bizim seçimimize bırakılmıştır. Artık yeni bir boyut vardır. Yeni bir boyut içinde yeni bir umut söz konusudur. Her şeyin özünde insanoğlunun doğası ile birlikte doğanın özü yatar.
Kazım Koyuncu Asiye’yi söylerken, Volkan Konak Cerrahpaşa’yı söylerken neden ayrı bir yerde tutulurlar? Hayatın içinden oldukları ve deneyimlerden yola çıktıkları için mi? Volkan Konak Çernobil faciası yüzünden kanserden vefat eden babasına dair herkesin bir dertten muzdarip olduğunu, bir tarafın hayatın en karanlık ve burkucu yönüyle savaşıp, kederlenip diğer tarafın bu duyguları dikkate almadığını söylerken sanatın hangi ormanını adımlamaya başlamıştır?
Ya da Kazım Koyuncu Asiye’de ‘senin gibi gelini cebimde taşırım’ derken gerçek sevginin hangi motifine dokundurmuştur? Şarkıyı yazan Kazım Koyuncu değildir ama adı geçen Asiye’nin Akçaabat’ta 1895 yıllarında bu yollardan geçtiği söylenir. Bu türküyü yakan meşhur Sait Uçar’ın babasının amcası Deşmanoğlu Kamil’dir. Kamil tütün almaya Akçaabat’a gider ve döndüğünde sevdiği Asiye’nin fakir bir aileye verildiğini ve düğün kurulduğunu görür. Düğüne katılıp patlatır şarkıyı. Sonrasında Asiye kocasından ayrılır ve Deşmanoğlu Kamil ile evlenir.
Müziğin belli bir evrenselliği var. Anadolu insanı kendi hayat şartlarına sahip olduğu gibi her geçen zaman şehirleşmenin, kırsal kesime modern bilgi akışının artması derken bazı şeyler farklılaşıyor. Artık 40-50 yıl öncesinin Anadolu yaşamından kesitler göremiyoruz. Ama özünde insanoğlu bir çok anlamda büyük ortaklıklara sahip. Bir sanat söz konusu ise yöresellikten olduğu kadar evrensellikten de dem vurmak gerekebilir. Her geçen zaman yozlaşan şarkı sözleri, hayat anlamları, çöp yığını halini almış kirli bilgi(!) akışı derken garip bir yolculukta buluyoruz kendimizi. Tüm bu yolculukların ardından benim çapamı atacağım liman ise İsveç olacak. Geçtiğimiz günlerde benim için en özel anlamlardan biri olan İsveçli progressive grubu Wolverine’in yeni albümünden bahsetmiştim. Albümde bahsedilen şeylere geldiğimde ise çok etkilendiğimi ve büyük ortaklıklar bulduğumu söylemeliyim. Hayatın içinden olan şeyler gerçeğin parçacıklarıysa eğer karşımızda gerçeğin, sanatın ve erdemlerin yansıması duruyor.
Albümde beşinci sırada yer alan “Embrace” parçası beni en çok etkileyen parçalardan biriydi. Müzikal olarak neden bu kadar çok etkilendiğimi parçayı yazan vokalist Stefan Zell’in yazdıklarını okuduğumda çok daha iyi anladım. 2008 yılında kalp rahatsızlığıyla doğan kızına dair yaşadıklarını anlatan Zell şöyle diyor şarkıya dair:
“Şunu söyleyebilirim ki şu ana kadar yazdığım en kişisel ve önemli şarkı. Kritik bir kalp rahatsızlığıyla 2008 yılında doğan kızım Freya ile ilgilidir. Doğduğunda yaşayabilmesi için çok acı verici bir ameliyat olması gerekiyordu. Aynı zamanda tekrar ameliyat riski ile karşı karşıya kalmamak ve muhtemel olumsuzlukların önüne geçebilmek adına emin olana kadar ameliyatın olması söz konusu olamazdı. Kızımın ilk 8 ayı boyunca, her gün onun düzenli beslenmesi ve olağan bir şekilde yaşayabilmesi için sürekli mücadele ettik. Sağlıklı insanlar için sıradan olan ve rahatça yapabildiğimiz şeyler, nefes alıp vermemiz bile kalp rahatsızlığı olan kızım için çok zordu. Nihayetinde geçtiğimiz yılın Aralık ayında Göteborg’daydık ve ameliyatı yaptılar. O günden beri her şey değişti ve bugün kızım tamamen güvende, üç yaşında olacak diğer çocuklar gibi.
Hayal edebilirsiniz ki hayatımın bu periyodunda duygularım karmakarışıktı. Çeşitli duygular içinde boğuluyordum. Bir yandan ilk çocuğum Freya, doğmuştu ve doğumuyla birlikte kelimelere dökülemeyecek bir sevinç yaşamıştım. Aynı zamanda onun rahatsızlığı yaşamımıza birçok sıkıntıyı ve karanlığı getirmişti. Şarkı basitçe yaşadığımız bu deneyimden bahseder ve benim olduğu kadar karım için de çok şey ifade ediyor.”
Şarkının girişindeki o karanlığı ailenin karanlığı olarak algılayabiliyorsunuz. Acı çeken anne baba, kalbinden rahatsız olan tatlı Freya.. Parça soloya, enerjiye ve coşkunluğa kavuştuğunda ise biliyorsunuz ki Freya artık sağlıklıdır. Karanlık örtüsünü yavaş yavaş kaldırmıştır.
Günümüzde TV’lere çıkan saçma sapan popüler kültür müzikleri ve söylemleri umurumda bile değil. Müzik birçok kişi eğlence, zıplamak, dans etmek de olabilir. Umurumda da değil. Bizi biz yapan, insan yapan, karakterli yapan şeyler ortada. Pink Floyd söylemleriyle milyonları nasıl etkilemişse Wolverine’in aynı yolun yolcusu olduğunu söyleyebiliriz. Müziklerine kulak kabartanlar Pink Floydish hislere dalacaklardır. Yeri gelince ‘Pulse’ parçasıyla Depeche Mode’a atıfta bulunacaklardır.
Başka nelerden bahsediyorlar? Dünyayı çok yakından takip ettiklerini ve bunu güçlü bir bilgi altyapısıyla beslediklerini söyleyebiliriz. Devamını onlar getirsinler:
Giriş şarkısı Downfall üzerine: “Bugün dünyada hepimizi kuşatan ve bize ilhamlar veren birçok olay yaşanıyor. Küresel ısınma, Ortadoğu sorunu, kapitalizm, yoğun nüfus, petrol endüstrisi ve diğer sorunlar.. Ayrıca diğer taraftan çok kişisel taraflarımızdan gelen ilhamlara sahibiz. Grup ve bireysel olarak hayatlarımızı yaşarken bir yandan da dünyanın tamamı bir yerlere doğru gidiyor ve bunun sıkıntısını da hissediyoruz. Kısacası, ‘Downfall’ dünyanın sonuna dair bir uvertür çeşididir.”
İkinci şarkı Into the Great Nothing üzerine Marcus’un (davul) söyledikleri: “Bu şarkıyı yazarken niyetim; Amerikalı idoller, Britneyler ve büyük patronlar gibi radyo ve medya tarafından manipüle edilen günümüz müzik endüstrisi üzerineydi. Stephan ile konuşurken gördüğümüz bir şey vardı ki, o da batı dünyasında hemen hemen her şeyin tüketim makinesi halini alması, böyle bir dünyanın yaratılmasıydı. Burada insanların nelerden hoşlanıp hoşlanmadıkları dikkate bile alınmıyor.”
Albümün girişi Downfall (çöküş) iken bitişi ise Beginning (başlangıç)’dir. Albüm konsept bir albümdür. Konular birbirini takip eder ve şarkılar birbirine bağlanır. Bütünsel bir hikâye örgüsü anlatılır. Albümün sonunda kötü bir son vardır, dünya yıkılmıştır. Dünya yıkıldıktan sonra tertemiz bir başlangıç yapabilirsiniz. Bahsi geçen dünya ise sadece yaşadığımız dünya değildir. Ya kendi iç dünyamız ya da toprak, kum, kaya, sudan oluşan yaşadığımız dünyadır. Hangi dünyayı seçeceğimiz bizim seçimimize bırakılmıştır. Artık yeni bir boyut vardır. Yeni bir boyut içinde yeni bir umut söz konusudur. Her şeyin özünde insanoğlunun doğası ile birlikte doğanın özü yatar.
3 yorum:
eline sağlık atilla abi.senin sayende müzik kültürüm her geçen gün artıyor.
Teşekkür ederim. Eğer az da olsa bir şeyler katabiliyorsam ne mutlu..
vay vay bu kadar geniş bir yazı beklemiyordum.albüm pek şükela.tadından doyulmuyor.
Yorum Gönder