6 Temmuz 2010 Salı

Efsanelerim Geçti Unirock’tan


En son geçtiğimiz kış Ankara’daki Hatesphere konserine gidebilmiştim. Uzun zamandır eskisi gibi konser etkinliklerine katılamıyordum. 2-3-4 Temmuz tarihindeki Unirock festivali içerdiği bazı isimler nedeniyle benim için çok cezbediciydi. İşyerindeki inanılmaz yoğunluğa rağmen iki gün işe gitmemeyi bile göze almıştım. Bugün şirkette iki günlük devasa işler beni bekliyordu. Ama mantıklı düşününce bugün için çektiğim strese değer diyorum.

Öncelikle festivale katılan her gruba ilgi duymadığımı söylemeliyim. Benim için özellikle üç isim çok değerliydi: Cannibal Corpse, Obituary ve Nevermore. Bu üç isim benim efsanelerim katındadır. Hatta öyle ki, bundan 10 yıl önce Cannibal ve Obituary’nin ülkemize geleceğini söyleselerdi müsait bir tarafımla gülerdim. Gerçekten de!


1995-1999 yıllarında okuduğum Karadeniz Teknik Üniversite’sinde arkadaşlarım bana Cannibal Ati derdi. Çünkü o dönemler iflah olmaz bir Cannibal Corpse fanıydım. Obituary ise benim için en özel gruplardan biridir. Death Metal arenasında en sevdiğim grup Death’dir ama ‘Death Metal tarihinin en iyi albümü nedir?’ diye bir soru yöneltilseydi, hiç düşünmesizin Obituary’nin Cause Of Death albümünü işaret ederdim. Benim için o kadar değerli bir gruptur. Nevermore’a duyduğum sevgiyi ise blogu takip eden herkes biliyor.


Öncelikle festivalin ses sistemi açısından doyurucu olmadığını, headliner olan Cannibal Corpse, Amorphis gibi gruplarda genele oranla biraz daha iyi bir sound çektiklerini söylemekte fayda var. Bu kadar değerli grubun yer aldığı bir festivalde ekipmanların yetersiz kalışı, ülke olarak bazı şeyleri düzeltmemiz gerektiğine işaret ediyor. Çünkü Nevermore gibi bir grubun asıl performansını ve güzelliğini kulaklarımıza akıtabilmek için onlara özgü soundu birebir yansıtabilecek ekipmanlara ihtiyaç duyulacağı akılla birdir.

Ama her şeye rağmen Cannibal Corpse, Obituary, Nevermore ve Necrophagist’den inanılmaz zevk aldım. Overkill her zamanki gibi harika bir performansa imza attı ama soundun yetersizliği üzücü bir noktaydı. Evergrey’i izlemek de güzeldi. Cannibal, Obituary ve Nevermore’u o sahnede görmek hayal gibi bir şey oldu benim için. En ufak bir hareketlerini bile kaçıramazdım. Baştan sona kadar performanslarına odaklanmıştım. Zaten 5-6 yıldır en sert konserlerde bile headbang yapan biri değilim. Çok odaklanmış bir şekilde izlemek daha fazla zevk veriyor bana. Kafa sallama olayı daha genç ve yeni nesile bırakıldı artık.


Festivallere iştirak eden kitlenin yaş ortalamasının düşük olduğunu, bir çok kişinin bir farklılık peşinde koştuğunu, ne kadar samimi olup olmadıkları konusunda olumsuz bir perspektif aksettirdiklerini, günümüz Heavy dinleyicisinin ne kadar dolu olup olmadığı gibi konularda ise bir sorunun olduğunu söyleyebilirim. Bir yere eğlenmek için gelmek kabul edilebilir bir olgu ama ortaya nasıl bir doluluk koyulduğu ve bu müzikteki samimiyet ilkesi ise bir muamma.

Fotoğraf olayına ilgi duyan biri olmadığım için fotoğraf makinem ya da video kaydedicim yoktu. Sadece cep telefonum ile bazı kareler alabildim. Maalesef onlar da yeterli olmadı. Bu fotoğrafların hiç de iyi olmadığını biliyorum. Ama asıl güzellik ve gerçeklik hafızamda yaşıyor.

Cannibal Corpse’un o azdırıcı müziğinin güzelliğine kendimi kaptırmam, Obituary gibi dev bir efsanenin canlı performansına şahitlik etmem ve benim gibi sessiz bir adama bile çığlık attırmaları ve Nevermore gibi güzide bir gruba kanlı canlı şahitlik etmek muazzamdı. Özellikle Jeff Loomis’in ne kadar insanüstü bir gitarist olduğuna canlı olarak şahitlik etmek harika bir duyguydu. Müzikal gösterge belki agresif ve sert olabilir ama benim için oldukça duygusaldı. Uzun zamandır çalışıyor olmanın ve strese boğulmamın neticesinde içimde birikmiş nice kurtları döktüğümü söyleyebilirim.

Bu hayatta yaşamak ya da görmek istediğim bir çok şeyi yaşadım ve gördüm. Hayata bakış açım nedeniyle hayattan öyle büyük beklentileri olan bir kişi değilim. Aza kanaat getiren, az ve öz olgusunun peşinde koşan, ufak şeylerle hep mutlu olan biri olarak bu festivaldeki bazı isimleri canlı bir şekilde izlemem bile hayallerimi gerçekleştirmek ile eşdeğerdi. Ama hayallerim daha tükenmiş değil. Bir hayalim daha var. O da Nile, Gojira ve Textures isimlerini de görebilmek. Ve yahut olur da bir gün organizatörün biri pamuk elini cebine atarsa Kamelot’u da bu listeye dahil edebilmek.

Not: İlk resim Güven Ceylan isimli birine aittir.





4 yorum:

inhuman dedi ki...

Çoğu gözlemine katılıyorum abi, özellikle genel olarak sesin yetersiz olmasına. Jeff'in soloları resmen yalan oldu! Ahh o geçici ritm gitariste çok kızgınım hâlâ; "sesi aç sesi aç" diye sürekli hareketler yapıp durdu, neticesinde de davulun bile zor duyulmaya başladığı bir seste Nevermore izledik. Ama yine de eğlenceliydi. "Dead Heart in a Dead World"den sevdiğim parçaları çaldılar ya daha ne isterim. Cannibal Corpse için ne söylesem azdır zaten. Ses olarak en başarılı gruptu Amorphis ile beraber. Tabi performans olarak da. Bunun dışında tabiki Obituary faktörü... Entombed'u da çok beğendim ben; vokalist L-G'nin kafası biraz iyiydi çok pislik yaptı sahnede ama olsun hehe! Daha saymadığım bir sürü grup falan... Her şeye rağmen unutulmazdı...
Erkin

Atilla Çelik dedi ki...

Merhaba Erkinciğim,

Ses konusunda gerçekten yapacak bir şey yoktu. Umarım sonraki etkinliklerinde daha iyi bir ekipman hazır ederler. Bu gözler Cannibal, Obituary ve Nevermore'u gördükten sonra bu sorun hoş bir seda olarak kalacak gibi. :)

Serhat dedi ki...

Merhabalar..
Seni şahsen tanımıyorum ama festival alanında görmüşlüğüm vardı(Üzerimde This Godless Endeavor tişörtü vardı belki ordan çağrışım yapabilir)Tesadüf eseri yazını okuyunca bir yorum yapayım dedim,umarım sakıncası yoktur:)
Öncelikle ben de aşırı iş yoğunluğuyla geçen bir haftanın sonunda attım kendimi festival alanına.Bizim yaşımıza gelmiş insanların çoğu çoktan elini eteğini çektiler bu müzikten ve bu müzikle ilgili mekanlardan(Artık "zamanında biz de dinledik" diyorlardır).Dolayısıyla beklediğim gibi festival alanında yaş ortalaması 19-20 civarı olan bir izleyici kitleyle karşılaştım ve hiç şaşırmadım.Belirttiğin gibi bu insanların çoğunun içi boş ve müzik konusunda samimi değiller ama bunlar da gelmese koskoca Obituary'i falan 100 kişinin izlemesi gibi trajik durumlar doğabilir,bu da maalesef türkiye'nin acı gerçeklerinden biri:)
İşin biraz teknik boyutuna girersek,tahminimce festival mekanı istanbul'un orta yerinde bulunduğundan ve geçen sene aynı festivalde başbakana hareket çekme olayından dolayı oluşan sabıka yüzünden gruplara fazla gürültü yapma şansı verilmedi organizatörler tarafından..Dünyanın hiç bir yerinde bir metal konserinde bu kadar düşük bir volume ölçülemez..Bu kesinlikle bilinçli yapılmış bir eylemdir..Gitarların da çoğu grupta neredeyse hiç duyulmaması nedeniyle mesela hiç Nevermore dinlememiş olan bir adam orada "Oha koskaca Nevermore bu mu,bütün şarkıları birbirine benziyomuş" falan demiştir.(Üstelik Nevermore'da gene kötünün iyisiydi ses sistemi,Overkill'de Amorphis'te falan hiçbirşey anlaşılmıyordu) Nevermore'u görmek benim için de rüya gibi birşeydi,hala hatırlıyorum o anları ve "bu şartlarda ancak bu kadar" diyorum..Senin de güzel blog yazılarının devamını diliyorum..
Selamlar:D

Atilla Çelik dedi ki...

Merhaba Serhat,

Güzel yorumun için çok teşekkür ediyorum. Söylediğin şeylerde sonuna kadar haklısın. Dediğin gibi samimi ve içten Obituary fanlarını oraya toplamak isteseydik fazla sayıya ulaşamazdık. Gün gözüyle onca güzel değeri izleyebilmek gerçekten güzeldi.

Bu müziği zamanında dinleyip sonrasında bırakanlar da ayrı bir konu tabii ki. Ben ne hikmetse 34'e dayanmama ramen hala vazgeçemiyorum ekstrem müzikten. Çünkü hayatımın en güzel anlamlarından biri.

Beni muhtemelen görmüşsündür festivalde. Sessiz ve sakindim sürekli. Yapım öyle en azından. İlk iki gün üzerimde gömlek falan vardı. Üçüncü gün ise kahverengi yazılı Gojira tişörtü giymiştim. Umarım seneye beklediğim grupları da izleriz.

Görüşmek üzere..

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails