14 Temmuz 2010 Çarşamba

Sarı Kırmızı’nın Çekiciliği


‘Futbola aylardır hasretiz’ gibi bir cümle kursaydık mübalağa etmiş olurduk. Samimi olmazdık. Liglerin başlamasına bir aylık süre kalmışken, her ne kadar fazla zevk almasak da bir ay boyunca yatıp kalktığımız Dünya Kupası varken böyle bir cümleyi deklare etmek saçmalık olurdu. Futboldan uzak değildik. Gelişmelerden de. Ya da transfer haberlerinden ve garipleşen olaylardan. Hepsiyle iç içeydik.

Ama bu durum bizi ne kadar doyuruyordu ve bize yeterli geliyordu? Özlemle kavrulmuyor muyduk? Aidiyet duygusu ile bağlı olduğumuz, gönül verdiğimiz ve karşılıksız sevdiğimiz renklere karşı.. Tuttuğumuz takıma karşı..

Aslında öyle özlemişiz ki! Tuttuğumuz bir takıma duyumsadığımız sevgi öyle farklı ki! Nasıl anlatsam? Bir ay boyunca Dünya Kupası’nda bir çok maç izledik. Bazılarından zevk almadık. Bazılarında fena bir futbol görmedik. Eğer gözlerimize birkaç uzay futbolu boca edilseydi, futbola doysaydık bile takımımıza duyduğumuz özlem dinmezdi. Futbola olan istek, açlık belki dinerdi ama bağlandığımız renklere duyduğumuz özlem?

Kim ne derse desin, ne söylerse söylesin, nice Barcalar çıksın isterse. Bizi futbollarıyla büyülesinler. İstedikleri kadar. Ama şunu bilmelidirler ki bizi asla gönül verdiğimiz takımların heyecanlandırdığı gibi heyecanlandıramayacaklar. Barca futbolunu izlerken zevk alırım, mest olurum ama heyecan yapmam. Ateş basmaz beni. Kış ortasında ter içinde kalmam. Yaz ortasında ayaklarım buz kesmez. Kalbim deli gibi atmaz. Olduğum yerde sürekli sabit dururum. Fazla sakin olurum. Heyecan yapmam.


Sarı Kırmızılı renkleri gördüğüm zaman orada her daim bir heyecan vardır. Bir istek vardır. Bir özlemin dindirilişi. Lig devam ederken bir haftalık süreç bile Sarı Kırmızı’yı özlememe yetiyordu. O heyecanı bile özlüyorum. Ayaklarımın üşümesini. Ellerimin buz kesmesini. Her atakta kanımın yukarı çıkmasını. Baros’a top geldiği zaman göğsümün kabarmasını ve öyle bir futbolcuya sahip olduğumuz için garip bir gurur hissetmemi. Sabri topa tüm gücüyle vurup fezaya gönderdiğinde bile tatlı bir şekilde kızmaksızın gülümsemeyi. Kewell topu ayağına aldığında bir nezaketle kapsanmayı ve gülümsediğinde o anki mutsuzluklarımın o gülücükle örtülmesini..

Nasıl anlatabilirim ki?


Sarı Kırmızı’nın çekiciliği bir başka. Gerçekten de özlem dolu. Messi’nin futbolu, Maradona’nın çalımları gönül verdiğim takımın sıradan oyuncularının yanında bile çerez kalabiliyor. Öyle hissettirebiliyor. Sarı Kırmızı dışındaki güzellikler beni mutlu edebilir. Zevk verebilir. Hoşnut kılabilir iç benliğimi. Futbol güzelliğine doyurabilir. Ama hiçbiri Sarı Kırmızı’nın hissettirdiklerini hissettiremez gönlüme ve içimden geçen her türlü heyecanlara.. Ulaşamaz o ürpertici duyguya.

FC Kleve karşısına çıktı Sarı Kırmızılılar. Sıradan bir maç. Öylesine bir maç. Önemsiz bir maç. Ama öyle özlemişim ki... Hem de çok..

Dünya Kupası, Messi, Barca hikaye.. Sarı Kırmızı renkler gönlümün ta orta yerine çizilmişken ve kalbimin çeperlerini tamamen sarmalamışken hikaye..

5 yorum:

koala dedi ki...

Üstteki laler yeter be. Valla laf aramızda ben maç olduğunu bilmiyordum. Dünya Kupası sonrası kendimi nadasa aldım futbol konusunda.

Atilla Çelik dedi ki...

Yarın da hazırlık maçı var diyelim o halde. :)))

siriusjames dedi ki...

Ayakta alkışlardım bunu izlediğim bir konuşma olsaydı...

Dreamtime dedi ki...

Bugün outlet'e girdim gs store'un.süper t-shirtler buldum 10 tl'ye aldım.Yeni sezonda maçlarda giymem dileğiyle :D Bu arada ne yap et ilk maça gel :(

Atilla Çelik dedi ki...

Ohhh ohhh yarasın. Eğer Ali Sami Yen'deki ilk maç Pazar gününe denk gelmezse neden olmasın. :)

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails