3 Aralık 2010 Cuma

Galatasaray’dan İçeri, Galatasaray’dan Dışarı


Biliyorum. Galatasaray’a dair bir şeyler karalamanın zor olduğunu biliyorum. Hem sizin için zor, hem de benim için. Olumlu anlamda bir şeyler karalamak isteyenler bu konuda zorlanacaklardır. Gönül bağı ile bağlandığınız bir şeyi sırf güzelliği, başarıları için sevmezsiniz. Özellikle söz konusu olan bir futbol takımıysa. Ama bir futbol takımına duyulan sevginin içeriğinde o takımın felsefesi, genel duruşu, yaptıkları önemli yer tutar. Eğer işler sportif başarı konusunda yolunda gitmiyorsa, bunu bir nebze sineye çekebilirsiniz. Bu konuda morali bozulan, öfkelenen, mutsuz olan kitlenin en çok üzerinde durduğu şey ise Galatasaraylılık duruşunun sekteye uğramasıdır. Yapılan hataların bilindik Galatasaray değerlerine tezat olmasıdır bizi hayal kırıklığına uğratan. Galatasaray duruşuna uygun olmayan tavırlar, sportif başarısızlığın bile önüne geçer. Şu ana kadar yapılan hataların listesini hazırlamaya bile gerek yok. Blog dünyasındaki bir çok arkadaşımız bu sorunlara yeterince eğildi. Bunları papağan gibi tekrarlamaya gerek yok.

Galatasaray şu an liderin 16 puan gerisinde olabilir. Bir çok şey yolunda gitmiyor olabilir. O önemli formayı hak etmeyen oyunculardan dem vurulabilir. Sahada yüreğini ortaya koymayan oyunculara büyük bir kızgınlıkla küfredilebilir. Ruhumuzu içten içe yiyip bitiren bir isteksizlik vardır. Bir çok şey yolunda değildir. Galatasaray’a dair bir çok şeyi yapmak bile istemeyebilirsiniz. Hakkında yazılanları okumak bile istemeyebilirsiniz. Galatasaray Dergisi’ne hevesle bakmayabilirsiniz.

Aslında bir takımı sevmek çok farklı bir şey. Gizemli bir şey. Bu sevginin içerisinde öyle psikolojik süreçler yatar ki! Örneğin, işler yolunda gittiğinde, takım şiir gibi futbol oynadığında, takımdaşlık üst seviyede olduğunda ve Galatasaray duruşuna uygun hareketler birbirini kovaladığında garip bir moral motivasyon içinde bulursunuz kendinizi. Böyle durumlarda Galatasaray’a dair her şey çekicidir. Ona dair sürekli bir şeyleri takip etmek istersiniz. Okumak istersiniz. Okuduğunuz her şey sihirlidir. Hayata bakış açınızda sihirli bir şeyler vardır. Mutluluk pompalar ruhunuza. Bu duyguya yabancı olanların size nasıl bakacağı ve neler söyleyeceği bellidir: Ne anlıyorsun futboldan? Bazılarımızın başına gelmiştir değil mi?

Futbol sadece futbol değil. Bu noktalarda kesinlikle değil. Hayatın merkezi değildir belki ama hayatın anlamlarından biridir. Bazen mutluluk verir, bazen de üzüntü. Sizin bir parçanızdır. Ne mi anlıyoruz bu futboldan ya da Galatasaray’dan? Aslında bir çok şeyi anlıyoruz. Bir insanın müziği çok sevmesi, sinemayı sevmesi, herhangi bir sanatı sevmesi gibidir futbolu sevmek. Futboldan ne anlıyorsun demek, sinemadan ne anlıyorsun, şu sanattan ne anlıyorsun, şu müzikten ne anlıyorsun demekle eşdeğerdir. İnsanoğlunun sahip olduğu bir hobiyi sorgulamaktan farksızdır. Bunu uzun uzadıya anlatamazsınız ki! Bana göre bir Galatasaray maçını izlemek, sevdiğim bir müzik grubunu canlı izlemekle eşdeğer. Ya da seni büyüleyen bir şeyi çıplak gözlerle izlemekle aynı şey. Daha ötesine gidecek şekilde nasıl anlatabiliriz ki?


Bu dönemlerde bir Galatasaray maçını izlerken, üstüne Sarı Kırmızılı formayı geçirmiş bazı oyunculara küfür edebilirsiniz. Öfkelenebilirsiniz de. Nefret ettiğiniz bazı oyuncuların o forma ile top koşturmalarına dayanamayabilirsiniz. İlgili maç sizin için eziyetten farksız bir hal alabilir. Neden bilmem, Polyanna ruhumdan mıdır, yoksa hayata ve Galatasaray’a bakış açımdan mı bilinmez, Galatasaray benim için o futbolculardan, yöneticilerden, çalışanlardan o kadar farklı bir yerde ki.. Onları bile görmediğim anlar var. Kötü gidişata sebep olan kişilere dahi körleştiğim durumlar var. Çünkü Galatasaray ayrı bir yapı. Hepsinin ötesinde bir şey.

Vaziyet bugünlerde kötü giderken bile hala bir Galatasaray maçını izlerken heyecanlanıyorum. İnanılmaz heyecanlanıyorum. Ayaklarım üşüyor. Ellerim donuyor. Ayaklarım üşürken, ellerim donarken içim ateş gibi yanıyor. Hafiften bir ter kaplıyor bedenimi. O çok küfredilen Servet’i, Sarp’ı, Barış’ı görmüyorum bile. Onlara küfür dahi etmiyorum. Edemiyorum. İsimlerin ötesinde bir şey gördüğüm.. Bana öyle garip şeyler hissettiriyor ki. Kewell’ın yürekten oyununa, Cana’nın savaşçı ruhuna, Neill’in bir şeyler yapmak isteğine, Baros’un takımı için kendisini sakatlayışına şahitlik edince bile garip bir haz alabiliyorum. Ama bir yandan da takım geriye düştüğünde ve skoru geri çıkarabilecek bir oyun ortaya koyamadığında sıkıntılı bir ter basıyor. Öyle rahatsız edici bir duygu ki bu, içinizde kalan son umut ve mutluluk ışıltısı sizden alınmış gibi hissediyorsunuz. Moral denen bir şey kalmıyor. Her zaman yaptığınız şeyleri yapmak istemiyorsunuz. Sizi bu görüntüden uzaklaştıracak işe dalmak istiyorsunuz bir an önce.

Hep bir umut taşıyorum Galatasaray’a dair. En kötü anlarında bile görünmez bir elin her şeyi düzelteceğini umuyorum. Garip bir umudum var Galatasaray’dan içeri.. Garip bir kırgınlığım var Galatasaray’dan dışarı..

3 yorum:

Cem Kalay dedi ki...

Üzerine ne söylenir bu yazının bilmem ama resmen içimi dökmüşsünüz :) Sanırım tüm Galatasaraylıların hissettiklerini anlatmışsınız, özellikle şu son iki satırda.

Atilla Çelik dedi ki...

Merhaba Cem,

Eğer hislerinize tercüman olabilmişsek ne mutlu..

koala dedi ki...

Olmuşsun Atilla, hem de gayet güzel olmuşsun

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails