22 Aralık 2010 Çarşamba

Ölüm, Tanrı, İnsan ve Sıfır Tolerans


Herkesi gören bir Tanrı.. Kendi iradesiyle yaşamını yaşayan Ademoğlu.. Bizi tutan, bir araya getiren gizli eller.. İster karanlık bir yola gidersin.. İstersen aydınlık. Seçim hakkının bizlere bırakıldığı çetin bir yolculuk. Hayat yolculuğu.. Derinden.. Gizemli..


Müziğin iyileştirici gücü olduğu söylenir. Tibet’ten Echizen’e, Alaska’dan Madagaskar’a, Borneo’dan Şili’ye kadar güçlü bir yoğunluktur bu. Bazı akıl hastalıklarının, geçmişte çeşme ve havuz suyu ile tedavi yoluna gidildiği bir yerkürede, enstrümanların mükemmel uyumunun kulağımızdan geçer geçmez bizi hangi boyutlara götüreceği konusu esrarlı bir yolculuktur. Bu esrarlı yolculuğu daha gizemli kılan şey ise melodilerin ruhumuza verdiği lezzetle birlikte kalbimize ve beynimize söyledikleridir.

Hayatımızı yaşarken karşılaştığımız kırılma noktaları ruhumuzu ne kadar derinden kuşatır? Bizi hangi dünyalara götürür? Hayata daha fazla mı bağlar, yoksa hayatın gizemlerini sorgularken mi buluruz kendimizi?

Yıllar önce Chuck Schuldiner kardeşi Frank’i kaybettiğinde ve bu ölüme dayanarak Death grubunu kurduğunda, zaman ilerledikçe hayatın gizemlerini karşılayan sözleri bizlere yönelteceği muammaydı.

Bir müzik çok güzel olabilir. Sözler dikkate bile alınmayabilir. Dünyanın en güzel sözlerini yazsanız bile müzik ve melodi güzel değilse, zihin çöpe atabilir dolulukları. Güzel melodilerin bizleri ne kadar dönüştürdüğü ortadayken, bunu güçlü, anlamlı ve sorgulayıcı sözlerle seviştirdiğinizde ortaya çıkan şey, insanoğlunun bu hayata ot olmak için gelmediğidir. Bir şeyleri sorgulayıp ruhunu daha yüksek ufuklara yükseltmesidir. İnsan aklının gücüdür. Erdemli bir bakış açısıdır.

Müziği seversiniz ama sözlerle iç içe girdiğinizde sizi kuşatan şey güçlü bir auradır. Sımsıkı sarar sizi. Dinlediğiniz şeyi sadece sevmezsiniz, doluluğuyla gurur duyarsınız. Daha iyiye ve güzele yönelmek istersiniz. Erdemlere..

Death’in Symbolic albümünün en usta işi parçalarından olan Zero Tolerance’da olduğu gibi.. Parça içinde ruhumuzu bıçak gibi kesen ve tüylerimizi dikleştiren solo gitar performansında hayatın derin kuyusuna düştüğümüz gibi.

Bir müzik sadece müzik değildir. Bizlere bir şeyler veren ve erdemden parçacıklar taşıyan edebi bir metindir aynı zamanda.. Hayata dair.. İnsanlığa dair.. Ya da popülerliğin ne kadar boş olduğuna dair..


ZERO TOLERANCE

Gecenin karanlığında…
Diğerleri uyuyorken
Ve bazıları kaçıyorken
Bir parça ışık gördüğünde fırsattan yararlanıyor
Bir hain fantezilerini dışarıya kusuyor-
Bağışlanamayacak kadar haksız bir küfür

Varoluşun ötesinde bir yaşam sürememek
Oldukça tuhaf olmalı

Bu bir güç sınavı değil
Bu kazananı ya da kaybedeni olan bir oyun değil
Bırak bunu adalet çözsün

Hoşgörü sıfır olacak
Kutsanmış niyetlerinin yaratıcısı için
Hoşgörü sıfır olacak
Senin hüküm veren tanrın kaderindir

Karma parçalanıyorken
Arkasında çok derin bir yara izi bırakıyor
Bir kapıyı işaret ederek
Sözlü kahpeliğin kaynağı olan
Makineler mihrabı sunarken
Erdemli hayatların kutsandığı yerde

Varoluşun ötesinde bir yaşam sürememek
Oldukça tuhaf olmalı

Bu bir güç sınavı değil
Bu kazananı ya da kaybedeni olan bir oyun değil
Bırak bunu adalet çözsün


http://fizy.com/#s/1lvdr3

2 yorum:

nihansu dedi ki...

Müziği yaşamımızın tam merkezinde görüyorum. Bzaen satırlarla ifade edilebilen duyguları tek bir melodi ile yerine koyabiliyorsunuz. Etkileyici bir yazı ve etkileyici bir şarkı.
Sözleri olmaksızın beni en çok etkileyen Death şarkısı ise Voice of the Soul, mutlaka bilirsiniz.

Atilla Çelik dedi ki...

Teşekkür ederim sevgili Nihan.. Death benim için gerçekten çok özel. Chuck Schuldiner ise en sevdiğim müzisyendir açık ara. Onun her eserine şahitlik etmek ve içinde kaybolmak müthiş bir deneyim. Voice of the Soul ise bu dünyanın ötesinde bir şey. Çok özel..

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails