17 Aralık 2010 Cuma

What's Heavy? (Bölüm V)


Death Metal’in tam anlamıyla oturmasından birkaç zaman önce ortaya çıkmış Death, Morbid Angel, Massacre, Sepultura, Entombed, Slayer, Posssessed gibi gruplar Hıristiyanlık doktrinlerine karşılık kendi fikirlerini katarak mezhep ayrılıklarına dikkat çekmişler, yaşamı her insanın kendi bireysel fikirleriyle yönlendirmişler, varlıkla ilgili ve bağımsız bir çok sosyal etmenleri müziklerinde takdim etmişlerdir. Ahlaki değerler müziğin içinde sorgulanırken Death Metal demeçleri asla yavşaklığı, samimiyetsizliği içermemiş, söz konusu ekstrem tarz; gizli saklı bir düzlemde ilginç ideolojiler ve akıcı tasvirlerle kendisini ortaya koymuştur. Soundsal olarak nasıl açabilirdik bunu? Yapısal düzenlemeleri fazlasıyla üzerinde bulunduran, çok sert olmasına rağmen aslında çok dokunaklı pasajların güçlü şekilde, kaos ve karanlık bir ortamda suratlarımızda patlaması, bunu dinamik bir tonla sağlaması ve söz konusu yapısal düzenlemeleri, müzikal motifleri kilit nokta olarak yansıtması.

1990’lı yıllarla beraber metal müzik periyodunda daha büyük patlamalar oldu ve daha fazla ürünler vücut bulmaya başladı. Bu dönemlerde sound melodik pasajlarla da pekiştirilmiş ve müziğe değişik renkler katılmıştı. Bu yıllarda Thrash Metal düşüşe geçmiş, kimlik değiştirmiş ve farklı bir hal almışken Death Metal Avrupa ve Amerika’da büyük bir aşama kaydetmiş, Black Metal de Kuzey Avrupa’dan tüm dünyaya yayılmaya, insanları etkilemeye başlamıştır. Ayrıca Doom Metal de yükselmeye başlamış ve dikkatleri iyice üzerine çekmeye başlamıştı. Bu dönemde Death ve Black Metal ikinci yükselme dönemlerini yaşıyor gibiydiler. Mesela Death Metal bu esnalarda daha renkli yollara gitmiş, tekniklik olgusunu temel amaç olarak ele almış, renkli süreçleri ortaya koymuştur. Üretimler artık daha duygulu, yine underground ve piyasa kaygısından uzaktı. Ahlak kuralları etnik, çevresel ve eşsiz kaynaklarla duygusal bir şekilde dikkatleri çekiyordu. Aslında 1993 yıllarına kadar ekstrem tarzlar birkaç kişinin elindeydi, o kişiler de bu işe kendilerini adamışlardı ve oldukça underground yapılarını devam ettiriyorlardı. Ama diğer müzikal türlerle kıyaslanmalara gidildiğinde bariz farklılıklar dikkati çekiyordu. Bir yandan da kendini beğenmiş, kibirli, ben senden daha iyiyim tarzı ideolojik bakış açıları da yer alabiliyordu ve bu aslında tüm türler için en büyük belaydı.


1993 yılından itibaren metal müzikte liriksel yönlere çok önem verildiğini ve felsefi alanların farklı bir boyut kazandığına da şahit olacaktık. İşte bu noktadan sonra Death Metal derin boyut kazanmış, felsefi derinlikleri içermiş, genel düşüncelerini topluma daha ikna edici bir şekilde yansıtmaya başlamıştır ve bu tarzın söz konusu dönemde bir anda tavan yapmasına neden olmuştur. Bu noktada Death grubunun ortaya koyduğu yeni yapıyı es geçemezdik, çünkü heavy arenasında çok etkili lirikler, filozofça bakış açıları, etkileyici pasajlar çok sağlam karakterlerle aktarılmış ve bu insanları düşünmeye sevk etmişti. Ama grubun lideri Chuck Schuldiner yaptıklarıyla her zaman heavy dünyasında ayrı bir yere sahip olmuş ve bu ekolün en önemli temsilcilerinden olmuştur. Çünkü onun farklılığı; türlerde etiketlendirmelere karşı çıkması ve her şeyin Metal müzik için olduğunu söylemesiydi. Zaten karakteri ve davranışlarıyla bu müzik arenasında herkesten çok farklı olduğunu tüm dünya kabul edecekti.

Bu yıllarda yaşanan bu gelişmelerin asıl özelliği neydi? Metal müzik artık büyük bir farklılığı ortaya koymuş ve modern bir hal almıştı. Bunda liriksel temaların büyük bir önemi olmasının yanında müzikal pasajların daha teknik ve melodik bir hal alması da etkendi. Belki Thrash ve Speed Metal eski etkisini kaybetmişti ama çeşitli alternatifler ortaya koyulmuş, diğer Heavy tarzları bu açığı fazlasıyla kapatmıştır. Yılların en etkili müzikal tarzlarından Thrash Metalin eski etkisini kaybetmesi belki sayısız insanı çok üzdü ama madem Metal müzik toplumsal ve dünyevi değişikliklere göre kendisini geliştiriyor, ileriye gidiyor, kendisini değiştiriyor; mevcut olan tüm müzik türleri de bunu takip etmek zorunda kalacaklardı. Bu değişime ayak uyduramayan eski gruplar tarihte güzel anılarıyla yer alırken, değişime ayak uyduranlar da eskisi gibi çok etkin olmasalar da yaşamlarını sürdürecekler ve diğer müzikal tarzlarla birlikte Heavy arenasında yerlerini alacaklardı. Diğer ilginç nokta ise Thrash Metal tek başına her ne kadar etkisini kaybetmiş gibi görünse de ortaya çıkan bir çok türe kaynaklık etmiştir. Zamanın sert gruplarına dikkat edildiğinde Thrash Metal tarzının kökenlerinden izlere rastlanmıştır. Death Metal ve Black Metal gibi tarzların alt yapıları aslında Thrash Metal kökenlerine dayanarak vücut bulmuştur. En önemlisi şu lafı kullanmamız asla yanlış bir cümle olmayacaktır: Dünya üzerinde vücut bulan sayısız ekstrem tür ve gruba kaynaklık eden tarz ve bu tarzların atası Thrash Metal soundu, etkilenimleri ve lirikleri olmuştur.


Yine bu dönemlerde Old School (Florida) Death Metal olarak adlandırılan oldukça ekstrem heavy tarzı tamamen kabuk değiştirip mazide kalacak, yeni türler ortaya çıkacaktı. Bu esnada Therion’un ilk albümüyle beraber yeni bir türün müjdesi verilmiş gibiydi. İsveç Death Metali olarak adlandırılacak olan bu tarz büyük bir patlama yapacaktı. Gerek görünümü gerekse liriksel bakış açılarıyla. Müzikal bakış açısı değiştirilerek kendi bilincinin farkında olan, ahlaki değerlere bakış atan, yer yer anti-dinsel bakış açısını yansıtan ama kısmen de din olgusunu Metal müzikle çatıştıran bir türdü. Ahlak kuralları ve erdemler emniyetteydi! Hemen sonrasında In Flames, Dark Tranquillity, Hypocrisy, Amorphis, At The Gates gibi gruplar da bu konuda atağa geçecekler ve yeni ideolojileri gözler önüne sereceklerdi. Bu noktada daha kırılgan ve bazı yönleriyle de saldırgan pasajlardan örneklemeler sergilenecekti. Bu da ayrı bir tür ve ideoloji olarak Metal arenasındaki yerini alacaktı. Özellikle mitolojik yönlere ayrıntılı bakış açıları ve bir çok felsefi bakış açısını derince, ince boyutlara girerek, coşkun ve karanlık atmosferler katarak liriksel anlatımı ortaya koymaları bu türü daha farklı yerlere götürdü. Aslında İsveç Death Metali içinde sayısız değişken bakış açıları vardı ve her grubun kendine has bir anlatım ifadesi vardı. Bu yüzden İsveç Death Metali’nin genel ideolojik yapısını anlatmaktan ziyade bu türde müzik yapan grupları ayrı ayrı incelemek gerekir ideolojik bağlamda.

8 yorum:

Adsız dedi ki...

Abi İsveç demişken bi Opeth'i de es geçmek olmaz.Müzik türü itibari ile de aynı zamanda.

Atilla Çelik dedi ki...

Bahsi geçen gruplar yeni türe öncülük eden gruplardı ve albüm çıkarma tarihlerine göre Opeth'e nazaran daha öncüydüler...

Adsız dedi ki...

Bahsi geçen gruplarla Opeth'in kuruluş tarihi aynı,debut albümleri arasında da 1'er 2'şer sene fark var.

Atilla Çelik dedi ki...

Önemli olan grubun kuruluş tarihi değil, emek verdiği eserlerini yayınlandığı tarihlerdir. Kurulup 5-6 yıl sonra albüm çıkaran gruplar da olmuştur. Ki tam anlamıyla albüm çıkarmamış bir grubun bir müzik türüne 2-3 yıl önce albüm çıkarmış gruplara göre türün başlangıcı itibariyle etkili olamayacağı gerçektir. Çünkü Opeth albüm çıkarana kadar 2-3 yıl öncesine bu türü tetikleyen albümler zaten çıkmıştı..

Ayrıca ben bu çalışmayı hazırlarken birinin hani neden şu grup yazılmamış tarzı bir söylemini bekliyordum. O beklentim boş geçilmemiş oldu. :) Burada amacımız grupların çetelesini tutmak değil, türlere, bakış açılarına göz atabilmek..

Adsız dedi ki...

Böyle güzel bir bloga bi şekilde katkım olduysa mutlu olurum.:)
Opeth hakkındaki görüşünü de merak ettim abi.Dinler misin?Var mıdır sabit bir fikrin?

Atilla Çelik dedi ki...

Opeth pek hayran olamadığım gruplar listesinde duruyor. Aslında aynı şeyi Dark Tranquillity, At The Gates, In Flames için de söyleyebilirim. Nedense hayran olamadım bu gruplara. Biraz da Old School Death Metal hayranı olmamızdandır. Ama Opeth'den To Bid Farewell şarkısı ayrı bir dünyadır. Hakkını veririm :)

Adsız dedi ki...

Evet:)O şarkının bulunduğu albüm de olduğu gibi çok güzeldir.Aslında benim için çoğu şarkısı ayrı bi dünyadır.InFlames'in de Jester Race albümü çok güzeldir mesela.
Old School'unu da severim valla.Hepsi ayrı dünyalar.Güzel olsun bizim olsun.Kulaklara şenlik.:)

Bu yazı dizisini de ayrıca severek takip ediyorum.
Atheist,Riverside gibi grupları sayende araştırıp dinlediğim için de sana müteşekkirim.

Atilla Çelik dedi ki...

Eğer kulak zevkine biraz katkıda bulunabilmişsem ne mutlu bana. Gojira - From Mars To Sirius'a da bak derim ki muhtemelen bakmış olabilirsin. :)

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails