Japonya’da İmparatorluk kurumu, MÖ 660 yılından beri mevcut olan köklü bir statüdür. İnanışa göre; Güneş Tanrıçası Amaterasu torunu Niningi’yi Japonya’ya göndermiş ve Niningi’nin torunu Jimmu Tenno, MÖ 660 yılında Japonya’nın ilk İmparatoru olarak kayıtlara geçmiştir. Jimmu Tenno tanrısal bir soydan geldiği ve ondan sonra gelen İmparatorlar onun torunu olduğu için, günümüze kadar ulaşmış tüm Japon İmparatorları Tanrı statüsünde görülmüştür. Japonya’yı oluşturan bireyler ve Japon toplumu bir “aile” olarak kabul edilmektedir. Japonya İmparatoru tüm Japonya’nın “baba”sıdır ve Mikado olarak bilinir. Mikado ‘yüce kapı’ anlamındadır ama Japonya İmparatoru terimine karşılık gelmektedir.
Japonya İmparatoru, Japon İmparatorluk Ailesi’nin başı ve tüm Japonya’nın lideridir. Tarihin karanlık dönemlerinden günümüze kadar hem İmparatorluk kurallarının taşıyıcısı olmuş, hem de tanrısal bir sıfatla bir nevi din adamı lideri konumunda görülmüştür. Günümüze kadar 125 Japonya İmparatoru mevcut olmuştur ve 1989 yılında babası Hirohito’nun ölümüyle İmparator olan Akihito, günümüzdeki Japonya İmparatoru’dur. 2600 yılda 125 imparator mevcut olmuş ve hizmet süresi ortalama 20 küsur yılı buluyor. Japonya tarihi boyunca İmparatorların mevcut güçleri sürekli değişiklik göstermiştir ve belli bir noktadan sonra fiili bir güçten ziyade sembolik bir gücü ellerinde tutmuşlardır. Modern Japon Anayasası’nda İmparator; anayasal monarşinin törensel ve sembolik yöneticisidir.
19. yüzyılın ortalarından beri Japon İmparatorluk ailesinin ikamet ettiği yer; Tokyo’nun merkezinde bulunan Koukyo Sarayı’dır. 19. yüzyılın ortasına kadar, İmparatorluk ailesi Kyoto’da yaşardı.
İmparator’un rolü 1947 yılı Japonya Anayasası’nın birinci bölümünde tanımlanmıştır. Birinci madde İmparator’u ülkenin sembolü olarak tanımlar. Diğer yedi maddeyle kabinenin onayı ve tavsiyesiyle ülkenin başı olarak gücünü kullanabileceği alanlar ve görevler belirtilir. Diğer anayasal hükümdarlarla bir kıyaslanmaya gidilirse; Japon İmparatoru mutlak bir güce sahip değildir ve gücünü tam anlamıyla koruyabildiği söylenemez.
İmparatorlar, ülkenin lideri vasfıyla bir çok role sahip olsalar da gerçek manada ülkenin başı olup olmadıkları ve ne bağlamda güce sahip oldukları bazen tartışma konusu yapılabilmektedir. 1950’li yıllardaki anayasa değişikliklerinde İmparatorun gerçek manada bir lider olabilmesi için muhafazakarların istekleri reddedilmişti. Japon İmparatoru, ülkenin lideri sıfatıyla bazı diplomatik ilişkiler içinde bulunabilmekte ve yabancı güçler, temsilciler tarafından kabul edilmekte, onay görmektedir.
Japon İmparatorluk kurumunun tarihsel gidişatına kısaca göz atmakta fayda var. Japonya tarihi boyunca İmparator’un gücü sembolik açıdan süreklilik arz etse de söz konusu gücünü kullanabilmesi, tarihsel gidişata göre değişiklikler göstermiştir. Bazı tarihçiler İmparator Ojin’i ilk Japon İmparatoru olarak kabul etmektedir ama onun tarihi şüphelidir. Günümüzde bazı tarihçiler, İmparator Ojin’in soyundan gelenlerle ondan önceki neslin arasında gerçek bir akrabalık bağının olmadığını ileri sürmektedirler. Böyle düşünmelerine sebep olan şey; İmparatorluk ailesi üyelerinin nadiren bazı yörelerdeki büyük ailelerin üyeleriyle evlilik yapmalarıdır. Ama bu durum onların Japonların atası olmadığı anlamına gelmez. Mesela çok eski dönemlerin güçlü klanlarından Soga klanının kökeninin Kore olduğu kuvvetli bir ihtimaldir ve eski İmparatorların bazıları ana tarafından onların soyundan geliyordu. Bazı kroniklere göz attığımızda İmparator Kammu’nun annesi Kore’deki Kral Muryeong’un, Baekje Krallığının soyundandı.
1100 ve 1868 yılları arasında gerçek güç şogunların elindeydi. Şogunların başa geçmelerini ve yaptıklarını meşrulaştıran İmparatorların ivazlarıydı. Bunu kıyaslamak istersek; İmparator ile şogun arasındaki ilişki, Avrupa’daki papa ile kral ilişkisine benziyordu.
1889 Anayasası’yla Japon İmparatoru gücünün büyük kısmını halk temsilcilerine devretti ama ülkenin lideri olarak kaldı. Meiji Anayasası, Avrupa’daki benzerleri gibi tesis edilse de umulduğu gibi demokratik görülmüyordu. İmparatorun verdiği güçler başbakan tarafından sömürülebiliyordu ve İmparator’un çevresinde çeşitli hizip toplulukları belirmişti. 1930’lu yıllardaki Japonya kabinesi, İmparatorları kullanan oldukça faşist ve militarist liderlerden oluşuyordu. Japon İmparatorluğu’nun genişlemesi için aşırı milliyetçi hareketlerine bir nevi İmparatordan ivaz almışlar gibi ilahi bir meşruiyet kılıfı hazırlıyorlardı. İkinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde İmparator, kendisi için kavga edilen ve onun için ölünen bir semboldü. Bu dönemlerde İmparator sürekli saklanmış gözüktü ve ne gibi rollere sahip olduğu net olarak ortaya çıkmadı.
Japonya İkinci Dünya Savaşı’nı kaybettikten sonra, İmparator, yasama yetkisi içinde törensel bir statü oldu. Amerikalı general Douglas MacArthur, İmparator Hirohito’nun gücünü sembolik olarak koruması ve Japon toplumuyla kaynaşması konusunda ısrarcı oldu. Amerikan başkanı Truman, Hirohito’yu savaş suçlusu ilan ettirmeyi düşündü ama daha sonra statüsünü devam ettirmesini sağladı ama bir şartla: Yaşayan bir Tanrı olduğu sıfatını reddedecekti!
2 yorum:
reddettimi peki
Bilmem kaç milyonluk Japon toplumu için İmparator hep bir Tanrı olarak kabul edecektir ve bunu dünya üzerindeki hiçbir güç değiştiremezdi. :)
Yorum Gönder