Maça daha saatler var. Bu maç öncesi Liverpool – Manchester United maçını kaçırmak olmazdı. Dünyanın en iyi ligi olarak kabul edilen ve dünyanın en güzel, en tempolu, sert ve hızlı futbolunun oynandığı Premier Lig’in kalburüstü iki takımının maçını izliyorum. İnanılmaz bir futbol. Oynanan oyunun güzelliğinden sarhoş oluyorum adeta. İşte futbol bu diyor insanoğlu. Futbol adına her şey var. İnanılmaz bir tempoya karşılık taşkınlık namına hiçbir şey yok. Taşkınlık olarak kabul edebileceğimiz tek şey ise Hz. İsa’ya ihanet eden Judas’a atıfta bulunarak Owen sahaya girdiğinde Liverpool’lu taraftarların “Judas” diye tempo tutmalarıydı. Futbola tam anlamıyla doymuş ve inanılmaz kıskanmıştım. Bu maç sona erdiğinde en büyük isteğim bizim ligimizde de böyle maçların oynanması ve aynı taraftar profiline sahip olabilmemizdi. Fakat bu bir hayalden öteye gidemeyecekti.
Daha Fenerbahçe ve Galatasaraylı oyuncular ısınırken futbol namına hiçbir şey göremeyeceğimiz ve taş devri taşkınlığının yönlerine şahit olacağımız belliydi. Baroni ve Arda’nın birbirlerine girişini ve yan hakemin kafasının yarılmasını görünce Galatasaray’ın bu maçı yine kazanamayacağını, ortada futbol diye bir şey olmayacağını anlamış oldum. Çünkü Saraçoğlu’nda oynanan maçlarda Fenerbahçe’nin en büyük avantajı gerek taraftarları gerekse oyuncularıyla Galatasaraylı oyuncuları psikolojik olarak tamamen bitirmeleri ve etkisiz hale getirmeleriydi. Argo anlamda bu tavırlar bütününe çirkeflik adını koyabilirsiniz ama olaya bütün olarak yaklaştığınızda ise sözde akıllı profesyonellik(!) terimini söyleyeceklerdir bizlere.
Uzun zamandır hem Saraçoğlu hem de Ali Sami Yen’de adam akıllı Galatasaray – Fenerbahçe maçlarının oynanabileceğine ihtimal vermiyorum. Varsayalım bu iki takım İngiltere, Almanya ya da İspanya’da olsaydı ve bu olaylar orada gerçekleşseydi, ilgili ülkelerin federasyonları iki kulübü ciddi anlamda aforoz ilan eder, doğduklarına pişman eder ve inanılmaz bir ders verirdi. Futbolun asıl özünü ve güzelliğini baltalayan bu mecralara karşı edilgen bir yapı içinde yer tutan federasyonun ülkemiz futboluna ne kazandırabileceği sorusu akılları meşgul etmiyor değil. İngiltere’nin taraftar profilinin yıllar boyu ne gibi taşkınlıklarda bulunduğunu ve sonrasında nasıl adam edildiklerini de biliyoruz.
Eğer bu ülkenin en büyük iki takımı Galatasaray ve Fenerbahçe ise ve aralarında geçen karşılaşmalar futboldan ziyade bir nevi taşlı sopalı bir savaş halini andırıyorsa, bu durum ülke olarak futbolumuzun neden geri kalmış olduğuna işaret ediyor. Çünkü yöntem bellidir.
Kazanmak için her yol mübah.
Bu uğurda Fenerbahçe tarafı her zaman daha iyi hazırlanır derbilere. Takıma yeni katılmış oyunculara bile rakibin hangi oyuncularına tahrike açık olduğu bile aktarılır. Baroni’nin ilgili tavırlarını bu bağlamda değerlendirebiliriz. Galatasaray’ın en etkin olması beklenen iki oyuncusunun (Arda – Keita) bu yöntemle tamamen pasifize edilmesi şaşırılacak bir durum değil.
Bana kalsa hem Ali Sami Yen hem de Saraçoğlu’nda bu maçların oynanmasının yasaklanması gerekir. Çünkü olayların önüne asla geçilemiyor. Bu ülkenin futbol ile ilgili kurumları üç maymunu oynuyorlar resmen, bu iki takım karşısında. Galatasaray’ın 55.000 kişi tarafından adeta dövülmesi, futbolcuların da bu futbol dışılığın içinde olması neticesinde Galatasaray’ın uzun bir zaman daha burada maç kazanabileceğini sanmıyorum. Galatasaraylı bazı oyuncular maalesef tahriklere çok çabuk kapılıyor, her türlü kirli oyunların üstesinden gelemiyorlar.
Maç hakkında bahsedecek fazla bir şey bulamıyorum. Futbolun daha çok sahada oynanan tarafıyla ilgilenen biriyim ama bunun önüne geçen saçmalıklar olunca tadım kaçıyor. Kazanmak için her yolun mübah olduğu Türkiye futbol gerçeğinden utanıyorum. İstiyorum ki bir Liverpool – Manhester United tadında futbol ve futbola bağlılık izleyelim. Taşkınlık görmeyelim. Hem oyuncular hem de taraftarlar sadece futbolun güzelliğine ve sahada oynanacak güzelliğe kanalize olsunlar. Ama bu ülkemiz futbol gerçeğinde asla göremeyeceğimiz bir hayal olacak.
Saraçoğlu’nda gerçekleşen olayların ve saha içindeki sertliklerin hepsini ayrı ayrı değerlendirmek isteseydik ortada Fenerbahçe ve Galatasaray diye bir şey kalmayabilirdi. Ama madem Türkiye’deyiz, ne yapalım deyip sineye çekeceğiz. Rakip oyuncular, taraftarlar ve hakem tarafından sindirilen Sarı Kırmızılıların böyle bir ortamda kazanması ve gerçek oyununu sergileyebilmesi imkansız. 10 yıldır kaybetmelerinin belki de tek sebebi bu. Hele ki atılan ilk gol ofsaytken ve penaltı da penaltı değilken. Bunun üzerine Alex’in penaltı pozisyonunda yaptığı hareketin aynısını Nonda yaptığında sarı kartı gören oyuncu Nonda olurken, Alex’inkinde ise Alex’e dokunmayan Leo Franco oluyorsa o konuda söylenecek daha fazla bir şey kalmıyor. Galatasaray tarafı da çirkef ve profesyonel olsun o halde açılımına gitmek asla çözüm değil. Sonuçta oyuncular etten, kemikten insanlar. Duyguları var. Bu olaylardan etkilenmemeleri ve asıl performanslarını sergileyememeleri şaşılacak bir durum değil.
Oyun hakkında fazla konuşmak istemesem bile Galatasaray’ın bu ortamda gerçek oyununu sergilemesini beklemiyordum. Isınma sırasında Baroni – Arda çekişmesi sonrası Galatasaray’ın asla kazanamayacağını öngörmem gibi. O olayı görür görmez futbolun futbol olmaktan çıkacağını ve Fenerbahçe’nin bu futbol dışılıktan beslenip Galatasaray’ı sindireceği belliydi. Bunun yanında her iki kanadını ikişer oyuncu ile kapatıp Galatasaray’ın en tehlikeli adamlarını devre dışı bırakan akıllı ve haddini bilen oyun sistemine de bravo diyeceğiz. İlk yarı bittiğinde Galatasaray’ın en çok koşan oyuncusu Fenerbahçe’nin en çok koşan 5. oyuncusundan bile az koşmuşsa, hatta Alex’den bile az koşmuşsa bunu hangi açıdan değerlendirmek gerekir sizlere kalsın. Maç öncesi öngördüğümüz Fenerbahçe’nin daha kontrollü, sert ve diri oynayacağı gerçeğini biliyorduk. Bunlara önlem almak ilgili atmosfer sonucunda iyice zora giriyordu Galatasaray için.
Fenerbahçe, Galatasaray kanatlarını etkisiz hale getirerek Galatasaraylı oyuncuları orta bölgeye itti ve burada bir emniyet sübabı olarak işlerini çok iyi yapan Baroni – Emre ikilisi de gerekeni yaptılar. Baros’un daha 2. dakikada sakatlanıp oyundan çıkması ise Fenerbahçe defansını inanılmaz rahatlattı. Baros tarafından oldukça zorlanacak defansın Nonda ile rahatsız edilmeyecek olması Fenerbahçe’yi tamamen öne çıkarmıştı. Galatasaray futbol namına bir şey ortaya koyamadı. Fenerbahçe de haddini bilerek oynadı. Oynanan oyunun niteliği ise kesinlikle vasatın altındaydı. Türkiye’nin en iyi iki takımının birbirlerine karşı oynadıkları futbol ise bundan ibaretti.
Futbol dışılıklardan beslenen iki büyükler!
Profesyonel ve futbola saygılı davranması gereken futbolcuların çocuksulukları. Hakemin bir çok pozisyonu es geçmesi. Bazı sertlikleri hiç cezalandırmayarak bu tarz bir oyuna çanak tutması. Carlos’un kündesine tepki göstermekte haklı olsa bile asla yapmaması gereken bir hareketi yapan Keita gerçeği. Keita’nın ilgili hareketiyle kendi takımını tamamen bitirmesi. Halbuki o dakikalarda top Galatasaray’ın ayağındaydı ve fazla pozisyona giremeseler bile gol bulabilme ihtimalleri her zaman vardı. Galatasaraylı oyuncular bu tuzaklara hep düşüyorlar ve bu psikolojinin üstesinden gelemiyorlar. Dünyanın en sakin oyuncusunu getirseler bile bunun üstesinden gelemiyorlar. Rijkaard’ın açıklamalarından Galatasaraylı oyuncuların tahriklere kapılmamaları için bir ön çalışma yaptığı görülüyor. Ama bazı Galatasaraylı oyuncular maalesef ilgili ruh hallerinden sıyrılamıyorlar.
Fenerbahçe kanadında hakemin hataları, sahada sergilenen çirkinlikler, kazanmak için her yolun mübah olduğu etkinliklerin dikkate alınmayacağını ve sadece skora bakılacağı bir gerçek. Sonuçta bu ortamdan kazançlı çıkan her daim Fenerbahçe oluyor. Aynı olaylar Sami Yen’de gerçekleştiğinde Galatasaray sürekli ağır bir şekilde cezalandırılırken Fenerbahçe’nin aynı oranda ceza görmemesi bizim iyice irdelememiz gereken bir konu değil. Bu artık ülkemiz futbolu için sıradan karşılanan bir olay haline geldi. Bir futbolsever olarak bu ortamdan hiç haz etmiyor ve ülkemiz futbolu adına inanılmaz üzülüyorum. Ali Sami Yen’deki taşkınlıklardan da, Saraçoğlu’ndaki taşkınlıklardan da nefret ediyorum. Bu taşkınlıkların asla önüne geçilemeyeceğini de biliyoruz. Çünkü başımızda böyle aciz kurumlar varken ve bu sorunlar gerçek anlamda cezalandırılmazken, biz gerçek futbolseverler üzülmeye her daim mahkumuz.
Ali Sami Yen’de oynanacak rövanş karşılaşmasında yine büyük olaylar gerçekleşeceğini şimdiden öngörebilmek müneccimlik olmasa gerek.
Oynanan oyundan pek bahsetmedim. Bahsetmeyeceğim de. Çünkü bu utanç iki takımımıza ve taraftarlara yeter de artar bile. Bu kadar çirkinliğin yaşandığı bir bataklıkta, iyice bataklığa gömülmüşken futbolu yorumlamaya çalışmak üç maymunu oynamaktan başka bir şey olmayacaktır.
İşte Türk futbolu, işte futbolun özü!
Ülkem futbolunun özü!
Daha Fenerbahçe ve Galatasaraylı oyuncular ısınırken futbol namına hiçbir şey göremeyeceğimiz ve taş devri taşkınlığının yönlerine şahit olacağımız belliydi. Baroni ve Arda’nın birbirlerine girişini ve yan hakemin kafasının yarılmasını görünce Galatasaray’ın bu maçı yine kazanamayacağını, ortada futbol diye bir şey olmayacağını anlamış oldum. Çünkü Saraçoğlu’nda oynanan maçlarda Fenerbahçe’nin en büyük avantajı gerek taraftarları gerekse oyuncularıyla Galatasaraylı oyuncuları psikolojik olarak tamamen bitirmeleri ve etkisiz hale getirmeleriydi. Argo anlamda bu tavırlar bütününe çirkeflik adını koyabilirsiniz ama olaya bütün olarak yaklaştığınızda ise sözde akıllı profesyonellik(!) terimini söyleyeceklerdir bizlere.
Uzun zamandır hem Saraçoğlu hem de Ali Sami Yen’de adam akıllı Galatasaray – Fenerbahçe maçlarının oynanabileceğine ihtimal vermiyorum. Varsayalım bu iki takım İngiltere, Almanya ya da İspanya’da olsaydı ve bu olaylar orada gerçekleşseydi, ilgili ülkelerin federasyonları iki kulübü ciddi anlamda aforoz ilan eder, doğduklarına pişman eder ve inanılmaz bir ders verirdi. Futbolun asıl özünü ve güzelliğini baltalayan bu mecralara karşı edilgen bir yapı içinde yer tutan federasyonun ülkemiz futboluna ne kazandırabileceği sorusu akılları meşgul etmiyor değil. İngiltere’nin taraftar profilinin yıllar boyu ne gibi taşkınlıklarda bulunduğunu ve sonrasında nasıl adam edildiklerini de biliyoruz.
Eğer bu ülkenin en büyük iki takımı Galatasaray ve Fenerbahçe ise ve aralarında geçen karşılaşmalar futboldan ziyade bir nevi taşlı sopalı bir savaş halini andırıyorsa, bu durum ülke olarak futbolumuzun neden geri kalmış olduğuna işaret ediyor. Çünkü yöntem bellidir.
Kazanmak için her yol mübah.
Bu uğurda Fenerbahçe tarafı her zaman daha iyi hazırlanır derbilere. Takıma yeni katılmış oyunculara bile rakibin hangi oyuncularına tahrike açık olduğu bile aktarılır. Baroni’nin ilgili tavırlarını bu bağlamda değerlendirebiliriz. Galatasaray’ın en etkin olması beklenen iki oyuncusunun (Arda – Keita) bu yöntemle tamamen pasifize edilmesi şaşırılacak bir durum değil.
Bana kalsa hem Ali Sami Yen hem de Saraçoğlu’nda bu maçların oynanmasının yasaklanması gerekir. Çünkü olayların önüne asla geçilemiyor. Bu ülkenin futbol ile ilgili kurumları üç maymunu oynuyorlar resmen, bu iki takım karşısında. Galatasaray’ın 55.000 kişi tarafından adeta dövülmesi, futbolcuların da bu futbol dışılığın içinde olması neticesinde Galatasaray’ın uzun bir zaman daha burada maç kazanabileceğini sanmıyorum. Galatasaraylı bazı oyuncular maalesef tahriklere çok çabuk kapılıyor, her türlü kirli oyunların üstesinden gelemiyorlar.
Maç hakkında bahsedecek fazla bir şey bulamıyorum. Futbolun daha çok sahada oynanan tarafıyla ilgilenen biriyim ama bunun önüne geçen saçmalıklar olunca tadım kaçıyor. Kazanmak için her yolun mübah olduğu Türkiye futbol gerçeğinden utanıyorum. İstiyorum ki bir Liverpool – Manhester United tadında futbol ve futbola bağlılık izleyelim. Taşkınlık görmeyelim. Hem oyuncular hem de taraftarlar sadece futbolun güzelliğine ve sahada oynanacak güzelliğe kanalize olsunlar. Ama bu ülkemiz futbol gerçeğinde asla göremeyeceğimiz bir hayal olacak.
Saraçoğlu’nda gerçekleşen olayların ve saha içindeki sertliklerin hepsini ayrı ayrı değerlendirmek isteseydik ortada Fenerbahçe ve Galatasaray diye bir şey kalmayabilirdi. Ama madem Türkiye’deyiz, ne yapalım deyip sineye çekeceğiz. Rakip oyuncular, taraftarlar ve hakem tarafından sindirilen Sarı Kırmızılıların böyle bir ortamda kazanması ve gerçek oyununu sergileyebilmesi imkansız. 10 yıldır kaybetmelerinin belki de tek sebebi bu. Hele ki atılan ilk gol ofsaytken ve penaltı da penaltı değilken. Bunun üzerine Alex’in penaltı pozisyonunda yaptığı hareketin aynısını Nonda yaptığında sarı kartı gören oyuncu Nonda olurken, Alex’inkinde ise Alex’e dokunmayan Leo Franco oluyorsa o konuda söylenecek daha fazla bir şey kalmıyor. Galatasaray tarafı da çirkef ve profesyonel olsun o halde açılımına gitmek asla çözüm değil. Sonuçta oyuncular etten, kemikten insanlar. Duyguları var. Bu olaylardan etkilenmemeleri ve asıl performanslarını sergileyememeleri şaşılacak bir durum değil.
Oyun hakkında fazla konuşmak istemesem bile Galatasaray’ın bu ortamda gerçek oyununu sergilemesini beklemiyordum. Isınma sırasında Baroni – Arda çekişmesi sonrası Galatasaray’ın asla kazanamayacağını öngörmem gibi. O olayı görür görmez futbolun futbol olmaktan çıkacağını ve Fenerbahçe’nin bu futbol dışılıktan beslenip Galatasaray’ı sindireceği belliydi. Bunun yanında her iki kanadını ikişer oyuncu ile kapatıp Galatasaray’ın en tehlikeli adamlarını devre dışı bırakan akıllı ve haddini bilen oyun sistemine de bravo diyeceğiz. İlk yarı bittiğinde Galatasaray’ın en çok koşan oyuncusu Fenerbahçe’nin en çok koşan 5. oyuncusundan bile az koşmuşsa, hatta Alex’den bile az koşmuşsa bunu hangi açıdan değerlendirmek gerekir sizlere kalsın. Maç öncesi öngördüğümüz Fenerbahçe’nin daha kontrollü, sert ve diri oynayacağı gerçeğini biliyorduk. Bunlara önlem almak ilgili atmosfer sonucunda iyice zora giriyordu Galatasaray için.
Fenerbahçe, Galatasaray kanatlarını etkisiz hale getirerek Galatasaraylı oyuncuları orta bölgeye itti ve burada bir emniyet sübabı olarak işlerini çok iyi yapan Baroni – Emre ikilisi de gerekeni yaptılar. Baros’un daha 2. dakikada sakatlanıp oyundan çıkması ise Fenerbahçe defansını inanılmaz rahatlattı. Baros tarafından oldukça zorlanacak defansın Nonda ile rahatsız edilmeyecek olması Fenerbahçe’yi tamamen öne çıkarmıştı. Galatasaray futbol namına bir şey ortaya koyamadı. Fenerbahçe de haddini bilerek oynadı. Oynanan oyunun niteliği ise kesinlikle vasatın altındaydı. Türkiye’nin en iyi iki takımının birbirlerine karşı oynadıkları futbol ise bundan ibaretti.
Futbol dışılıklardan beslenen iki büyükler!
Profesyonel ve futbola saygılı davranması gereken futbolcuların çocuksulukları. Hakemin bir çok pozisyonu es geçmesi. Bazı sertlikleri hiç cezalandırmayarak bu tarz bir oyuna çanak tutması. Carlos’un kündesine tepki göstermekte haklı olsa bile asla yapmaması gereken bir hareketi yapan Keita gerçeği. Keita’nın ilgili hareketiyle kendi takımını tamamen bitirmesi. Halbuki o dakikalarda top Galatasaray’ın ayağındaydı ve fazla pozisyona giremeseler bile gol bulabilme ihtimalleri her zaman vardı. Galatasaraylı oyuncular bu tuzaklara hep düşüyorlar ve bu psikolojinin üstesinden gelemiyorlar. Dünyanın en sakin oyuncusunu getirseler bile bunun üstesinden gelemiyorlar. Rijkaard’ın açıklamalarından Galatasaraylı oyuncuların tahriklere kapılmamaları için bir ön çalışma yaptığı görülüyor. Ama bazı Galatasaraylı oyuncular maalesef ilgili ruh hallerinden sıyrılamıyorlar.
Fenerbahçe kanadında hakemin hataları, sahada sergilenen çirkinlikler, kazanmak için her yolun mübah olduğu etkinliklerin dikkate alınmayacağını ve sadece skora bakılacağı bir gerçek. Sonuçta bu ortamdan kazançlı çıkan her daim Fenerbahçe oluyor. Aynı olaylar Sami Yen’de gerçekleştiğinde Galatasaray sürekli ağır bir şekilde cezalandırılırken Fenerbahçe’nin aynı oranda ceza görmemesi bizim iyice irdelememiz gereken bir konu değil. Bu artık ülkemiz futbolu için sıradan karşılanan bir olay haline geldi. Bir futbolsever olarak bu ortamdan hiç haz etmiyor ve ülkemiz futbolu adına inanılmaz üzülüyorum. Ali Sami Yen’deki taşkınlıklardan da, Saraçoğlu’ndaki taşkınlıklardan da nefret ediyorum. Bu taşkınlıkların asla önüne geçilemeyeceğini de biliyoruz. Çünkü başımızda böyle aciz kurumlar varken ve bu sorunlar gerçek anlamda cezalandırılmazken, biz gerçek futbolseverler üzülmeye her daim mahkumuz.
Ali Sami Yen’de oynanacak rövanş karşılaşmasında yine büyük olaylar gerçekleşeceğini şimdiden öngörebilmek müneccimlik olmasa gerek.
Oynanan oyundan pek bahsetmedim. Bahsetmeyeceğim de. Çünkü bu utanç iki takımımıza ve taraftarlara yeter de artar bile. Bu kadar çirkinliğin yaşandığı bir bataklıkta, iyice bataklığa gömülmüşken futbolu yorumlamaya çalışmak üç maymunu oynamaktan başka bir şey olmayacaktır.
İşte Türk futbolu, işte futbolun özü!
Ülkem futbolunun özü!