Galatasaray’ın son dönemlerdeki puan kayıpları ve nihayetindeki Ankaragücü mağlubiyeti sonrası savaş baltaları kınlardan çıkarılmış vaziyette. Öfke naraları ile birlikte yapıcı ve yıkıcı eleştiriler gırla gidiyor. Bundan bir ay öncesine kadar Galatasaray’ı şampiyon ve ligin en renkli takımı ilan eden aynı medya Galatasaray’ı yerden yere vuruyor, Rijkaard Galatasaray’da başarılı olur mu diye anket soruları açıyor, Rijkaard Galatasaray’ı satıp Milan’a gidecek diyor ve ne kadar olumsuz, yıpratıcı konu başlıkları varsa paylaşıyor. Yapıcı eleştirilere asla lafımız olamaz ama haddini aşan yıkıcı eleştirilere karşı kaale alma güdümüzü arka plana atmak istiyoruz.
Bilinen bir şey vardır. Hayat gerçeği deriz aynı zamanda. Medeniyetler ve kültürler oluşturmanın gerçeği olmuştur nefes alıp vermeye başladığımız günden beri. İnsanoğlu binlerce yıl boyunca bunu hayatıyla tecrübe etmiştir. İş spor arenasına gelince en insancıl gerçekliğe kendisiyle çelişircesine burun bükmüştür.
Nedir o gerçek?
Bir şeyi yaratmak, oluşturmak ve yapmak uzun zaman alır. Bir şeyi yıkmak için ise tek bir fiske yeterlidir. Yıkmak bu kadar basittir. Varsayalım mevcut kötü gidiş nedeniyle tüm Galatasaraylı oyunculara saldıralım, küfür edelim, takımdan kovalım, Rijkaard’ı da gönderelim.
Ne değişecek?
Galatasaray bu hamleler sonucunda yükselişe mi geçecektir?
Asla!
Aksine Türk futboluna dolaylı yollardan bile inanılmaz şeyler veren bir değerden mahrum kalınacaktır. Tavırları ve söylemleri ile Rijkaard ne kadar farklı bir futbol değeri olduğunu bizlere gösterdi. Taktik deha yansıtmanın ötesinde olan bir durumdur bu, ülkemizce futbol anlamında ne kadar kültürsüz olduğumuz gerçeği ortadayken. Saha kenarındaki duruşundan verdiği yanıtlara kadar…
Bizim buradaki amacımız her zaman olduğu gibi eleştiriden ziyade, kendince gördüğüm bazı sıkıntıları paylaşmak olacak. Bunlar ne kadar doğru, yanlıştır sizler değerlendirebilirsiniz. Hele bu teknik ekibe asla yol gösteremem. İşim bu değil. Kendimce gördüğüm bazı sorunları maddeler halinde paylaşmak isterim.
1 – Galatasaray sezonun ilk karşılaşmalarında enerjik, tempolu, istekli ve sisteme sadık oyun tarzıyla dikkati çekiyordu. Oyuncuların maça hazırlanış ve maçı oynama şekilleri, futbola inanılmaz açlık duyan, futbolu alfabeyi ilk kez yazıyormuş gibi hevesle oynamak isteyen, A B C harflerini yazarken konsantrasyon ve hafif zorlanma sebebiyle dilini çıkaran afacan çocuklara benziyordu. Kendilerine söylenenleri daha dikkatli ve istekli bir şekilde yerine getirme arzuları söz konusuydu. Galatasaray’ın pozisyonlara fazla giremediği anlarda bile bu isteği görüyordunuz. Her oyuncu ekstra işlere girmeden görevini yerine getiriyor ve efektif oynamaya çalışıyordu. En önemlisi taktik disipline sonuna kadar bağlı kalıyordu. Söz konusu enerji ve tempolu futbol skora erken sirayet ediyor, takım skoru elde ettikten sonra rakibi ayağa daha fazla pas yaparak bitiriyordu. Son maçlarda bu görüntünün eksik olduğunu ya da şu anki ruh halinin başlangıçtaki ruh halinden daha farklı olduğunu bir çok futbolsever görmüştür diye düşünüyorum.
2 – Galatasaray’ın oyun sistemi pas ve tempo odaklı olduğu için bu anlamda verimi sağlayan oyuncuların varlığı çok önemli. Sezon başında Galatasaray’ın yeşil zemindeki paslaşma şablonu ve oyun sistemi belliydi. Bu şemanın kritik isimleri malumunuzdu. Gökhan Zan önündeki Sarp ve Ayhan’a topu aktarıyor, ilgili oyuncular Arda’ya veyahut kanat oyuncularına verimli bir şekilde aktarıyor, bu oyuncular da bitirici işi yapıyorlardı. Bu sarsılmaz bir pas trafiğini sağlıyor ve Galatasaray’ın oynadığı oyun şu anki futbola göre göze hoş geliyordu. Gökhan Zan ve Ayhan’ın sakatlıkları, Mustafa Sarp’taki fiziksel düşüş, Arda’nın efektif oyun şablonundan şahsi oyun şablonuna dönüşü pas trafiğini verimlilikten çıkarıp verimsiz bir top geveleme şekline büründürmüştür.
3 – Galatasaray’ın sezon başındaki oyununun en büyük nedenlerinden biri, Arda’nın forvet arkasında takımın beyni olarak gösterdiği üstün performans ve efektif oyunuydu. Milli maçlarda Arda’nın aşırı sorumluluk alıp yüksek performansla oynamasından sonra Arda’da fiziksel ve mental anlamda bir düşüş oldu. Sezon başında efektif işler yapan, takımı oynatan, doğru zamanda doğru işleri yapan Arda, ipleri eline alarak topu daha fazla ayağında tutmaya başlamış ve uygun durumdaki arkadaşlarını görememiştir. Ayrıca diğer takım arkadaşları da daha uygun durumdaki arkadaşlarına pas vermek, kafalarını kaldırarak oynamak gibi yetilerinden bir anda uzaklaşınca, ortaya egoist ve yardımlaşmadan uzak bir Galatasaray gerçeği çıktı. Bir pozisyonu gol ile sonuçlandırmak ve iyi defans yapabilmek anlamında, bakarak oynama ve yardımlaşmanın ne kadar önemli olduğu gerçeği ortadayken ilgili düşüşün Galatasaray’ı etkilemesi kaçınılmazdı.
4 – Galatasaray son dönemlerde fiziksel ve mental anlamda bir düşüş içerisinde. Geçmiş maçlarda taktik disiplininden ödün vermeyen, iyi mücadele eden takımın artık konsantrasyon problemi yaşadığını görüyoruz. İlgili düşüşün iç yüzünde basit bir mantık yatıyor. Türkiye’deki takımlarımız içerisinde en fazla maç oynayan, sezona daha erken başlayan ve daha fazla süre alan oyuncular Galatasaraylı oyuncular. Avrupa Ligi ön elemeleri nedeniyle sezona erken başlamak zorunda kalan Sarı Kırmızılılar, üç aydır 3-4 günden bir maç periyoduna girmek zorunda kaldılar. Araya Milli maçların da girmesiyle takımın bütünlüğünü ve çalışma düzenini bozan bir durum ortaya çıktı. Üst üste gelen maçların futbolcuların fizyolojik, psikolojik ve mental durumlarını yıprattığı bir gerçek. Bu durum, takım olarak taktik disiplinine sadık kalmanız konusunda mental anlamda etkilenmenize, fiziksel düşüşün getirdiği tempo yapamamak sorunu ile karşı karşıya kalmanıza neden oluyor.
5 – Sezona erken başlayan ya da erken form tutan takımların futbol literatüründe klasik olarak karşılaştığı bir sorun söz konusudur. Erken form tutan takımların form eşiği grafikleri zamanla düşmeye başlar. Bu hemen hemen her kulüpte böyle olmuştur. İstisnai durumların olması için tüm futbolcuların hazır olması, kadronun çok mükemmel oyunculardan kurulması, sakatlıkların az olması gerekir. Barcelona, Liverpool, Chelsea gibi takımlarda bu düşüş çok ağır yaşanmaz bu yüzden. Galatasaray, bazı kritik oyuncuların sakatlıkları ve fiziksel düşüş sonrasında bir de erken form tutmanın dezavantajıyla karşı karşıya kaldı. Form eşiği grafiğinde bir düşüş söz konusu.
6 – Galatasaray teknik heyeti bu sezon yeni bir karar alarak maç öncesi kamplara son vermişti. Aslında bu uygulama tam anlamıyla profesyonel olan ve kendisine dikkat eden oyuncular için sorun yaratmaz. Ama böyle bir gerçeğe Türk oyuncularının hazır olmadığını bilmekte fayda var. Çünkü kamplar olmadığı zaman bir futbolcu istediğini yapabilmekte ya da kendisine dikkat etmediği mecralara akabilmektedir. Mesela Barış Özbek’in son zamanlarda forma alamamasının en büyük nedeni aslında kötü bir hayat yaşamasıymış. En azından benim kulağıma gelen şey bu. Artık kampların olmaması futbolcuların bütünleşmesi, disiplinli olması konusunda sorun yaşatmakta, profesyonellik olgusundan uzak olan ruh hali nedeniyle negatif bir etki yaratmaktadır.
7 – Galatasaray maçlarını genelde orta sahada iki çapayla oynamaktadır. Sezon başında bu çapa Mustafa Sarp ve Ayhan’dan oluşuyordu. İşlerini gayet iyi yapıyorlardı. Hatta bu iki oyuncu formlarının zirvesindeydiler. Ne zamanki Ayhan sakatlandı ve Sarp’da son maçlarda düşüş başladı, Galatasaray orta sahasının kusuru ortaya çıktı. Galatasaray’ın takım bazında en büyük kusurlarından ve en yumuşak karınlarından biri yumuşak orta sahaya sahip olması. Burada yer alan oyuncular sert ve darbeli oynamıyorlar. İyi pres yapamıyorlar. Örneğin Beşiktaş’ta bu işi Ernst ve Fink, Fenerbahçe’de Emre Belözoğlu ve Christian çok iyi yaparken, Galatasaray’ın orta sahasındaki iki çapası bu işi iyi yapamıyorlar. Galatasaraylı stoperlerin sık sık rakip forvet oyuncuları ile birebir kalmalarının en büyük nedenlerinden biri bu. Ayrıca Galatasaray sezonun ilk maçlarında takım savunmasını daha iyi yaparken ve topu kaptırır kaptırmaz bütün oyuncular topun karşısına geçerken, son maçlarda inanılmaz bir kopukluk var bu anlamda. Galatasaray’ın ileri uç elemanları Keita haricinde topun karşısına geçmiyor ve rakibin rahat bir şekilde atak yapmasına imkan sağlıyorlar.
8 – Galatasaray bir çok maçta kilidi duran toplarla açmış ve bu sayede bir çok maç kazanmıştı. Ama son dönemlerde Galatasaray’ın duran top organizasyonlarında başarısız olduğunu görüyoruz. Bunun bir çok nedeni olabilir. Birincisi rakip takımların bu organizasyonlara bir panzehir geliştirdiğini düşünebiliriz. İkincisi Arda, Kewell ve Elano gibi isimlerin duran topları artık etkisiz kullandıklarından dem vurabiliriz. Üçüncüsü ise futbolcuların pozisyon alma anlamında yanlışlar yaptığını öngörebiliriz. Misal Ankaragücü maçında Arda neredeyse bütün köşe vuruşlarını ön direğe ve rakip oyunculara nişanlamıştı.
9 – Galatasaray’da Arda’nın sezon başındaki efektif oyunundan uzaklaşması, oyuncuların fiziksel olarak düşmesi, mental yorgunluklarla boğuşması derken böyle bir ortamda fizik olarak hazır olmayan ve diğer oyuncularla tam anlamıyla oyun manasında aidiyet bağı kuramamış Elano’yu monte etmeye çalışmak, sisteme an itibariyle çomak sokan etkenlerden biri. Elano’yu monte etme çabalarının neticesinde, Arda’nın oyun sahasındaki duruşu ve katkısında gözle görülür bir şekilde olumsuz değişiklik dikkatimizi çekiyor. Fiziksel olarak hazır olamayan Elano’nun bazı anlamlarda takımı 10 kişi oynattığı ve hiçbir şey yapamadığı gibi noktalar konuşulmaktadır. Halbuki Elano’nun daha hazır olmadığını, takımın oyun sistemine yabancı kaldığını ve diğer Galatasaraylı oyuncularla ortak futbol diline ulaşamadığını anlayışla karşılamak lazım. Çünkü yeni yeni oynamaya çalışan bir oyuncunun ilgili ortaklığa ulaşması zaman alacaktır.
10 – Aslında daha bir çok sebep sayılabilir ama son maddeye ortaya karışık başlıklar atalım. Galatasaray’ın son maçlarda inanılmaz goller kaçırması, gol noktalarında bazı oyuncuların egoistçe tavırları nedeniyle takımın muhtemel gol vuruşlarından mahrum kalması, son dönemlerdeki maçlarda fahiş hakem hataları sonucunda psikolojik olarak etkilenerek bunun üstesinden gelememek, stoperlerin son maçlarda yerlerini kaybetmeleri, görevleri dışına çıkmaları, mesela Servet’in bir sağ açık edasında çalımlar atıp orta yapmak istemesi, baskı kurulduğu anlarda pas hızının arttırılmaması, yine baskının kurulduğu esnalarda oyuncuların sürekli yer değiştirmemesi ve durarak oynamaları, oyuncuların pas trafiğinde doğru zamanda doğru işler yapmamaları gibi konular var ki hepsi zamanla aşılabilecek sorunlar.
Sonuç itibariyle gördüğüm sorunlar bunlardan ibaret. Bunları aşabilmek hem çok kolay hem de çok zor. Futbol literatüründe yeni bir planlamanın kolay olmadığı, acılar çekmeyi gerektirdiği ve sabretmek gerektiğini bilmekte fayda var. Sezon başında bu tür sorunların yaşanmasını ve muhtemel puan kayıplarını bekliyorduk. Hatta Rijkaard ile sözleşme imzalandığı gün bunları görmüş, ne olursa olsun sabretmemiz gerektiğinden dem vurmuştuk. Rijkaard yeni bir ülkeye geliyordu, yeni bir takım kurulacaktı ve bir anda müthiş sonuçlar beklemiyorduk. Ama yanıltmıştı bizi Rijkaard ve ekibi ve de oyuncular. Beklentileri o kadar yükselttiler ki, 3 ay önce sabır şarkıları söyleyenler kahrolsun şarkıları söylemeye başladılar; üç ay öncesini unutarak. Beklentileri bu kadar yükselten bir takıma karşı şimdiden bu kadar ağır eleştiriler yapmak ne kadar doğru, tartışılır. Aslında her maçta galibiyet ve 4-5 gol bekleyen mantıksız taraftar ve medya profillerinin yüzünü yere sürtmek olsun son zamanlarda alınan bu skorlar.
Rijkaard’ı şimdiden yerden yere vuran, Milan’a yollayan, aldığı ilk yenilgi sonrası Rijkaard Galatasaray’da başarılı olur mu diye anketler açan, futbolun gerçek temelleri ve kültüründen uzak olan TV kanallarına buradan selamlar olsun. Sezon başından beri oynadığı 16 maç sonunda tek bir mağlubiyet almış bir takımın yepyeni bir hocası için bu soruyu sorabiliyorsanız, sizin amacınız belli olmuştur. Futbol kültürü ve gerçeğiyle ile uzaktan yakından ilginiz bile olmadığı söylenebilir. Çünkü, ülkemizde neden Ferguson ve Wenger olmaz diyenler yine aynı zevatlar. Sizin bu zihniyetiniz yüzünden olmaz. Amacınız doğru ve yapıcı eleştiri yapmak değil, olaya sürekli kötü tarafından bakarak, ortalığı ateşe vererek ve futbol verilerini olumsuz anlamda körükleyerek reytingler almak ve oturduğu koltukta avuçları ovuşturmaktır.
Bilinen bir şey vardır. Hayat gerçeği deriz aynı zamanda. Medeniyetler ve kültürler oluşturmanın gerçeği olmuştur nefes alıp vermeye başladığımız günden beri. İnsanoğlu binlerce yıl boyunca bunu hayatıyla tecrübe etmiştir. İş spor arenasına gelince en insancıl gerçekliğe kendisiyle çelişircesine burun bükmüştür.
Nedir o gerçek?
Bir şeyi yaratmak, oluşturmak ve yapmak uzun zaman alır. Bir şeyi yıkmak için ise tek bir fiske yeterlidir. Yıkmak bu kadar basittir. Varsayalım mevcut kötü gidiş nedeniyle tüm Galatasaraylı oyunculara saldıralım, küfür edelim, takımdan kovalım, Rijkaard’ı da gönderelim.
Ne değişecek?
Galatasaray bu hamleler sonucunda yükselişe mi geçecektir?
Asla!
Aksine Türk futboluna dolaylı yollardan bile inanılmaz şeyler veren bir değerden mahrum kalınacaktır. Tavırları ve söylemleri ile Rijkaard ne kadar farklı bir futbol değeri olduğunu bizlere gösterdi. Taktik deha yansıtmanın ötesinde olan bir durumdur bu, ülkemizce futbol anlamında ne kadar kültürsüz olduğumuz gerçeği ortadayken. Saha kenarındaki duruşundan verdiği yanıtlara kadar…
Bizim buradaki amacımız her zaman olduğu gibi eleştiriden ziyade, kendince gördüğüm bazı sıkıntıları paylaşmak olacak. Bunlar ne kadar doğru, yanlıştır sizler değerlendirebilirsiniz. Hele bu teknik ekibe asla yol gösteremem. İşim bu değil. Kendimce gördüğüm bazı sorunları maddeler halinde paylaşmak isterim.
1 – Galatasaray sezonun ilk karşılaşmalarında enerjik, tempolu, istekli ve sisteme sadık oyun tarzıyla dikkati çekiyordu. Oyuncuların maça hazırlanış ve maçı oynama şekilleri, futbola inanılmaz açlık duyan, futbolu alfabeyi ilk kez yazıyormuş gibi hevesle oynamak isteyen, A B C harflerini yazarken konsantrasyon ve hafif zorlanma sebebiyle dilini çıkaran afacan çocuklara benziyordu. Kendilerine söylenenleri daha dikkatli ve istekli bir şekilde yerine getirme arzuları söz konusuydu. Galatasaray’ın pozisyonlara fazla giremediği anlarda bile bu isteği görüyordunuz. Her oyuncu ekstra işlere girmeden görevini yerine getiriyor ve efektif oynamaya çalışıyordu. En önemlisi taktik disipline sonuna kadar bağlı kalıyordu. Söz konusu enerji ve tempolu futbol skora erken sirayet ediyor, takım skoru elde ettikten sonra rakibi ayağa daha fazla pas yaparak bitiriyordu. Son maçlarda bu görüntünün eksik olduğunu ya da şu anki ruh halinin başlangıçtaki ruh halinden daha farklı olduğunu bir çok futbolsever görmüştür diye düşünüyorum.
2 – Galatasaray’ın oyun sistemi pas ve tempo odaklı olduğu için bu anlamda verimi sağlayan oyuncuların varlığı çok önemli. Sezon başında Galatasaray’ın yeşil zemindeki paslaşma şablonu ve oyun sistemi belliydi. Bu şemanın kritik isimleri malumunuzdu. Gökhan Zan önündeki Sarp ve Ayhan’a topu aktarıyor, ilgili oyuncular Arda’ya veyahut kanat oyuncularına verimli bir şekilde aktarıyor, bu oyuncular da bitirici işi yapıyorlardı. Bu sarsılmaz bir pas trafiğini sağlıyor ve Galatasaray’ın oynadığı oyun şu anki futbola göre göze hoş geliyordu. Gökhan Zan ve Ayhan’ın sakatlıkları, Mustafa Sarp’taki fiziksel düşüş, Arda’nın efektif oyun şablonundan şahsi oyun şablonuna dönüşü pas trafiğini verimlilikten çıkarıp verimsiz bir top geveleme şekline büründürmüştür.
3 – Galatasaray’ın sezon başındaki oyununun en büyük nedenlerinden biri, Arda’nın forvet arkasında takımın beyni olarak gösterdiği üstün performans ve efektif oyunuydu. Milli maçlarda Arda’nın aşırı sorumluluk alıp yüksek performansla oynamasından sonra Arda’da fiziksel ve mental anlamda bir düşüş oldu. Sezon başında efektif işler yapan, takımı oynatan, doğru zamanda doğru işleri yapan Arda, ipleri eline alarak topu daha fazla ayağında tutmaya başlamış ve uygun durumdaki arkadaşlarını görememiştir. Ayrıca diğer takım arkadaşları da daha uygun durumdaki arkadaşlarına pas vermek, kafalarını kaldırarak oynamak gibi yetilerinden bir anda uzaklaşınca, ortaya egoist ve yardımlaşmadan uzak bir Galatasaray gerçeği çıktı. Bir pozisyonu gol ile sonuçlandırmak ve iyi defans yapabilmek anlamında, bakarak oynama ve yardımlaşmanın ne kadar önemli olduğu gerçeği ortadayken ilgili düşüşün Galatasaray’ı etkilemesi kaçınılmazdı.
4 – Galatasaray son dönemlerde fiziksel ve mental anlamda bir düşüş içerisinde. Geçmiş maçlarda taktik disiplininden ödün vermeyen, iyi mücadele eden takımın artık konsantrasyon problemi yaşadığını görüyoruz. İlgili düşüşün iç yüzünde basit bir mantık yatıyor. Türkiye’deki takımlarımız içerisinde en fazla maç oynayan, sezona daha erken başlayan ve daha fazla süre alan oyuncular Galatasaraylı oyuncular. Avrupa Ligi ön elemeleri nedeniyle sezona erken başlamak zorunda kalan Sarı Kırmızılılar, üç aydır 3-4 günden bir maç periyoduna girmek zorunda kaldılar. Araya Milli maçların da girmesiyle takımın bütünlüğünü ve çalışma düzenini bozan bir durum ortaya çıktı. Üst üste gelen maçların futbolcuların fizyolojik, psikolojik ve mental durumlarını yıprattığı bir gerçek. Bu durum, takım olarak taktik disiplinine sadık kalmanız konusunda mental anlamda etkilenmenize, fiziksel düşüşün getirdiği tempo yapamamak sorunu ile karşı karşıya kalmanıza neden oluyor.
5 – Sezona erken başlayan ya da erken form tutan takımların futbol literatüründe klasik olarak karşılaştığı bir sorun söz konusudur. Erken form tutan takımların form eşiği grafikleri zamanla düşmeye başlar. Bu hemen hemen her kulüpte böyle olmuştur. İstisnai durumların olması için tüm futbolcuların hazır olması, kadronun çok mükemmel oyunculardan kurulması, sakatlıkların az olması gerekir. Barcelona, Liverpool, Chelsea gibi takımlarda bu düşüş çok ağır yaşanmaz bu yüzden. Galatasaray, bazı kritik oyuncuların sakatlıkları ve fiziksel düşüş sonrasında bir de erken form tutmanın dezavantajıyla karşı karşıya kaldı. Form eşiği grafiğinde bir düşüş söz konusu.
6 – Galatasaray teknik heyeti bu sezon yeni bir karar alarak maç öncesi kamplara son vermişti. Aslında bu uygulama tam anlamıyla profesyonel olan ve kendisine dikkat eden oyuncular için sorun yaratmaz. Ama böyle bir gerçeğe Türk oyuncularının hazır olmadığını bilmekte fayda var. Çünkü kamplar olmadığı zaman bir futbolcu istediğini yapabilmekte ya da kendisine dikkat etmediği mecralara akabilmektedir. Mesela Barış Özbek’in son zamanlarda forma alamamasının en büyük nedeni aslında kötü bir hayat yaşamasıymış. En azından benim kulağıma gelen şey bu. Artık kampların olmaması futbolcuların bütünleşmesi, disiplinli olması konusunda sorun yaşatmakta, profesyonellik olgusundan uzak olan ruh hali nedeniyle negatif bir etki yaratmaktadır.
7 – Galatasaray maçlarını genelde orta sahada iki çapayla oynamaktadır. Sezon başında bu çapa Mustafa Sarp ve Ayhan’dan oluşuyordu. İşlerini gayet iyi yapıyorlardı. Hatta bu iki oyuncu formlarının zirvesindeydiler. Ne zamanki Ayhan sakatlandı ve Sarp’da son maçlarda düşüş başladı, Galatasaray orta sahasının kusuru ortaya çıktı. Galatasaray’ın takım bazında en büyük kusurlarından ve en yumuşak karınlarından biri yumuşak orta sahaya sahip olması. Burada yer alan oyuncular sert ve darbeli oynamıyorlar. İyi pres yapamıyorlar. Örneğin Beşiktaş’ta bu işi Ernst ve Fink, Fenerbahçe’de Emre Belözoğlu ve Christian çok iyi yaparken, Galatasaray’ın orta sahasındaki iki çapası bu işi iyi yapamıyorlar. Galatasaraylı stoperlerin sık sık rakip forvet oyuncuları ile birebir kalmalarının en büyük nedenlerinden biri bu. Ayrıca Galatasaray sezonun ilk maçlarında takım savunmasını daha iyi yaparken ve topu kaptırır kaptırmaz bütün oyuncular topun karşısına geçerken, son maçlarda inanılmaz bir kopukluk var bu anlamda. Galatasaray’ın ileri uç elemanları Keita haricinde topun karşısına geçmiyor ve rakibin rahat bir şekilde atak yapmasına imkan sağlıyorlar.
8 – Galatasaray bir çok maçta kilidi duran toplarla açmış ve bu sayede bir çok maç kazanmıştı. Ama son dönemlerde Galatasaray’ın duran top organizasyonlarında başarısız olduğunu görüyoruz. Bunun bir çok nedeni olabilir. Birincisi rakip takımların bu organizasyonlara bir panzehir geliştirdiğini düşünebiliriz. İkincisi Arda, Kewell ve Elano gibi isimlerin duran topları artık etkisiz kullandıklarından dem vurabiliriz. Üçüncüsü ise futbolcuların pozisyon alma anlamında yanlışlar yaptığını öngörebiliriz. Misal Ankaragücü maçında Arda neredeyse bütün köşe vuruşlarını ön direğe ve rakip oyunculara nişanlamıştı.
9 – Galatasaray’da Arda’nın sezon başındaki efektif oyunundan uzaklaşması, oyuncuların fiziksel olarak düşmesi, mental yorgunluklarla boğuşması derken böyle bir ortamda fizik olarak hazır olmayan ve diğer oyuncularla tam anlamıyla oyun manasında aidiyet bağı kuramamış Elano’yu monte etmeye çalışmak, sisteme an itibariyle çomak sokan etkenlerden biri. Elano’yu monte etme çabalarının neticesinde, Arda’nın oyun sahasındaki duruşu ve katkısında gözle görülür bir şekilde olumsuz değişiklik dikkatimizi çekiyor. Fiziksel olarak hazır olamayan Elano’nun bazı anlamlarda takımı 10 kişi oynattığı ve hiçbir şey yapamadığı gibi noktalar konuşulmaktadır. Halbuki Elano’nun daha hazır olmadığını, takımın oyun sistemine yabancı kaldığını ve diğer Galatasaraylı oyuncularla ortak futbol diline ulaşamadığını anlayışla karşılamak lazım. Çünkü yeni yeni oynamaya çalışan bir oyuncunun ilgili ortaklığa ulaşması zaman alacaktır.
10 – Aslında daha bir çok sebep sayılabilir ama son maddeye ortaya karışık başlıklar atalım. Galatasaray’ın son maçlarda inanılmaz goller kaçırması, gol noktalarında bazı oyuncuların egoistçe tavırları nedeniyle takımın muhtemel gol vuruşlarından mahrum kalması, son dönemlerdeki maçlarda fahiş hakem hataları sonucunda psikolojik olarak etkilenerek bunun üstesinden gelememek, stoperlerin son maçlarda yerlerini kaybetmeleri, görevleri dışına çıkmaları, mesela Servet’in bir sağ açık edasında çalımlar atıp orta yapmak istemesi, baskı kurulduğu anlarda pas hızının arttırılmaması, yine baskının kurulduğu esnalarda oyuncuların sürekli yer değiştirmemesi ve durarak oynamaları, oyuncuların pas trafiğinde doğru zamanda doğru işler yapmamaları gibi konular var ki hepsi zamanla aşılabilecek sorunlar.
Sonuç itibariyle gördüğüm sorunlar bunlardan ibaret. Bunları aşabilmek hem çok kolay hem de çok zor. Futbol literatüründe yeni bir planlamanın kolay olmadığı, acılar çekmeyi gerektirdiği ve sabretmek gerektiğini bilmekte fayda var. Sezon başında bu tür sorunların yaşanmasını ve muhtemel puan kayıplarını bekliyorduk. Hatta Rijkaard ile sözleşme imzalandığı gün bunları görmüş, ne olursa olsun sabretmemiz gerektiğinden dem vurmuştuk. Rijkaard yeni bir ülkeye geliyordu, yeni bir takım kurulacaktı ve bir anda müthiş sonuçlar beklemiyorduk. Ama yanıltmıştı bizi Rijkaard ve ekibi ve de oyuncular. Beklentileri o kadar yükselttiler ki, 3 ay önce sabır şarkıları söyleyenler kahrolsun şarkıları söylemeye başladılar; üç ay öncesini unutarak. Beklentileri bu kadar yükselten bir takıma karşı şimdiden bu kadar ağır eleştiriler yapmak ne kadar doğru, tartışılır. Aslında her maçta galibiyet ve 4-5 gol bekleyen mantıksız taraftar ve medya profillerinin yüzünü yere sürtmek olsun son zamanlarda alınan bu skorlar.
Rijkaard’ı şimdiden yerden yere vuran, Milan’a yollayan, aldığı ilk yenilgi sonrası Rijkaard Galatasaray’da başarılı olur mu diye anketler açan, futbolun gerçek temelleri ve kültüründen uzak olan TV kanallarına buradan selamlar olsun. Sezon başından beri oynadığı 16 maç sonunda tek bir mağlubiyet almış bir takımın yepyeni bir hocası için bu soruyu sorabiliyorsanız, sizin amacınız belli olmuştur. Futbol kültürü ve gerçeğiyle ile uzaktan yakından ilginiz bile olmadığı söylenebilir. Çünkü, ülkemizde neden Ferguson ve Wenger olmaz diyenler yine aynı zevatlar. Sizin bu zihniyetiniz yüzünden olmaz. Amacınız doğru ve yapıcı eleştiri yapmak değil, olaya sürekli kötü tarafından bakarak, ortalığı ateşe vererek ve futbol verilerini olumsuz anlamda körükleyerek reytingler almak ve oturduğu koltukta avuçları ovuşturmaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder