7 Temmuz 2009 Salı

Bizim de Dizilerle Birlikte Bitişimiz


Hepimizin gönlünde yatan, içimize sinen, aidiyet duygusu taşıdığımız ve bağlandığımız diziler vardır. Kimileri için Lost, Heroes, Prison Break, benim için ise Battlestar Galactica, Babylon 5, Six Feet Under, Farscape, The X-Files gibi. Bu dizileri izlerken her birine karşı duygusal bir bağım oldu. Adeta nikotinmiş gibi içime çekip durdum. Sonlara doğru hiç bitmemesini istediğim oldu. Söz konusu dizilerden bazıları yıllar önce bitmişti ama adam gibi kesintisiz her birini bu diziler bittikten yıllar sonra izledim.

Bu dizilere duyduğum aidiyet duygusu çok farklıydı. Sanki onlarla birlikte olayları yaşıyordunuz. Bazen coşuyordunuz, bazen öyle duygulanıyordunuz ki gözleriniz doluyor, birkaç damla yanağınızdan aşağıya doğru süzülüyordu.

Bana da olduğu gibi…

Bazıları finalleri ile bizi birkaç gün etkisi altına alırken, bazılarının bitişlerini kabullenemiyorduk. Evladını kaybetmiş bir ebeveyn gibi hissediyorduk kendimizi. Ağır geliyor bu gerçeği kabullenmek. Yeni baştan izlemeye başlasak aynı büyü bizi rehin alır mı bilmiyorum bile.

Dün de The X Files’ı sonlandırdık.

Yine içimin sıkılması, yine üzülmem söz konusu.

Diziler sona erdiğinde keşke devam etseydi. Bize öyle geliyor ki aslında o dizilerin bitişinin ardından devamı olmasa bile bizim bilmediğimiz bir evrende yaşamaya devam ediyor. Orada yaşanan hayatlar, maceralar devam ediyor.

The X Files’da Fox Mulder - Dana Scully şu an aynı evde yaşıyorlar, aşklarını devam ettiriyorlar ve uzaylıların olası istila planlarını açığa çıkarmaya çalışıyorlardır diye hayal ediyoruz.

Ya da Battlestar Galactica elemanları insanoğlunun ilk köklerinin tohumunu atmakla meşguldürler herhalde.

Six Feet Under için ise hiçbir şey diyemiyorum. Açıklamak istesem bile izlemeyip izlemek isteyenlere ipucu olacak ve tadı kaçacak. Six Feet Under’ın finali belki de dizi tarihlerinin en çarpıcı sonlarından birine işaret ediyor. Hayatın ağırlığı ve gerçeği, herkesin bir hayata sahip olup hayatı mümkün mertebe en güzel şekilde yaşayıp hepsinin tek bir gerçekliğe döndüğünü suratlarımıza çarpıyor.

Kara toprağa…

Ah ne olurdu, öyle bir projeye imza atsalardı ki ölümle sonlanmayan, bizi etkisi altına alan diziler kaldıkları yerden çok daha farklı bir perspektifle devam etselerdi.

Bilim kurgu tarihinin en muhteşem finallerinden birine müthiş bir melodram ile imza atan ve içimizi eriten finalinden sonra John Crichton ve Aeryn Sun’ın aşk meyvesini büyütmelerini izleyebilseydik.

Adama’ların kadınlarını kaybettikten sonra nasıl bir yaşam sürdüğünü görebilseydik.

Ya da keşke Kaptan John Sheridan’ın yaşlandığını görmeseydik.

Diziler belki bir hayal ürünü, belki gerçek yaşamda gerçekleşen şeyler değil ama barındırdıkları her şey ile hayatın bir parçası gibi. Hepimizden bir parça taşıyan ve bizlere mesajlar veren bir elçi tadında… Yaşamın gerçekleri ve kendisi aslında…

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails