28 Ağustos 2009 Cuma

Galatasaray, Beklentiler ve Tevazu


Bu durum iyi midir kötü müdür bilemiyorum. Herkes övmeye başladı Galatasaray'ı. En düşman ve fanatik bir taraftar bile kendi içinde kim bilir nasıl korkuyordur. İşyerimde Galatasaraylı olmayanlar ama yeri gelince takımıma laf eden herkes ağız birliği etmişçesine hiçbir takım bu yıl Galatasaray'ın önünde duramaz diyor. Skorlar çok iyi ve her maç gol yağmuru olduğu için bir nebze buna hak verebiliriz. Ama futbolu da zevk veriyor diyorlar. İşin o tarafı da doğru.

Çekincem, daha şimdiden kesin konuşmak erken. Bana sorarsanız hala takımın tam anlamıyla oturduğu söylenemez. Çok daha iyi olacakları bekleniyor. Asıl korkumu nasıl ifade etsem, zannedersem beklentilerin çok yükseltilmesi diyebilirim. Bu takım neredeyse namağlup şampiyon ilan edilecek. Neredeyse UEFA Avrupa Ligi kupası şimdiden bize verilecek. Öyle bir hava yaratılıyor. Eğer takımın başında bu teknik ekip olmasaydı çözülme ve gevşemeden korkardım ama yine de beklentileri çok yükselttiğimizi düşünüyorum. En azından şu an için.

Eğer tek mağlubiyet alınırsa tüm büyü bozulacak mı?

Ya ummadık bir sürprize maruz kalarak UEFA Avrupa Ligi'ne daha çeyrek finale gelemeden veda edilirse sopalar çıkartılacak mı?

Futbol çok uzun bir maraton. Sahaya çıkmadan, oynamadan, mücadele etmeden ve ter dökmeden başarılar gelmiyor.

Namağlup şampiyonluk belki olabilir.

Belki Avrupa Kupası da gelebilir.

Ama şimdiden beklentileri bu kadar kabartmaktan çekinmek lazım. Tevazu göstermek lazım. Sabırlı olmak, durun hele bir, şu an görüntü iyi, bekleyip göreceğiz demek lazım. En önemlisi mütevazı olmak lazım.


Bu aralar takımıma dair büyük övgüler var. Sürekli bunlar kulaklarıma üfleniyor. Bu cümleleri ne kadar duyarsak duyalım, tevazu ile karşılamalı ve tabii ki ezip geçeceğiz dememeliyiz. Biz bu takımdan böyle bir performans bekliyorduk. Sezon öncesini de hatırlıyorum. Rijkaard'ı ve oyuncuları yerden yere vuranları da hatırlıyorum. Az dil dökmemiştim bir çok kişi takımı her anlamda eleştirirken. Bu kadro bir şey yapamaz diyenler de vardı. Ama ben hâlâ beklememiz gerektiğini düşünüyorum. Çünkü takımın makine sistemine oturması için hâlâ zamana ihtiyaç var. Bu hâlâ gerçek Galatasaray değil... Adım gibi aşikâr...

Doğrusunu söylemek gerekirse bir anda böyle güzel skorlar, şu anki duruma göre gayet güzel ve oturaklı bir futbol, bu denli güzel bir başlangıç ben de beklemiyordum. Hatta Türkiye ligini hesaba katınca Daum ve Denizli'nin kurt hocalar olduğunu, ülkeyi çok iyi bildiğini, sadece bu anlamda teknik ekibimizin ülkemizi tanımak açısından biraz geri planda kalabileceğini ve başlangıcın biraz sancılı olabileceğini düşünmüştüm. En azından şimdilik böyle bir durum söz konusu olmadı. Başlangıç itibariyle beklentimi aştıklarını söyleyebilirim.

Bu yıl Galatasaray'daki en önemli fark nedir?

Yeni teknik ekip mi?

Yeni katılan futbolcuların kalitesi mi?

Bazı futbolcuların beklentilerin ötesindeki futbolu mu?


Tam anlamıyla hayır.


Yeni teknik ekibin takıma yeni bir nefes ile üfürdükleri bir gerçek. Bazı futbolcuları şekillendirdikleri ve dönüştürdükleri bir gerçek. Yıllardır kakılan Sabri bile belli bir gelişim çizgisi yansıtabiliyor. Cam adam denilen Gökhan Zan şu ana kadar iyi bir performans sergiliyor. Arda ise ayrı bir dünya. Yeni teknik ekibin elinde yepyeni son model bir kitlesel silaha dönüşmüş durumda. Keza Mustafa Sarp... Daha düne kadar bildiğin Anadolu topçusu bu derlerdi. Ama imza atıldığı ilk gün bu Sarp'ın çok iyi iş yapacağını ve hatta o esnadaki Galatasaray orta saha oyuncularını keserse şaşmamaları gerektiğini de söylemiştim. Aynı Sarp Rijkaard'ın adeta prensi durumunda.

Ama hepsinin ötesinde yeni bir şey var. Tüm bunları sağlayan olayı fitilinden ateşleyen bir ruh var: Takım ruhu, kolej havası, futbola, güzel futbola olan açlık, kazanma arzusu ve hırsı...


Ve de futbola duyulan şehvetin 90 dakika boyunca iştahlı bir işlemeye dönüşmesi.


Galatasaray'ın bu yılki en büyük farkı bu. Kurtlar gibi açlar oyuncular. Keita'sından Arda'sına Sarp'ından Franco'suna kadar.


Takımın fitilini ateşleyen bu açlıktır.


Bu futbol aşkıdır.


Güzel futbola duyulan özlem ve yeni teknik ekibin elinden gelen yeni ilhamlardır.


Mustafa Sarp'ın kaleye çektiği şut sonrası yumruklarını sıkarak büyük bir hırsla gökyüzüne doğru haykırmasıdır.


Takım ruhudur...


Kenetlenmedir...


Beklentilerimizi gerçekçiliğe dökecek asıl güç de buradan gelecektir. Ama bu açlığın zamana ihtiyaç duyduğu ve söz konusu futbol açlığının makineleşmesi için biraz zamana, oturmaya gereksinim duyduğunu da göz ardı etmemecesine..

Aslolan umut ise, o umut şu zamanlarda fazlası ile var. Tek bir mağlubiyet ya da bir kaç puan kaybı bu bütünlüğü bozmadığı, iç ve dış mihraklar bu betondan kenetlenmeyi darbeleriyle temelinden sarsamayacağı müddetçe beklentiler Kaf Dağı'nın arkasında olmayacaktır.

Güven ve umut... Ve de ruh... Futbola duyulan açlık..


Bunlar Galatasaray'ın alamet-i farikaları.


Galatasaraylılık..


Bu ruhu Rijkaard ve Neeskens'ın maç sonu görüşlerinde duyumsayabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails