14 Ağustos 2009 Cuma

RIVERSIDE: Rüya ya da Gerçek


Yaşadığı dünyada yalnız bir insan, sürekli iç huzuru bulmaya çalışır. Sorgulamalar yapar. Kendisi hakkında daha fazla şey öğrenmek ister; kendisine bir o kadar da yabancıdır. Öte yandan hayatına dair kontrolü kaybetmektedir. Burada söz konusu olan kendi düşüncelerine hapsolmak, kilitlenmek, kendi benliğini bularak, kendini tanıyarak, hayattaki yerini bilerek ve bir atılım yaparak daha fazla huzura kavuşmaktır. Nihayetinde yaşanan tüm buhranlar, sorunlar, sorgulamalar sonrası huzura erişilecektir. Melodiler karanlık olsa da kalan derin bir huzur olacaktır. Her yönüyle ve en derinden...

2001 yılında Polonya’da kurulan Progressive Rock / Metal grubu RIVERSIDE, 2003 yılında yayınladığı debut albümü “Out of Myself” ile büyük progressive firması Inside Out’un dikkatini çekmişti. 2005 tarihli “Second Life Syndrome” ve 2007 tarihli “Rapid Eye Movement” albümü Travis Smith imzalı kapakla, Inside Out tarafından çıkarılmıştı. 2005 tarihli “Voices In My Head” isimli EP’lerini ve 2008 tarihli remix EP tadındaki “Schizophrenic Prayer”i unutmamak lazım.

Eğer grubu herhangi bir grupla özdeşleştirmemiz istenirse Pink Floyd’un modern ve oldukça farklı hali olarak nitelendirebiliriz. Gruba günümüzün Modern Pink Floyd’u yaftasını yapıştırmakta mahzur görmüyorum ama, bu nitelendiriş onları taklit ettikleri anlamına gelmesin. Kendilerine özgü yapıları ve kaliteleri hemen anlaşılıyor.

Riverside’ın en önemli özelliği, yaptıkları müziği dinlerken ne tür yaptıklarının hiç önemli olmamasıdır. Müziğe egemen olan melankolik, hüzünlü hava, derinlere düşürüyor sizi ama ruhunuzu karartmıyor. Vokalist ve basçı Mariusz Duda’nın mükemmel kullandığı duru, akıcı ve yer yer fısıltılı sesi, belki de müziğin en önemli öğesi. Duda aynı zamanda doygun ve psikolojik yazılmış liriklerin sahibi. Piotr Grudzinski imzalı tam girmesi gereken anlarda giren ve sık sık kullanılan etkileyici solo gitarlar, belki de yaşanabilecek en derin ruh hallerini yansıtıyor bizlere. Araya yüksek atmosfer öğesi olarak giren Michal Lapaj patentli klavye dokunuşları ve müziğe derinlik katan bas notaları, tüm uyumu tamamlıyor. Davulda da Piotr Kozieradzki yer alıyor.

Bazı gruplar vardır. Sadece belli türleri dinleyenler tarafından sevilebilirler, öyle geniş bir dinleyici kitlesine hitap etmezler. Ama bazı gruplar vardır ki, buna Riverside’ı dahil edebiliriz, ne tür dinlerlerse dinlesinler, herkes bu derin grubun özünden bir şeyler bulabilecektir.

Riverside’ı dinlerken her türlü sürprize hazırlıklı olmak gerekiyor. Müziğin ne zaman farklı bir hal alacağı, coşkunluğa ulaşacağı, en doğru yerde ve zamanda derin soloların ne zaman gireceği, Mariusz Duda’nın tarifi imkansız fısıltılı ve yer yer sertleşen vokalini ne zaman değiştireceği bir sır gibi duruyor. Zaten grubun her notası resmen bir gizem ve sır gibi. Rüya ya da gerçek ikilemini aynen yansıtmak istercesine…

Yazının en başına dönersek, orada bahsettiklerimiz Riverside’ın genelde hangi yönlere adım attığı ve hangi derinliği sunduğunu ortaya çıkarıyor. Bu yöndeki en önemli atılımları, “Realty Dream” isimli parçanın üçlemesidir. İlk albüm Out of Myself’de iki seri halinde yer alırken, sonraki albüm Second Life Syndrome’da üçüncü seriyi koyarak “Realty Dream Trilogy” o an için tamamlanır. Asıl finale ise Rapid Eye Movement albümü ile nokta koyarlar. Enstrümantal bir parçadır ama, müzikal havasıyla gerçeklerle rüyalar arasında bağlantı kurmamızı sağlar. Yalnız bir adamın kendi benliğini sorguladığı bir üçlemedir. Tıpkı bir günlükte çevrilen sayfalar gibi. Parçanın ilk serisinde, kişi farklı kişiliklerle ilişkiler içinde bulunmayı denemekte, ne yapıp ne edip iç huzuru bulmaya çalışmaktadır. İkinci seriyle güçlü bir insan haline gelir. Olumsuz düşüncelerini siler ve normal bir birey haline gelir. Fakat bir sorun vardır. Kendisini yine yalnız hissetmektedir, hala sorular sormaktadır kendisine. Cevapların büyük kısmı da “Second Life Syndrome”daki üçüncü seriyle verilmiş olur. Albümlerin konsepti bu doğrultuda olduğu için bu şarkının genel yönü, eserlerinin ve bakış açılarının bütününe tanıklık eder.

Grubun yaptığı müziği kelimelerle ifade edersek şöyle bir sıralama çıkar: “Atmosfer”, “Rüya”, “Gerçekler”, “Psikolojik savaş”, “Rüya ve gerçek arasındaki çıkmaz”, “Kendini buluş”, “İç huzur”, “Şizofreni”, “Paranoyaklık”…

Lirik anlamında asıl konseptin hayaller ve gerçekler üzerinde döndüğünü, uyku evrelerinin buna eşlik ettiğini, psikolojik iç savaş ile huzur bulma çabalarının egemen olduğunu biliyoruz. Rapid Eye Movement (REM) albümünün, uzun zamandır albümler bazında gelen genel Riverside konseptini tamamladığını, grubun bundan sonra biraz daha farklı tanımlar üzerinden yola devam edeceğini tahmin ediyoruz. Albümün ismi genel konsepti zaten ortaya koyuyor. REM, uykunun beyni kapatmasından ziyade hâlâ aktif, organize ve psikolojik bir süreç olduğunu ifade eden bir terimdir.

Şu an için müzikal yolculuklarında geldikleri son nokta ise geçmiş albümlere göre daha enerjik oldukları “Anno Domini High Definition” albümüdür.

Grup ilk olarak Masstival Festivali ile ülkemize geldikten sonra, Rapid Eye Movement turu için İstanbul ve Ankara’yı ziyaret etmişti. Bu vesileyle ülkemizde bazı kesimler tarafından cismen olmasa bile ismen tanınabilir olmuşlardır. Kendilerini Ankara konserinde canlı gözle izleme şansına sahip oldum. Ayağımızın dibine kadar gelmişlerken grubun klavyecisi Michal Lapaj'ın kanatları altına girme şansına da erişmiştik.


Riverside’ın müzikal yapısının rüya ya da gerçek olup olmadığını dinleyen kulaklar belirleyecek ama dinleyicilerin ikisinden birini seçmesi gerekecek. Karar onların…

1 yorum:

Dreamtime dedi ki...

Yerim ben onuuuuuuu.Gelsinler tekrar :(

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails