28 Aralık 2009 Pazartesi

Aptallar Erken Ölür


Dinleyin beni. Size bir adamın hayatındaki gerçekleri anlatacağım. Kadınlara duyduğu sevgideki gerçeği. Onlardan hiç nefret etmediğini. Şimdiden, yanlış yolda olduğumu düşünüyorsunuz. Durun ama. Aslında bir sihirbazlık ustasıyım ben.

Bir adamın bir kadını gerçekten sevebileceğini ve yine de onu sürekli olarak aldatabileceğine inanır mısınız? Bedensel olarak aldatması bir şey değil ama zihninde, ta “ruhunun şiirinde” aldatması?

Kadınların sizi nasıl sevebileceklerini, bedeninizi ve zihninizi zehirleyerek sizi mahvetmek için kasıtlı olarak o sevgiyle besleyebileceklerini bilmek istiyor musunuz? Ve ihtiraslı bir aşk içinde, artık sizi sevmekten vazgeçebileceklerini? Ve aynı zamanda bir delinin kendinden geçmişliğiyle başınızı döndürebileceklerini? Olanaksız mı? Bu işin kolayı.

Ama durun, kaçmayın. Bu bir aşk hikayesi değildir.

Size bir çocuğun insanın içini burkan güzelliğini, ergenlik çağındaki oğlanın hayvansı abazalığını, genç dişinin intihar eğilimleri içindeki özlemli kaprisliliğini hissettireceğim. Ve sonra (ki işin zor kısmı da burası) zamanın erkek ile kadını nasıl üç yüz altmış derece döndürüp, bedensel ve ruhsal bir değişime uğrattığını göstereceğim.

Ve sonra tabii ki GERÇEK AŞK var. Durun, gitmeyin! Vardır böyle bir şey, ya da ben var edeceğim. Laf olsun diye sihirbazlık yapmıyorum ben. Bedeline değer mi bu şey? Ya cinsel bağlılığa ne demeli? Yürür mü gerçekte? Aşk bu mudur? İnsanı yalnız bir kişiyle beraber olmaya iten şu sapıkça ihtiras insanca bir şey midir acaba? Yürümese bile gösterilen çaba için bir ödül var mıdır? Her iki yönde de işleyebilir mi bağlılık? Tabii ki hayır, kolay bunu görmek. Ama yine de…

Hayat komik bir iştir, hele aşkın zaman içindeki seyrini izlemek kadar komik şey yoktur. Fakat, gerçek bir sihirbazlık ustası, seyircilerini aynı anda hem güldürüp hem ağlatabilir. Ölüm ise başka hikayedir. Ölüm hakkında hiç şaka yapmam. Gücümü aşar bu.

Ölüme karşı daima uyanığımdır. Beni atlatamaz. Hemen keşfederim onu. Köyün delisinin kisvesi içinde gelmeye bayılır; birden büyümeye başlayan komik bir siğil, ya da köklerini ta kemiğe kadar salan karanlık görünüşlü, kıllı bir ben; ya da sevimli, küçük bir ateşlenmenin kızarıklığı ardında saklanır. Sonra birden o sırıtan kafatası kurbanını faka bastırır. Ama bana sökmez. Bekliyorum onu. Önlemlerimi alıyorum.

Ölümle eş doğrultuda, aşk da usandırıcı, çocuksu bir iştir, her ne kadar erkekler aşka ölümden daha çok inansalar da. Kadınlar ise başka hikayedir. Müthiş bir sırları vardır onların. Aşkı ciddiye almazlar ve hiçbir kez de almamışlardır.

Ama siz durun yine. Bir kez daha söyleyeyim. Bu bir aşk hikayesi değildir. Unutun aşkı. Size iktidarın nerelere uzandığını göstereyim. Önce, başarıya ulaşmaya çalışan yoksul bir yazarın hayatı. Duyarlı. Yetenekli. Hatta biraz dehası da var belki. Size sanatçının sanatı uğruna canına nasıl okunduğunu göstereceğim. Ve buna nasıl müstahak olduğunu. Sonra onu kurnaz bir düzenbaz olarak, hayatın tadını çıkarırken göstereceğim. Ah ne büyük bir sevinçtir gerçek bir sanatçının duyduğu, sonunda düzenbazın biri olup çıktığı zaman. Ama her şey açıktadır, özündeki doğa meydandadır. Onurundan falan dem vurmak yoktur artık. Orospu çocuğu artık dümencinin biridir. Üçkağıtçının biri. Şu orospu sanatının ardına saklanacak yerde apaçık meydana çıkan toplum düşmanı. Ne büyük bir ferahlıktır bu. Ne büyük bir zevk. Ne sinsice bir keyif. Ve sonra nasıl yeniden namuslu biri olduğu. Düzenbazlık müthiş bir ağırlıktır insanın üstünde.

Ama işte bu toplumu kabullenmesine, yoldaşını bağışlamasına yardımcı oluyor insanın. Bir kez bu noktaya gelindi mi, gerçekten paraya ihtiyacı yoksa kimse düzenbazlık yapmamalı.

Sonra da, edebiyat tarihinin en hayret verici başarı hikayelerinden birine geçeceğiz. Kültürümüzün devlerinin yaşadıkları hayatın en gizli yanları. Özellikle çılgın pezevengin biri. Sosyete dünyası. Böylece karşımızda başarıya ulaşmaya çabalayan yoksul dehanın dünyası, düzenbazların dünyası ve edebi sosyetenin dünyası var şimdi. Ve bütün bunlar bol bol seks ile dantellenmiş, kafanıza kakalanıp durmayacak ve belki de ilginç bulacağınız bazı karmaşık fikirlerle bezenmiş olacak. Ve nihayet kahramanımızın Hollywood’a tüm ödülleri, parayı, ünlülüğü, güzel kadınları yuttuğunu göreceğimiz dolu dizgin bir sona varacağız. Ama durun, daha gitmeyin; bütün bunların nasıl kül olup gittiğini göreceğiz.

Yeterli değil mi bunlar? Hepsini daha önce duydunuz öyle mi? Ben bir büyü ustasıyım. Bütün bu kişilere gerçekten can verebilirim. Ne duyduklarını ve düşündüklerini gösterebilirim. Her biri için, gözyaşı dökeceğinize bahse girerim. Belki de yalnızca gülüp geçeceksiniz. Her neyse, hoşça vakit geçireceğiz; ve hayat hakkında çok şey öğreneceğiz; ama bunun bir yararı yok.

Haa, ne düşündüğünüzü biliyorum. Numaracı herif, sayfayı çevirtmeye uğraşıyor, değil mi? Ama durun biraz, anlatmak istediğim yalnızca bir masal. Ne zararı var bunun? Ben ciddiye alsam bile, sizin ciddiye almanıza gerek yok. Hoşça vakit geçirmeye bakın siz.

Size bir hikaye anlatmak istiyorum. Başka bir iddiam yok. Başarı ya da ün ya da para değil arzuladığım. Ama bu bir şey değil, zaten çoğu kadın ve erkekler istemezler bu şeyleri. Daha da ötesi, aşk da istemiyorum. Gençliğimde bazı kadınlar benim uzun kirpiklerime tutulduklarını söylerlerdi. Sonraları zekama. Daha sonraları etkinliğime ve parama. Daha da sonraları dehama. Nihayet düşüncelerimin derinliğine. Tamam, hepsinin altından kalkabilirim ben. Beni korkutan tek şey, bir kadının benim salt kendime tutulması. Ona karşı planlarım hazır. Zehirler, hançerler, kesik başını gömeceğim karanlık mezarlar mağaralarda. Yaşamaması gerek böyle bir kadının. Hele cinsel olarak bağlıysa ve hiç yalan söylemeyip beni her şeyden ve herkesten önde tutuyorsa.

Bu kitapta aşk hakkında bir çok şey olacak fakat bu bir aşk romanı değildir. Bu bir savaş romanıdır. Gerçek dost olan erkekler arasındaki eski savaş. Erkekler ile kadınlar arasındaki büyük ‘yeni’ savaş. Aslında bu bir eski hikaye tabii, ama bugün meydana çıkmış durumda artık. Kadınların Kurtuluşu Hareketi’nin savaşçıları yeni bir şey yaptıklarını sanıyorlar ama aslında tepelerde saklanan gerilla ordularının düzlüğe inmesinden başka bir şey değil yaptıkları. Erkekler her zaman tatlı kadınların tuzağına düşmüşlerdir, beşikte, mutfakta, yatakta. Ve çocuklarının mezarları başında, aman dileyen erkeklere kulak vermemek için en elverişli yerde.

Eh, herhalde kadınlara karşı bir garezim olduğunu düşünüyorsunuz. Ne var ki onlardan hiçbir zaman nefret etmedim ben. Ver erkeklerden daha iyi insanlar oldukları çıkacak ortaya, göreceksiniz. Yalnız gerçek şu ki, beni mutsuz etmeyi başarabilen yalnız kadınlar olmuşlardır, beşikten beri. Ama erkeklerin çoğu söyleyebilir aynı şeyi. Ve yapacak bir şey de yoktur.

Ne büyük hedef oluyorum burada değil mi? Biliyorum, biliyorum, ne kadar karşı konulmaz bir şey olduğunu. Ama dikkatli olun. Şu hemen incinebilen, duyarlı sanatçılarınızdan biri değilim ben, kurnaz bir hikayeciyim. Önlemlerimi aldım bile. Daha bir iki sürprizim var dağarcığımda.

Neyse yeter bu kadar. Bırakın da işe koyulayım. Başlayıp son vereyim bu hikayeye.






Mario Puzo’nun “Aptallar Erken Ölür(Fools Die)” isimli eserinin girizgahı.


Mükemmel bir yazardır benim için Mario Puzo. Proustvari havayı andıran yukarıdaki girizgahı ile girmiş olduğu Aptallar Erken Ölür isimli romanı ise büyüleyicidir. Puzo, Proust ile birlikte tüm eserlerini edindiğim ender yazarlardan. Baba isimli eserinin filminden dolayı inanılmaz başarısı nedeniyle bazı eserleri gizli saklı kalmıştır. Karanlık Arena, Şanslı Yolcu, Omerta, Aile gibi eserlerini es geçmemek lazım. Hepsi kendi içinde ayrı bir şaheser. Hayat, sinema, sanat, edebiyat, kadınlar, aşk hakkında muazzam tespitlere rastlayıp duruyorsunuz. Tıpkı Proust gibi…

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails