24 Aralık 2009 Perşembe

Galatasaray – Trabzonspor: Alışkanlık Psikolojisini Bozmak


Bilirsiniz alışkanlık psikolojisini. Eğer herhangi bir olay sürekli aynı şekilde sonuçlanıyorsa ve düzeltmek için elinizden bir şey gelmiyorsa, o olayın hep aynı sonla neticeleneceğine alıştırırsınız kendinizi. Tıpkı kabı ısıtıldığında çıkmaya çalışan, sürekli engelle karşılaşan, sonraki deneylerde ilgili olayı alışkanlık edinerek engel ortadan kaldırılsa bile kurtulmak adına hiç mücadele etmeyen ve ölümünü bekleyen bir kurbağa gibi…

Maç öncesi psikolojik duyumum aynen bu yöndeydi. Bir taraftar olarak liglerin bitmesi ve kaliteli yabancı oyuncuların kadroda olmaması sebebiyle maça dair hiç istekli değildim. Kafamın içinde oynamadan bitirmiştim maçı. Kurbağa gibiydim. Kabında sıkışıp kalan ve kurtulmak için hiç hamle yapmayan. En azından taraftarların genel olarak ruh hali bu yöndeydi. Sturm Graz maçında kötü oyun sergileyen benzer kadronun bir çıkış arayan Trabzonspor’a karşı etkili oynayamayacağı, oyunu Trabzonspor’un domine edeceği ve kazanacağı düşüncesi hakimdi. Bunu sadece biz değil, bahis şirketleri de düşünüyordu. Fakat dünkü maçın en önemli farklılığı alışkanlık psikolojimizi yerle bir etmesi olsa gerek.

Mevcut kadro yapısı ile etkili ve dirençli bir oyun beklemeyen sadece ben değildim. Bir çok Galatasaray taraftarı tatsız, tuzsuz bir maç bekliyor ve mağlubiyete kendisini hazırlıyordu. Rijkaard’ın talebeleri bu kez işi gerçekten ciddiye almışlar. Bu ciddiye alışın iç yüzünde bir çok etken yatıyordu. Bunlardan birincisi devre arası transfer meselesinin bazı oyunculara dokunacak olması sebebiyle olumlu yönde reaksiyon gösterme isteği, diğeri de Rijkaard’ın bu maça ciddi anlamda motive olması ve saha kenarında maçı ne kadar ciddiye aldığını göstermesiydi. İlgili ikinci şık güzel oyunun altyapısını sağlayan kıvılcım gibiydi. Hocanın çok ciddiye aldığı bir durumu bir oyuncu olarak ciddiye almadan uygulamaya koymak isterseniz, sizin için hakkınızda hayırlısı olmayacaktır.

Sahada sergilenen futbol Ziraat Türkiye Kupası maçı tadında değildi. Bunun altını çizmekte fayda var. Çok ciddi bir lig maçı oynanıyormuş gibi ciddiyet ve oyun iştahı söz konusuydu. Futbol kalitesi anlamında ise belki de kupanın en zevkli maçıydı. Maç öncesi keyifsiz bir maç beklerken, sahada oynanan futbolun bizleri yalancı çıkartması, güzel oynanan futbolu seven bizleri mutlu kıldı haliyle. Böyle durumlarda yanılmayı ve yalancı çıkmayı her zaman kabul ederiz.

Ligdeki bazı maçlarda bu tarzda bir oyunu tutturamayan Galatasaray, en kaliteli adamlarının yokluğunda bu futbolu nasıl başardı? Cevap bu cümlenin içinde geçen ‘basit’ kelimesi kadar ‘basit’ aslında.

‘Basit’ futbol oynayarak…

Rijkaard’ın oynatmak istediği sisteme daha sadık kalarak, sahada sergileyerek. Yapılan şey hızlı oynamak ve pas futbolunu sahada göstermekti. Bu iki önemli veriye koşmayı, mücadele etmeyi ve yüksek direnci ekleyince hem oyun üstünlüğünüzü rakibe kabul ettiriyorsunuz, hem de rakibin oyunda etkinlik kurabilmesini engelliyorsunuz. Tabii ki yediğiniz duran toplar hariç.. Her ne kadar bazen hatalı işler yapsa da Ayhan’ın bile pas futboluna hız anlamında olumlu katkılarını görünce etkili oyunun sırrını anlamak zor olmuyor.

Dünkü futbolun daha etkili olmasının elebaşları ise Arda, Caner ve Sabri’den başkası değildi. Caner için ise ayrı bir başlık bile açılabilir. Futbol bilgisi ve yeteneği anlamında sol bek oynamaya alışık olmayan Caner’in sol açığa gelir gelmez yaptıkları, sol kanada kattığı enerji, takımını sürüklemesi ve bir çok pozisyonun içinde olması Galatasaray’ın hücum etkinliğinin sol ayağını oluştururken, diğer ayaklar Arda Turan ve Sabri tarafından oluşturulmuştu bile. Akabinde kendimi bir şeyi hayal ederken buldum. Sağ tarafta Keita – Sabri enerjisi, sol açıkta Caner enerjisi. Bu üç oyuncunun fizik olarak güçlü, formda ve etkin bir halde olduklarını varsaydım. Galatasaray’ın hücum etkinliği açısından rakip için oldukça yıpratıcı bir durumun tadını çıkardım bu rüyadan. Tabii Kewell gibi bir tecrübenin varlığını aklıma getirdiğim an, o hayal dumancıkları şimşek darbelerine maruz kaldı.

Maçın okunması gereken en ilginç bölümlerinden biri ise maçın bitmesine uzatmalar dahil 20 dakika varken ve skor 2-1 iken, Berkin gibi genç oyuncunuzu oyuna almak ve diken üstünde olabileceğiniz skor stresinde oyuna soktuğunuz genç oyuncuya güvenebilmenizdir. Bu görünürde ve temelde çok ciddiye alınacak bir durum değilmiş gibi görünse de diğer rakiplerin kadro anlamında davranış biçimlerini listelediğimizde önemli bir farklılığa işaret ediyor. Nitekim Berkin başlangıç itibariyle heyecan fırtınasının nefesini ensesinde hissedip oyunda gözükmese bile ağabeylerinin onu görmesi ve ayağına topu alıp bir iki olumlu hareket yapmanın etkisiyle kendisine gelmeyi bildi. İlgili güven duyusu çaktırmadan çaldığı bir top ve sağ kanada attığı etkili ters top olarak kendini gösterdi. Etkili ters top başarısı ise kendine güven meselesinin önemli sacayaklarındandı.

Galatasaray hızlı oynadı, tek pası ısrarla uyguladı, direnç gösterdi, top ayağında değilken pres yaptı, koşan bir takım hüviyetinde agresif oynadı ve üstünlüğünü tam kadro oynayan rakibine gösterdi. Dünkü maç aynı zamanda Trabzonspor’un takım olarak kendisini çok sorgulaması gerektiği ve önünde toparlanmak, yapılanmak anlamında uzun bir yol olduğunun habercisi gibiydi. Galatasaray’ın alternatif oyuncularının Trabzonspor’un tam kadrosuna salt skor olarak değil, sergilenen futbol olarak üstün gelmesi iki takım arasındaki farka bir atıf gibiydi. Aynı zamanda Galatasaray’ın sistemi oturtmak anlamında önemli sıkıntılar yaşasa bile, elindeki oyuncuların kalitesi ne olursa olsun ilgili sistemi verimli uygulayabildiğinde ve sisteme adapte olduğunda etkili bir futbol oynayabileceğini tecrübe ettik. Bu maç o anlamda çok önemlidir. Önümüzdeki dönemler için futbolcuların özellikle bunu kafalarında sorgulamaları gerekir. Fizik olarak güçlü olduğunuz, futbolu basit bir şekilde ayağa paslı ve hızlı oynadığınızda, üzerine biraz da yetenek boca ettiğinizde ortaya güzel bir görüntü çıkacaktır.

Ama bir sorun var tabii ki. O da rakibin kullandığı duran toplarda Galatasaray defansının içler acısı hali. Galatasaray’ın son dönemlerde verdiği pozisyonların ve yediği gollerin çetelesini tutarsanız duran toplarda defansın inanılmaz dengesiz işler yaptığını şıklayacaksınız. Eğer Galatasaray devre arasında bu sorununun üstesinden gelirse çıbanlarından birini bünyesinden söküp atacaktır. Son zamanlardaki dengesizliğin nedenlerini aramak isterseniz Sabri – Gökhan Zan – Servet – Hakan Balta dörtlüsünün artık birlikte oynayamamasına işaret edebiliriz.

Galatasaray’ın ikinci yarı sisteme biraz daha adapte olacağını ve daha iyi futbol sergileyeceğini umuyorum. Mükemmel futbolun oynanıp durduğu peşi sıra maçlar beklemesem bile en azından ilk devreye oranla daha fazla zevk vereceklerini, ama asıl patlamayı önümüzdeki sezon yapacaklarını düşünüyorum. Rijkaard’ın birinci ağızdan gelen ve gidenlerin olacağını söylemesi ise takım içindeki sistem bozukluklarını gidermek anlamında atılacak bazı adımların olacağını ve bazı şeylerin gayet farkında olduklarını gösteriyor.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails