11 Kasım 2009 Çarşamba

ATHEIST: Dünyaya Düşmek ve Müziğe Işık Yıllarını Getirmek




Deha Ürünü Bir Sanatın Tohumları

Yerküremiz sayısız gizemlerle bezenmiş. Bazen de karanlıklarla... Kah politik liderlerin kararlarıyla bastırılıyoruz, kah üzerimizde çeşitli oyunlar oynanıyor, kah Doğa Ana’yı öldürüyoruz, kah hayatı çözmeye çalışıyoruz. Gün geliyor insanoğlunun beyninden bir şeyler çekiliyor ve içi boşaltılmış bir koyuna çevriliyor. Kimisi de mücadele ediyor ve haykırışlarını tüm semaya yayıyor. Hayatın bir derinliği vardı ve bazı şeyler bir türlü açıklığa kavuşturulamıyordu. Aslında bir yerlerde buna şahitlik eden bir sanat olmalıydı; üzerinde fazla yorum yapılamayan, bilimsel ve teknik açıklamaların yapılamadığı, başka boyuttan fışkıran anlaşılamaz bir zekanın ve dehanın ürünü... Ne zaman ne olacağını bilemediğimiz... Geçmişin karanlık yıllarından ışık hızıyla geçip, bizi ışık yıllarına götüren. Ama herkesin göremeyeceği, bilemeyeceği, kavrayamayacağı.

Florida’da Bir Işık Doğuyor!

Florida denildiğinde bir çok heavy dinleyicisi farklı şeyler hissediyordur. Florida arenasından çıkmış bir çok grup, heavy piyasasında büyük işler yapmış ve isimlerinden övgüyle bahsettirmişlerdir. Atheist, Florida Death Metal akımının normal gidişatının aksine; argo tabiriyle ‘arıza’ teknik, ağır aksak ve caz yapısı içeren müzikal yaklaşımıyla, liriklerinde yozlaşmalara karşı duruşu, insan doğası, varoluş üzerindeki düşünceleri, politik söylemleriyle türünün en iyi grup ve örneğinden biri olarak ismini altın harflerle bazı kalplere yazdırmıştır.

Her müzik tarzında bazı liderler vardır. Bu liderler, ustalıkla hükmetmiş ve onların müzikal ustalığının ötesine pek az müzisyen gitmiştir. Bu kategori içine Atheist’i sokabiliriz.

Yıl 1984. Yaşlı yerküre üzerindeki Florida Sarasota’ya bir kapsül içinde iki çocuk düşmüştü. Sonradan aralarına iki çocuk daha katılacak, öldürücü ekip tamamlanacaktı: Kelly Shaefer (gitar/vokal), Rand Burkey (gitar), Roger Patterson (bas) ve Steve Flynn (davul).

Onlar arka planda saklanıyorlardı. Farkına varılamayan bir şey vardı. Bazı yönleriyle ‘ötekilerin’ ilerisindeydiler. Kendi dönemlerinde çıkmış ‘öteki’ albümlerle, Atheist grubunun yaptıkları kıyaslandığında; sözler, çalış tekniği ve melodi açısından normal olmayan şeyler vardır. Böyle bir sanatın farkına nasıl varılamamıştı? Günümüzde bu grubun tırnağı olamayacak bazı gruplar büyük tanıtımlarla, imajlarla boyanıp piyasaya sunulurken, Atheist hiç hak etmediği şekilde yer altında kalmıştır. Bu denli değerli bir ışık, mağaralarda saklanmış ve insanların görmeleri bir nevi engellenmiştir.

Gözler Kör Edilmeye Hazırdır

Kapsül içinden çıkan gençler ‘Seçilmiş Kişiler’di. Her biri Atheist grubunun bir ışık halesiydi. Aslında ilk isimleri Oblivion’du. Sonra R.A.V.A.G.E. (Raging Atheists Vowing A Gory End) ismini benimsemişler, Illinois’de Ravage isimli başka bir grubun varlığı, onları yeni bir isme götürmüştür: ATHEIST. Yaşam ve dünya üzerine öyle sorgulayıcı sözlere imza atacaklardı ki, sözleri müzikal performanslarıyla birleştirdiğimizde içinden çıkılamayan teknik ve bilimsel süreçler vuku bulacaktı. Sonuç; güçlü bir hayal gücü, tarif edilemez müzikal dahilik, saklı kaldığı yer altında kendi saltanatını idame ettiriş.

Söz konusu hayal gücü kavramı; hayalperestliği, olmayan şeyleri oluyor gibi göstermeye dayanmıyordu. Buradaki hayal gücü kavramı, sahip olunan zeka, müzikal bilgi ve felsefi sözlerle daha önce yer küre üzerinde adım atılamamış gizli bölgelere girmek, dünyanın en özgün sanatlarından birinin yaratıcısı olmak ve müzik yapısına müthiş zeka yumaklarını monte etmekti. Hayatın gizemini ve sorgulayıcılığını derin sözlerle ifade edebilmek, bu derinliği notalarla erişilemez bir melodiye çevirebilmek, kaç babayiğidin harcı olmuştur? İlginç olan diğer nokta ise, müziğin gidişatına kendimizi kaptırıp, aktarılan felsefi sözlerin dikkate alınamamasıydı. Çünkü müzik mi takip edilecekti, sözler mi? Sürekli değişip duran ve her geçen saniye şaşkınlık yaşatan notalardan kafamızı nasıl kaldırabilirdik?

Mağarada Saklanmış Altın Değerinde Üç Işık

Saatin ibresi 1988 yılını gösterdiğinde, çıkartılan 4 demo (1985 Rotting In Hell, 1986 On They Slay, 1987 Hell Halth No Mercy, 1988 Beyond) sonrası ilk ışık semada parıldar: Piece Of Time(POT)... Albüm Kasım 1988’de Scott Burns yönetiminde Morrisound Stüdyosu’nda kaydedilir. Albüm, 1990 yılının başlangıcında Avrupa’da Active Records, 6 ay sonra da Metal Blade etiketiyle Amerika’da yayınlanabilmiştir. Grup ikinci albümü kaydetmek için çoktan hazırken ve tüm materyalleri elinde mevcutken, daha ilk albümleri yayınlanamamıştı!



İlk ışık; müzikleri, hırsı, tekniği, bütünsel yapısı ve içeriğiyle zamane albüm ve eserlerinin ötesine gitmiştir. Daha 18-19 yaşlarında olan bu gençler, nasıl oluyor da bu kadar farklı, değişken ve beynimizin kolayca kaldıramayacağı bir müzikal yolculuğa yelken açabiliyordu? Onlarda diğer gruplarda olmayan bir şeyler vardı. Gizemli ve saklı cevherler: “Sefil hayat tarzını reddediyorum. Kimim ben, kendimi kandıracak biri miyim? Başkalarından uzak bir yardım çığlığı, bir çocuğun beyni, bir hırs dünyası, her yanında o, göremiyor musun? Benim gibilere gözlerin kör mü? Politikacı, bilmecelerinin farkındayım. Bütün beyinsiz yalanlarınızı konuşarak hepiniz aynısınız. Bay vaiz, bana neyin doğru olduğunu söyle. “İki katını yolla oğul, ışığı göreceksin!” Uzak geleceğe bak. Tabiata vergi koyacaklar mı? Geriye ne kadarı kalacak? Kendilerine insan diyorlar. Bütün gördüklerini reddediyorum. İnanmak zorunda değilim.”

Teknik Death Metal’in çiğ sesli Thrash tadıyla ve Caz tekniği altyapısıyla yansıtılması, bu tarzın normal olmaması, yeri gelince müzikte gaza basarken bunun tek düze bir hava aksetmemesi ve aksine, müthiş bir ruhun rüzgarlarını suratlarımıza çarpması nasıl açıklanabilirdi? Öyle bir sanat ve hayal gücü düşünün ki, 9 parçadan oluşan 30 dakikalık eser, size bir ömür gibi gelsin. O kısa süreler içerisine, tüm alternatiflerin yansıtılabileceği müzikal bir şaheser monte edilsin. Tüm parçalar öyle ışık haleleri olsun ki, başlangıcından bitişine kadar asla nakarat içermesin ve müzikler, her saniye değişip durarak bizi sürekli şaşkınlığa uğratsın. O anki şaşkınlığımızı yenemeden, birkaç saniye sonra başka bir tuhaflık gelsin, birkaç saniye sonra bir tuhaflık daha derken, şaşıracak zamanı da bulamayalım. Ağızlar bir karış açık, reva görüldüğümüz müzikal fırtınanın ağır hasarlarının yarasını onarmaya çalışalım: “Yaşamın olmasını istediğin gibi değil midir? Ruhun genç, gördüğün şeylere yanıtı yok. Bazıları zor yoldan öğrenmeli, ama onlara gereken de bu. Bu hayatta her şey öğrenildiğinde ruhun devam edecek. Kozmik tırmanışta bir çentik daha. Akıl sağlığımızı açığa çıkar, ilahi planını açığa çıkar. Gerçekleri kavramak en büyük korkunu kavramandır. Görüyorsun, bütün şartlar olması gerektiği gibi. Hiçbir şey yapmadan koridorda duruyoruz ama kapılar açıktır!”

Saatin ibresi biraz hareket ederek 1991 yılını işaret eder. Artık ibre patlamak üzeredir. Çünkü üzerinde durduğu ikinci ışık kütlesi Heavy müzik sanatının teknik yönü tescil edilmiştir: “Unquestionable Presence (UP)”



Albüm, çok teknik süreçleri ve müzikte üst noktaları içermiştir. Bana göre, kendisine müzikal olarak yakın olan gruplardan müzikal zekasıyla ayrılmış, yıllar önce bu işe farklılık getirmiştir. Mesela Death grubu, buna benzer çizgideki bir eseri 1998 yılında ‘The Sound of Perseverance” ismiyle yayınlamıştır. Ama Atheist UP albümüyle, 7 yıl öncesinde aynı tarzda bir eseri yayımlamıştı.

UP’de Death Metal ve yüksek teknik altyapıyı içeren caz etkileri çok iyi bir uyumla gözler önüne serilmiş ve garip bir sanat ortaya çıkmıştır. Kaliteli bir prodüksiyonun meyvesi olan UP; her enstrümanın su gibi berrak olmasıyla, susmak ve durmak bilmeyen teknik, ağır aksak Steve Flynn davul performansıyla, sürekli değişip duran, zeka dolu Kelly Shaefer - Randy Burkey ritim ve solo gitarlarıyla ve en ufak melodisini dahi duyabildiğiniz, gaza basıldığında bile slap atıp duran Tony Choy basıyla “Teknik ve Kalifiye Metal Müzik Nasıl Yapılır” isimli kitabın cümlelerini yazmıştır.



1993 yılına gelindiğinde, yayılan son ışıkla gözler kör edilmiştir ve garip bir açılımla otoritelerce Teknik Death/Caz Metal diye bir tür yaratılmıştır: “Elements”. Son ışık bir çok kitleyi şaşkınlığa uğratmıştır. Ama nedense bu albüm tat olarak bana, ilk iki albüme göre daha arka planda kalır hissini vermiştir.

Üç Işığa Dair

Grubun yazdığı sözler kompleks bir yapıdan oluştu ve bu yapıyı tam olarak algılayabilmek biraz zordu. Grup üyelerine göre, yazılan sözler doğal olarak içten geliyordu. Grup çok yetenekli insanlardan oluşuyordu. Söz konusu yetenek, müzikal bilgi ile sınırlı değildi. Dahice sözleri, güçlü bir düşünceyi de kapsıyordu. Burkey’in dediğine bakarsak, Atheist için çok satmak ya da satmamak önemli değildi. Müziklerini para için yapmamışlardı. Vasat şeyleri öldürmek gerekiyordu. Burkey şöyle diyordu: “Yaptığımız müzikle para kazanamayacağımızı biliyorduk. Çünkü çok yüksek bir tekniğe ve karmaşıklığa sahip hangi grup milyonlarca satmıştı? İnsanların çoğu ortalama ve normal olarak yazılmış parçalara daha yatkındı ve parasını bu tür eserlere yatırıyordu. Atheist milyonlarca satmamıştı. Çünkü bu müziği beğenen yeterli insan yoktu. Sonuçta şöyle düşünmek lazım: Eğer Death Metal çok popüler bir müzik tarzı olsaydı, bir Pop grubu olurduk. Maalesef dünyadaki insanların çoğu basit şeylerden hoşnut kalıyor. Bu aslında büyük bir entrika. Düşünmemek lazım. Mesela bu dünyanın liderleri diğer insanlar gibi düşünmek istemiyor. Bu tamamen farklı bir hikaye. Atheist kendi yolunu yarattı.”

POT’da din ile bilim arasındaki ilişki gözler önüne serilmiş, ölümden sonraki yaşam üzerine sorgulamalar yapılmıştır.

UP’de, yeri gelince UFO’lar ve uzay hakkında bireysel fikirler ortaya konulmuş, imalı yollardan geçerek gerçeklerle hayali bağlantılar kurulmuş, yeri gelince Doğa Ana’dan, insanların açgözlülüğünden, yozlaşmışlıktan bahsedilmiştir. Unquestionable Presence parçasında hem sözler hem de parçaya giriş introsuyla, UFO’ları ve uzayı çok rahat bir şekilde hissedebilirsiniz: “Sis buraya bu akşam ince iniyor ve sıcak olan her şey buz gibi soğuyor. Güçlü olan her şey korkuyla doluyor. Gemim bu gece buraya geri döndü. Uzak dur, dokunma değerli gemime. Bütün bunlara tanık olduğun için minnettar ol. Çünkü asla anlayamayacaksın boşluktaki hayatımı. Buradaki ziyaretlerimiz yıllarca izlenemedi. Senin gibi bir kabuğu yaratmak öyle kolay ki!” Kapanış sözleri şöyle oluyor: “Görevimiz tamamlandı. Yolculuğumuz ileride. Bilgilerimiz toplandı. İnsanoğluna yedirildi ve daha derinlere düşüyoruz.”

Albümdeki Mother Man (İnsan Ana) parçasının başlangıç sözleri ise, her şeye ışık tutmaktadır: “Doğamızda özgürlük var diyorsun. Anladığını sanmıyorum. Doğa Ana, İnsan Ana'ya yenik düştü. Hava, su, çimenler ve ağaçlar... Düşman çok büyük; korkusuz lider İnsan Ana!” Parçanın bitişi ise kuş sesleri efektleriyle süslenmiştir ve iç yüzü şu sözlerde yatmaktadır: “Ve bir kuş ölmeden önce kirlenmiş gökyüzüne doğru güçsüzce uçar. Ve aptallar tarafından konan kurallara göre, doğa yasadışı olur!”

‘Elements’ albümüne kadar konsept (albümde birbiriyle bağlantılı genel düşünce, bütün olarak hikaye örgüsü) bir yapı yokken, her parça kendi içinde benzersiz bakış açılarını yansıtırken, ‘Elements’ albümünde bu yapı tam anlamıyla oturtulmuştur: “Toprak”, “Ateş”, “Hava”, “Su”, “Mineral”. Bu kavramlar yaşamın en önemli oluşumlarıydı ve yüzyıllar boyunca bir çok düşünce, felsefe ve doğa olaylarına dair mitler oluşturmuştu. ‘Elements’de doğa ve yaşamın özüne daha derin bakışlar atılmıştır.

Elements gibi kalburüstü bir albüm, 40 günde yazılıp kaydedilmiştir. Çünkü bir an önce şirkete bir albüm sunmaları gerekiyordu, sözleşme öyle emrediyordu. Kelly’nin ifadesine göre, sözler 10 günde yazılmış ve en iyi sözler olmuştur. Subjektif meselelerden ziyade, daha oturmuş, felsefiydi ve pekala bir mineral hakkında şarkı yazılabilirdi. Sadece dünyaya dair elementleri düşünmek bile, zihinlerine inanılmaz malzemeleri yerleştirmişti. Buradaki ince nokta ise; dünyanın kirli gözlerinden, imalarla bir sanat ortaya koymaktı. Klasik Death Metal sözleri grubun üç albümünde de barınmamıştır. Kendi dönemlerindeki bir çok Death Metal grubu ‘gore’ kavramlardan yola çıkarken, Atheist yukarıda yaptığımız açıklamalar ışığında bir yol bulmuştu. Çünkü grup için sözler, müzik kadar önemliydi ve bir söz, yaratıcılığın bir yansıması ve sesiydi. Bu yüzden yaşamdan sevgiye, açıklanamayan şeylerden gerçeklere kadar soyut bakış açılarına değinilmiş ve yorumlar için açık odalar bırakılmıştır.

Dahiler ve Ötekilere Göre

Kelly’e göre en iyi albüm UP idi. Çünkü grup, beyninin içindeki müzikal ve teknik hisleri, yeteneğini en verimli şekilde kullanarak yansıtmış, müzikal olarak ulaştıkları en yüksek nokta olmuştur. Ama Elements albümünde o çizgiye ulaşılamadığını aktarmaktadır. Çünkü albümün kayıtlarında farklı bir davulcu ve bas gitarist vardır. Önceki kimyayı yakalamak zor olmuştur. Buna rağmen Elements’i en farklı Atheist albümü olarak kabul eder. Atheist’in çok teknik bir müzik yapmasının iç yüzünde, büyük bir Rush, King Crimson, Frank Zappa, Caz ve Death Metal fanı olmaları yatmaktadır. Aslında grubun iç yüzünde derin bir Rush etkisi yatar.

Bazı eleştirmenler ve müzik yazarları, UP’deki performans karşısında şaşkınlıklarını gizleyememişlerdir. Mesela Laurent Ramadier gibi bir isim şöyle demişti: “Aradan 10 yıl geçmişti ve UP albümünü hala anlayamıyor, gözlerime inanamıyordum. Böyle bir albüm nasıl ortaya çıkarılmıştı ve o kadar derin sözler nasıl ifade edilmişti? Binlerce farklı gitar ritmi, binlerce davul ritmi! Binlerce inanılmaz özel imza ve dahası... Aradan yıllar geçmiş. Bu melodiler ve müzik, bana hala olağanüstü geliyor.”

Grup için, albümde yaratılan her şarkı, bilmece ve muammaların bir parçasıydı. Her şarkı puzzle’ın bir parçasını oluşturuyordu. O şarkılar bir müzik eseri olmanın ötesinde, kendi hayatlarının ve de hayatın bir parçası, görünümüydü.

Dahilerin En Acı Anısı

Bir konser sonrası California’dan evine dönen grup için, kötünün de kötüsü bir olay gerçekleşti ve Louisiana’da trafik kazası geçirdiler. 12 Şubat 1991’deki kazada, metal dünyasının en yetenekli müzisyenlerinden biri olan basçı Roger Patterson öldü. Patterson öldüğünde daha 22 yaşındaydı.

Roger ölmeden önce, UP’deki tüm bas partisyonlarını kendisi yazmıştı. Çünkü UP parçaları demo halinde hazırdı. Aynı yıl piyasaya çıkan UP eserinde kendisi çalamadı. Onun yerine Cynic ve Pestilence’den tanıdığımız Tony Choy çaldı. Roger’ın partisyonları, kendisi dünyada olmasa da Tony Choy tekniğiyle albümde yaşatılmıştı.

Roger, Heavy Metal dünyasının en iyi ve en yetenekli müzisyenlerinden biriydi. Grup arkadaşları ona örümcek parmak tabirini yakıştırmışlardı. Ölümü sonrası, her fırsatta Roger’a olan özlemlerini dile getiriyorlar. Çünkü onlara göre Roger, Atheist müziğini geliştiren, ilerleten en önemli unsurlardan biriydi ve ona duyulan özlemle ‘Elements’ albümüne derin hisler monte edilmiştir. Roger’a büyük sadakat var. Grup üyeleri –dağılmış olsalar bile- her yıl onun adına parti düzenliyor ve mezarını ziyaret ediyorlar.

Roger ile ilgili ilginç bir olay yaşanmıştır. Roger’ın kot ceketinin üzerinde SS logosu vardı. Roger bir KISS fanıydı ve logoyu, KISS isminin son iki harfini dikkate alarak kullanıyordu. Nazi işareti manasında kullanmıyordu. Bir Nazi değildi. Death’ten Chuck Schuldiner bu durumdan, Atheist’ten haz etmemiş ve bazı magazinlerde grubu eleştirmiştir. Zaman geçince bu sorun unutulmuştur.

Dahiler de Şanssız Olur ve Onların da Kıymeti Bilinmez!

Grup elemanları başlangıçlarda kendilerini çok dışlanmış hissetmiştir. Çünkü demolarını ilk çıkardıkları zamanlarda söz konusu müziği o an için kavrayabilen kısıtlı bir kitle olmuştur. Florida’da Morbid Angel, Cannibal Corpse, Obituary gibi gruplara aşina olan insanlar, konser sahnesinde Atheist müziği ile karşı karşıya kaldıklarında “bunlar hangi cehennemden geldiler ve bunlar ne yapıyorlar?!?!” gibi tavırlarla şaşırmışlardır. Halbuki grup, o döneme göre gerçekten anlaşılması güç parçalara imza atmıştı. Birkaç yıl sonra insanlar gerçeklerin farkına varmaya başlamıştı.

Atheist’in en büyük sorunlarından biri, 1988 yılında kaydını bitirdikleri albümü (POT), Avrupa ve Amerika’da 1-2 yıl sonra yayınlayabilmeleridir. Bir çok Florida Death Metal grubu, örneğin Morbid Angel (Altar of Madness), Obituary (Cause of Death) ve Death (Leprosy), o dönemlerde albüm çıkarmışlardı. POT’ın çıkışının sekteye uğraması, daha doğrusu önceden anlaştıkları firmanın iflas etmesi ve yeni şirketin de işi geciktirmesi, Atheist için büyük kayıp oldu. Çünkü Florida Death Metal yönünü en iyi uygulayan gruplar olarak Obituary, Death, Morbid Angel, Deicide vb gruplar olarak görüldü. Grubun yaşadığı bu şanssızlık, diğer grupların gölgesinde kalmasına neden oldu. Death Metal deyince ilk eserleri ‘ötekiler’ yapmış gibi göründü. Atheist de aynı dönemde bir eser meydana getirmiş, daha gelişmiş bir işe imza atmıştır. Atheist, ilk Death Metal eserlerinin takipçisi bir grup olmadı. Aksine öncülerinden oldu.

Grubun Amerika’daki albümlerine Metal Blade iyi tanıtım yapmışken ve gruba hakkını teslim etmişken, Avrupa tarafında Active Records tarafından bazı kazıklar atılmıştır. Grubun haklarına tecavüz edilmiş, ödemeler yapılmamış, verilen sözler yerine getirilmemiş ve yeterli konser desteği yapılmamıştır. Hatta kendilerine bu sözleri veren kişiye hırsız damgasını vurmuşlardır. (Bu kişinin adı Dave!) Albümlerinde prodüktör olarak çalışan Mark Pinske (Altı Frank Zappa albümünün prodüktörü) ve Scott Burns’tan çok memnun kalmışlardır. Bazı şirketler, Atheist müziğinin o döneme göre farklı olmasından dolayı, grubun değerini tam olarak kavrayamamış ve kendilerine nazaran daha düz grupları tercih etmiştir. Bazı Florida Death Metal grupları yüz binli rakamlara ulaşmışken, Atheist tüm dünya üzerinde 50.000 satışı geçmemiştir.

Bu Virtüözlüğün Sırrı Nedir?

Grubun ilginç yönlendiren biri, çok uyumlu ve usta iki gitariste sahip olmasıdır: Kelly Shaefer ve Rand Burkey. Her iki eleman da solaktır. Burkey’in babası iyi gitar çalan biriydi. Babasının gitarı sağ ele göre dizayn edilmişti ve Burkey doğuştan solaktı. Küçükken babasının gitarını eline alır ve fiskeler vururdu. İlk önce sağ el eğitimi aldı ve sadece 1 hafta antrenman yaptı. Temelde E ve A telleri üzerine yoğunlaşmıştı. Başlangıçta olayı komik ve zaman kaybı olarak görüyordu. Zamanla kendi geometrik ve has üslubuyla değişik bir teknik yarattı. Rand Burkey’in şaşırtıcı yönü, bir solak olmasına rağmen sağ ele göre dizayn edilmiş gitarı da zorlanmadan çalabilmesidir. Tekniğinin farklılığını attığı garip sololarla görebilmek mümkündür. Çünkü gitarın altı teline de çok hakim biridir ve her tele özel olarak hükmeder.

Atheist müziğinde blast beat (çok hızlı, aynı seride ve tempoda giden, melodisini pek değiştirmeyen davul temposu) tarzına yer olmamıştır. Sadece ‘On They Slay’ parçasının ilk kayıtlarında kullanılmıştır. Grup, blast beat tarzına aldatıcı bir unsur gözüyle bakmıştır. Bu yüzden Death grubu ile başlangıçlarda sorun yaşamışlardır. Death grubunun davulcusu Bill Andrews, onların çalış tarzlarına dudak bükmüştür. Atheist de, sıradan ve kuru bir mantıkla dümdüz giden bateri çalma mevzusuna dudak bükmüştür. Çünkü Atheist daha ilk eserleriyle (yılların 1984-88 civarı olduğunu düşünürsek) ağır aksak bateri çalım tekniği ile yeni bir perde açmıştı. Hatta Kelly’nin dümdüz giden bateri çalınışı ile ilgili olarak “hızlı şekilde giden butta-butta-butta-butta tarzı çalma işini annem de yapabilir” gibi ifadesi vardır. Onlara göre tek düze, aynı tempoda giden çalma stili bir aldatmacadan ibarettir. Hız önemli değildir ve tüm melodiler, o saniyede parçanın vermek istediği ruh durumuna göre sürekli değişmeliydi.

Hayatlarını normal insanlar gibi yaşarken bu ustalığın kökeni, aynı zamanda bir azim hikayesi. Rand Burkey bir dönem açlıktan ölüyordu. Kelly zamanında parasız bir yaşam sürüyor, bazı anlar kız arkadaşının eline bakıyordu. Roger büyükannesiyle, Steve ailesiyle yaşıyordu. Steve 1992 yılında gruptan ayrılmış ve koleje girmişti. (O yaşta bu yetenek!) Sürünen elemanlar çalışıp çabalamışlar. Tırnaklarıyla kazıya kazıya Rand bir kayıt stüdyosu açtı, Steve çok önemli bir işte yönetici olarak çalışmaya başlayıp kendisine ev ve araba aldı. Kelly yeri geldi kendi grubu Neurotica’yı kurdu. Yeri geldi, vokal görevi için Velvet Revolver’a başvurmuştu. (Velvet Revolver’a başvuran vokal adaylarının hiçbiri kabul edilmemişti.)

Bu Işık Söner mi?

Atheist şarap gibidir. İlk tadımlar hoşnut eder ama zamanla iyice değerlenir. Sevgi kat sayısı her geçen gün artar, çığ gibi büyür ve kimsenin ulaşamayacağı bir dağ zirvesine ulaşır. Şarkıları her dinleyişte farklı şeyler yakalanır ve diğer dinleyişlerde diğer farklılıklar da yakalanacağından, bir türlü kulaklardan atılamaz.

Herkes yeni bir albüm beklerken, grup 24 Ekim 1993’te dağılmıştır. Kelly, grubu Neurotica’ya konsantre olmuş, Rand, yeni bir projeye dalmıştır. Grubun dağılma nedenleri; ‘Elements’ sonrası müzikal olarak yanlış anlaşıldıklarını hissetmeleri, ifade ettikleri bir çok şeyin anlaşılamaması, plak şirketinden yedikleri kazıklar, Kelly’nin grubu Neurotica’ya konsantre olma ve elemanların farklı şeyler yapma isteğidir. Ama ne Kelly ne de Rand, Atheist ile yaptıkları kadar isim yapamadılar. Aradan geçen 7 yıldan sonra 2000’de Kelly, Atheist ile geri dönmek istedi. Daha önceden çıkmış üç albümü farklı şekillerde kaydedip, ekstra parçalar ekleyip yeniden yayınlamanın peşine düştü. (Daha iyi bir prodüksiyon ve yeni kayıt aletleriyle!) Ama bu bir sonuç vermedi.

Atheist değeri bilenememiş gruplardan olmuştur ve değerleri tam olarak bilinmemeye devam edecek. Tıpkı yüzyıllar önce değeri bilinememiş klasik müzik bestecileri ve ressamlar gibi. Zannedersem anlaşılmaları için yılların geçmesine ihtiyaç var. Dinleyiciler bu müziği, belki o zaman daha iyi algılayabilecek ve kavrayabilecektir.

Atheist’e Dair İlginç Notlar

- Sepultura, ‘Beneath The Remains’ albümünü çıkarmadan önce, gruba sözlerde yardımcı olması için Atheist menajeri Borivoj Krgin’in Kelly’den ricası olmuş. Kelly’e “Brezilya’dan yeni bir grup var ama İngilizceleri pek iyi değil. Onlara yardımcı olur musun?” demiştir. Kelly de ‘Stronger Than Hate’ (İlk yazıldığında orijinal ismi Blood On My Hands’di.) parçasını yazmış ve Florida’ya gelen Sepultura’ya çeşitli yardımlarda bulunmuştur.

- Kaydedilen ilk parçalar ‘Piece Of Time’ ve ‘I Deny’dir. Kelly bu parçaları ilk kaydettiğinde 16 yaşındaymış. Bu parçaların tam anlamıyla oturtulması, grup elemanlarının 17 ve 18 yaşlarında olduğu bir döneme denk gelmiştir.

- Rand Burkey, Atheist sonrası Crimson Glory vokalisti Midnight ile Caustic Thought isimli yan projede yer almıştır.

- Tony Choy gruptan ayrıldıktan sonra bir süre deniz gezintilerinde, gemilerde bas gitarıyla caz çalmaya devam etmiştir. Harika bir sesi vardır ve Latin müziğine çok yatkındır. Çünkü bir Kübalıdır. Bir ara Code 305 isimli grupta yer almıştır.

- 1988’de yayınlanan ‘Beyond’ demosu, Avrupa ve Amerika’nın bazı magazinlerince en iyi demo olarak seçilmiş ve 1990’da yılın grubu olarak Atheist ismini belirlemişlerdir.

- Grubun lideri Kelly’e göre Watchtower; görkemli hayalperestler, Cynic; Death Metal dünyasının gelmiş geçmiş en yetenekli grubu, Rush; tüm Progressive grupların atasıdır. Morbid Angel için söyledikleri ise bir çok Morbid fanını kızdıracak nitelikte: “Zırvalıktan ibaret. Saygısızlık yapmam istemem ama sadece hızla yetenek olmaz. Gruptaki tek yetenekli adam Pete Sandoval. Kendisi dünyanın en hızlı bateristlerinden biri. Ben yapılan işte, bir düşünceyi temel alıyorum ve onlardan hala bir reçete alamadım.”

- Grubun çıkardığı üç albüm Relapse Records etiketiyle tekrar satışa sunulmuştu. Grubun en büyük amaçlarından biri, yeni dinleyicilere, uçlarda gezinen progresif müziklerini tanıtabilmekti.

5 yorum:

Adsız dedi ki...

unquestionable presence albümü gerçekten aşmış bi albüm. her dinlediğinizde farklı birşey keşfedersiniz. şu aralar tekrar birleştiler ve 3 yıldır turnelere çıkıyorlar. canlı performansları mükemmel. bu arada cynicle ilgili bir yazı da hoş olurdu :D

Atilla Çelik dedi ki...

:)

Cynic'e yer kalır mı bilinmez. Adamlar tek albümlük efsane :) Atheist'in 3 yıldır turnede olduklarını biliyordum ve ne hikmetse paylaşma gereği duymamıştım. Hatta yeni albüm çıkarma durumları da vardı. Bekleyip göreceğiz.

Dreamtime dedi ki...

ne dinlerdik beeee.Birleşmelerinin üzerine gaza gelip t-shirt aptırdığımı hatırlıyorum :=)

Adsız dedi ki...

Yalnız Schafer'in Morbid Angel yorumuna katılmak mümkün değil ki iki grubun da fanı değilim. Mesela Obituary için kariyerleri boyunca Celtic Frost'u takip etmekten başka bir şey yapmamış deseler mantıklı ama Morbid Angel'ın neresi sıradan bir grup ki. Pete Sandoval yetenekli tamam da Trey Azaghthoth'da atonaliteyi bitirmiş bir adam ve aykırı bir besteci ayrıca kendine has bir tekniği olan acaip bir gitarist . Çok ilginç böyle bir yorum.

Atilla Çelik dedi ki...

Morbid Angel hakkındaki yorumu gerçekten bana da garip geldi. Nerede kaldı Morbid Angel'ı da severim ve Trey müthiş bir müzisyendir. Obituary için o laf edilmez valla. Cause Of Death gibi bir albüm yapmış adamların önünde saygıyla eğilirim :)

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails