Güneş ışıklarıyla kemiklerimizi ısıttığımız günler geride kalmış. Umudu ve yaşamın güzelliğini bizlere yansıtabilecek güneş, bulutların ardına saklanmış. Bir hazan mevsimi çökmüş üzerimize. Sıcaklığı ve güneşi tekrar hissedinceye kadar. Belki de bu kapalı havadandır bu maç öncesi pek neşeli olmamam ve maç öncesine konsantre olamamam. Kazanıp kazanılmayacağı ya da beklenen oyundan kaynaklı bir sıkıntı değildi bu aslında. Havaların serinlediği, poyrazın yüzünü gösterdiği bir İstanbul hazanında gündüz maçı ile karşı karşıya kalmak alışık olmadığımız bir durum olsa gerek.
Bir tarafta sezon başındaki görüntüsünden uzak olan Galatasaray, diğer tarafta ise 10 maçta topladığı 7 puan ile bizleri çok şaşırtan Sivasspor. Galatasaray’ın futbol güzelliklerini simgeleyebilecek Keita, Elano ve Baros gibi isimler yokken nasıl bir futbol sergileyeceği bir sırdı. Keza, bir çıkış arayan ve teknik direktör değişikliğine gitmiş Sivasspor’un da şansının yaver gitmediği Ali Sami Yen’de nasıl bir çıkış yakalayacağı bilinmezdi.
11 dakika boyunca Sarı Kırmızılıların sağlı sollu ataklarla ve presle rakibine hükmettiği ve Yiğidoların da rakibini sadece izlemekle yetinmek zorunda kaldığı bir başlangıçtı. Galatasaray golü bulana kadar rakibine nefes dahi aldırmıyordu. Belki de nedeni son zamanlarda sürekli yumuşak kaldığı söylenegelen Galatasaray orta sahasının enerjik ve koşan üç adam tarafından rehin alınmasıydı: Mehmet Topal, Mustafa Sarp ve Barış Özbek. Bu üç isim üst düzey paslaşmaların adamı değildi ama aralarına Sabri, Arda ve Hakan Balta’yı alarak rakiplerini tamamen rehin almışlardı. Sivasspor söz konusu baskı karşısında sahasına kapanmak zorunda kaldı. Gol gelen kadar Galatasaray bu baskılı, tempolu ve presli oyununu devam ettirecek gibiydi. Poyrazı da arkasına alarak.. Öyle de oldu.
Ne hikmetse gol sonrası Galatasaray’da bir rahatlama, Yiğidolar cephesinde ise bir silkinme görüldü. Sivasspor sahasına yaslanarak bu maçın altından kalkamayacağını anlamıştı. Rakibi de tempolu oyununu bırakmıştı. Sivasspor silkinir gibi görünse de Sarı Kırmızılılar akıllı bir oyun sergileyerek rakibini etkisiz hale getirmeye başarmıştı ilk yarı sonucunda. Yiğidoların ilk ve tek şutunun 41. dakikada olması, Galatasaray’ın daha fazla faul yapan takım olması maçın genel görünümünü ufak da olsa açıklıyordu.
Maçın ikinci yarısı da pek farklı değildi. 60. dakikaya kadar Galatasaray tempo koyarak çok önemli ve net gol pozisyonlarını girdi. Bu pozisyonlarla tarihi bir farkın kaçtığı söylenebilir.
Maça genel olarak bakıldığında Galatasaray açısından çok önemli noktalara değinmekte fayda var. Sivasspor maçının hem teknik ekip hem de oyuncular açısından eğitici bir maç olduğunu düşünüyorum. Galatasaray maç boyu sürekli efektif ve pozitif bir oyun sergilememiş olabilir ama yeri gelince bu takımın mücadele edebileceğini, koşabileceğini, takım savunmasını arzulayınca yapabileceğini görmüş olduk. Ama burada isimlerin büyük önemi var. İlgili orta sahaya Elano’yu monte ettiğiniz zaman takım savunmasında önemli sıkıntılar doğabilir. Ama orta sahayı tamamen koşan ve mücadele eden, bunlara da yardımcı olan oyuncularla beslediğinizde Galatasaray rakiplerine nefes aldırmayabilir. Sivasspor’un pek pozisyon bulamamasının iç yüzünde bu etken yatıyordu.
Galatasaray için bu maçtaki en önemli kazanımlardan biri tekrar bir bütün ve takım olabilme yolunda olmasıyla birlikte, sezon başındaki ciddi hallerine geri dönmeleriydi. Oyuncular oynadıkları oyuna daha konsantre olmuşlar ve Rijkaard’ın isteklerini biraz daha sahaya yansıtmışlardı. Diğer maçlara nazaran paslaşmanın etkin bir şekilde yapılması, orta sahanın güçlü kılınarak rakibe pozisyon fırsatı verilmemesi, orta sahanın rakip oyuncular tarafından diğer maçlarda olduğu gibi rahat bir şekilde geçilememesi, boşlukların iyi kapatıldığı bir maçtı. Bunun adını disiplin de koyabiliriz. Arda’nın son maçlarda topu sürekli ayağında gevelemesi, egoistçe oynaması gibi konulardaki rahatsızlığımız ortadayken, bu maçta Arda’nın arkadaşlarına sürekli servis yapması ve takım oyuncusu gibi hareket etmesi bile takımın, üzerindeki toprağı attığına ve silkindiğine işaret ediyor. Son üç lig maçında üç golü kalesinde gören bir takımın hatalarından ders alarak doğru düzgün pozisyon vermemesi, takımın geçmiş maçlardan dersler çıkardığını kanıtlıyor mu? Bilmiyoruz. Çünkü Elano, Keita gibi oyuncular geri döndüğünde sert orta saha oyuncularından +1 fazlası yine kenara gelmek zorunda kalacak.
Bana göre bu sezonun en çok koşan ve mücadele eden Galatasaray’ını izledik. Pozitif futbol anlamında üst düzey oyuncuların cezalı olması futbolun amacı olan gol sayısını düşük tutmuş olabilir. Hoş! İkinci yarının başındaki pozisyonlar değerlendirilebilseydi gol sayısı da oldukça yüksek olacaktı. Şova yönelik oyun oynanmamış olabilir. Ama takım savunması kurgusunu oturtmuş bir oyun örgüsüne ve orta sahasını güçlü tutup bu mevkide enerjiyle oynayan oyuncuların gölgesine de ihtiyaç var.
Mehmet Topal, stoperlerin önünde ve arasında sigorta hüviyetinde oynarken, aynı zamanda aldığı topları kanatlara yayan ve atağı başlatmaya çalışan oyuncuydu. Barış ve Mustafa Sarp ise Topal’ın önünde süpürücü görevi görüyorlar, ataklara katılıyorlardı. Mustafa Sarp’ın enerjisi ve hırsı Galatasaray’ın bujisi gibiydi. Sık sık derin koşularla ve preslerle Sivasspor’u en çok zorlayan oyuncuların başında geliyordu. Takımın savunma örgüsüne katkıda bulunmakla birlikte, belli ki Rijkaard’dan sık sık ileriye destek vermesi yönünde direktif almıştı. Bunu elinden geldiği kadar gerçekleştirdi. Sabri için ise diyecek fazla bir şeyim yok. Çünkü bu Sabri alışık olduğumuz Sabri değil. Bu performansı, enerjisi ve gücüyle takımın değişilmez en önemli ve kritik isimlerinden biri konumunda.
Bu maçın diğer önemli eğitici yönlendiren biri ise Baros’un yokluğunda forvet noktasını ne gibi yöntemlerle doldurmak gerektiğiydi. Nonda sakat olmadığı sürece en uç bölgenin değişmez adamı olacaktır. Kewell da onu destekleyen ve bölgesini ikileyen adam konumunda. 60. dakika civarında Nonda’nın dışarı alınmasını muhtemel Nonda sakatlığına karşı neler yapılabileceğini test etmek adı altında bir hamle olarak görüyorum. Rijkaard, olur da Nonda sakatlanırsa neler yapabileceğini görmüş oldu. Kewell ileride tek adam olacak. Arkasında çok koşan, basan, enerjik bir orta saha ile Kewell desteklenecek.
İlgili Nonda değişikliğinin diğer ilginç noktalarından biri ise takımın dizilişinin değişmemesi ama 4-5 oyuncunun yerinin bir anda değişmesiydi. Nonda dışarı alınıp Uğur Uçar oyuna dahil edildiğinde Sabri sağ açığa, Kewell en uç bölgeye, Arda sol kanada , Barış da tam anlamıyla orta sahaya geçmişti. Sabri’nin bu değişiklik sonrası sergilediği oyun, yaptığı pres, orta sahaya verdiği enerji Rijkaard’ın kafasında bir ışık yakmış mıdır bilemiyoruz.
Galatasaray’ın yine de halletmesi gereken sorunları var. Galatasaray adına bir tempo sorunundan bahsedebiliriz. Oyunun gidişatına bakmaksızın ilk ve ikinci yarının ilk on dakikalarında yüksek tempodan bahsederken, oyunun diğer geri kalan zamanlarında rölantide geçen bir oyun temposundan söz edebiliriz. Skoru erken bir zamanda elde etmenin bunda muhakkak önemli bir payı vardır. Fakat ilgili temponun minimum 50-60 dakika seviyelerine çıkarmak lazım.
Bu maça dair diğer sorun ise Galatasaray’ın atağa hızlı bir şekilde çıkmaması, hızlı bir şekilde ani ataklara çıkmak imkanı varken topu ısrarla geriye oynadıkları anlardı. Daha derinlemesine, hızlı ve sürekli ileri doğru paslaşma noktasında takımın sıkıntıları var. Bu sıkıntıda futbolcu kalitesinin ön planda olduğunu, Linderoth’un formda geri dönüşü halinde bu sıkıntının az da olsa azalacağını düşünüyorum. Galatasaray orta sahasının yapması gereken şey aslında Linderoth’un oyun tarzında gizli. Top kendisinde değilken sürekli rakibin karşısına geçen, onu rahatsız eden ve sürekli baskı uygulayan, top kendisine gelir gelmez topu ayağında asla gevelemeyerek hızlı bir şekilde en uygun arkadaşına aktarmak. İlgili pas mantığında ise dikine pasların çok ön planda olması. Linderoth’un en büyük özelliği bu. Bu Ayhan’da olmayan bir özellik.
Galatasaray skor olarak istediğini elde etmekle birlikte sorunlarını test eden ve bunun üzerine giden takım örgüsündeydi. Hatalardan ders aldığını gördük Sarı Kırmızılıların. Sezon başındaki disiplin ve takım savunmasına dönüşü sezdim. Bunun üstüne koyarak yollarına devam edecekler mi bilmiyoruz. Bekleyip göreceğiz…
Bir tarafta sezon başındaki görüntüsünden uzak olan Galatasaray, diğer tarafta ise 10 maçta topladığı 7 puan ile bizleri çok şaşırtan Sivasspor. Galatasaray’ın futbol güzelliklerini simgeleyebilecek Keita, Elano ve Baros gibi isimler yokken nasıl bir futbol sergileyeceği bir sırdı. Keza, bir çıkış arayan ve teknik direktör değişikliğine gitmiş Sivasspor’un da şansının yaver gitmediği Ali Sami Yen’de nasıl bir çıkış yakalayacağı bilinmezdi.
11 dakika boyunca Sarı Kırmızılıların sağlı sollu ataklarla ve presle rakibine hükmettiği ve Yiğidoların da rakibini sadece izlemekle yetinmek zorunda kaldığı bir başlangıçtı. Galatasaray golü bulana kadar rakibine nefes dahi aldırmıyordu. Belki de nedeni son zamanlarda sürekli yumuşak kaldığı söylenegelen Galatasaray orta sahasının enerjik ve koşan üç adam tarafından rehin alınmasıydı: Mehmet Topal, Mustafa Sarp ve Barış Özbek. Bu üç isim üst düzey paslaşmaların adamı değildi ama aralarına Sabri, Arda ve Hakan Balta’yı alarak rakiplerini tamamen rehin almışlardı. Sivasspor söz konusu baskı karşısında sahasına kapanmak zorunda kaldı. Gol gelen kadar Galatasaray bu baskılı, tempolu ve presli oyununu devam ettirecek gibiydi. Poyrazı da arkasına alarak.. Öyle de oldu.
Ne hikmetse gol sonrası Galatasaray’da bir rahatlama, Yiğidolar cephesinde ise bir silkinme görüldü. Sivasspor sahasına yaslanarak bu maçın altından kalkamayacağını anlamıştı. Rakibi de tempolu oyununu bırakmıştı. Sivasspor silkinir gibi görünse de Sarı Kırmızılılar akıllı bir oyun sergileyerek rakibini etkisiz hale getirmeye başarmıştı ilk yarı sonucunda. Yiğidoların ilk ve tek şutunun 41. dakikada olması, Galatasaray’ın daha fazla faul yapan takım olması maçın genel görünümünü ufak da olsa açıklıyordu.
Maçın ikinci yarısı da pek farklı değildi. 60. dakikaya kadar Galatasaray tempo koyarak çok önemli ve net gol pozisyonlarını girdi. Bu pozisyonlarla tarihi bir farkın kaçtığı söylenebilir.
Maça genel olarak bakıldığında Galatasaray açısından çok önemli noktalara değinmekte fayda var. Sivasspor maçının hem teknik ekip hem de oyuncular açısından eğitici bir maç olduğunu düşünüyorum. Galatasaray maç boyu sürekli efektif ve pozitif bir oyun sergilememiş olabilir ama yeri gelince bu takımın mücadele edebileceğini, koşabileceğini, takım savunmasını arzulayınca yapabileceğini görmüş olduk. Ama burada isimlerin büyük önemi var. İlgili orta sahaya Elano’yu monte ettiğiniz zaman takım savunmasında önemli sıkıntılar doğabilir. Ama orta sahayı tamamen koşan ve mücadele eden, bunlara da yardımcı olan oyuncularla beslediğinizde Galatasaray rakiplerine nefes aldırmayabilir. Sivasspor’un pek pozisyon bulamamasının iç yüzünde bu etken yatıyordu.
Galatasaray için bu maçtaki en önemli kazanımlardan biri tekrar bir bütün ve takım olabilme yolunda olmasıyla birlikte, sezon başındaki ciddi hallerine geri dönmeleriydi. Oyuncular oynadıkları oyuna daha konsantre olmuşlar ve Rijkaard’ın isteklerini biraz daha sahaya yansıtmışlardı. Diğer maçlara nazaran paslaşmanın etkin bir şekilde yapılması, orta sahanın güçlü kılınarak rakibe pozisyon fırsatı verilmemesi, orta sahanın rakip oyuncular tarafından diğer maçlarda olduğu gibi rahat bir şekilde geçilememesi, boşlukların iyi kapatıldığı bir maçtı. Bunun adını disiplin de koyabiliriz. Arda’nın son maçlarda topu sürekli ayağında gevelemesi, egoistçe oynaması gibi konulardaki rahatsızlığımız ortadayken, bu maçta Arda’nın arkadaşlarına sürekli servis yapması ve takım oyuncusu gibi hareket etmesi bile takımın, üzerindeki toprağı attığına ve silkindiğine işaret ediyor. Son üç lig maçında üç golü kalesinde gören bir takımın hatalarından ders alarak doğru düzgün pozisyon vermemesi, takımın geçmiş maçlardan dersler çıkardığını kanıtlıyor mu? Bilmiyoruz. Çünkü Elano, Keita gibi oyuncular geri döndüğünde sert orta saha oyuncularından +1 fazlası yine kenara gelmek zorunda kalacak.
Bana göre bu sezonun en çok koşan ve mücadele eden Galatasaray’ını izledik. Pozitif futbol anlamında üst düzey oyuncuların cezalı olması futbolun amacı olan gol sayısını düşük tutmuş olabilir. Hoş! İkinci yarının başındaki pozisyonlar değerlendirilebilseydi gol sayısı da oldukça yüksek olacaktı. Şova yönelik oyun oynanmamış olabilir. Ama takım savunması kurgusunu oturtmuş bir oyun örgüsüne ve orta sahasını güçlü tutup bu mevkide enerjiyle oynayan oyuncuların gölgesine de ihtiyaç var.
Mehmet Topal, stoperlerin önünde ve arasında sigorta hüviyetinde oynarken, aynı zamanda aldığı topları kanatlara yayan ve atağı başlatmaya çalışan oyuncuydu. Barış ve Mustafa Sarp ise Topal’ın önünde süpürücü görevi görüyorlar, ataklara katılıyorlardı. Mustafa Sarp’ın enerjisi ve hırsı Galatasaray’ın bujisi gibiydi. Sık sık derin koşularla ve preslerle Sivasspor’u en çok zorlayan oyuncuların başında geliyordu. Takımın savunma örgüsüne katkıda bulunmakla birlikte, belli ki Rijkaard’dan sık sık ileriye destek vermesi yönünde direktif almıştı. Bunu elinden geldiği kadar gerçekleştirdi. Sabri için ise diyecek fazla bir şeyim yok. Çünkü bu Sabri alışık olduğumuz Sabri değil. Bu performansı, enerjisi ve gücüyle takımın değişilmez en önemli ve kritik isimlerinden biri konumunda.
Bu maçın diğer önemli eğitici yönlendiren biri ise Baros’un yokluğunda forvet noktasını ne gibi yöntemlerle doldurmak gerektiğiydi. Nonda sakat olmadığı sürece en uç bölgenin değişmez adamı olacaktır. Kewell da onu destekleyen ve bölgesini ikileyen adam konumunda. 60. dakika civarında Nonda’nın dışarı alınmasını muhtemel Nonda sakatlığına karşı neler yapılabileceğini test etmek adı altında bir hamle olarak görüyorum. Rijkaard, olur da Nonda sakatlanırsa neler yapabileceğini görmüş oldu. Kewell ileride tek adam olacak. Arkasında çok koşan, basan, enerjik bir orta saha ile Kewell desteklenecek.
İlgili Nonda değişikliğinin diğer ilginç noktalarından biri ise takımın dizilişinin değişmemesi ama 4-5 oyuncunun yerinin bir anda değişmesiydi. Nonda dışarı alınıp Uğur Uçar oyuna dahil edildiğinde Sabri sağ açığa, Kewell en uç bölgeye, Arda sol kanada , Barış da tam anlamıyla orta sahaya geçmişti. Sabri’nin bu değişiklik sonrası sergilediği oyun, yaptığı pres, orta sahaya verdiği enerji Rijkaard’ın kafasında bir ışık yakmış mıdır bilemiyoruz.
Galatasaray’ın yine de halletmesi gereken sorunları var. Galatasaray adına bir tempo sorunundan bahsedebiliriz. Oyunun gidişatına bakmaksızın ilk ve ikinci yarının ilk on dakikalarında yüksek tempodan bahsederken, oyunun diğer geri kalan zamanlarında rölantide geçen bir oyun temposundan söz edebiliriz. Skoru erken bir zamanda elde etmenin bunda muhakkak önemli bir payı vardır. Fakat ilgili temponun minimum 50-60 dakika seviyelerine çıkarmak lazım.
Bu maça dair diğer sorun ise Galatasaray’ın atağa hızlı bir şekilde çıkmaması, hızlı bir şekilde ani ataklara çıkmak imkanı varken topu ısrarla geriye oynadıkları anlardı. Daha derinlemesine, hızlı ve sürekli ileri doğru paslaşma noktasında takımın sıkıntıları var. Bu sıkıntıda futbolcu kalitesinin ön planda olduğunu, Linderoth’un formda geri dönüşü halinde bu sıkıntının az da olsa azalacağını düşünüyorum. Galatasaray orta sahasının yapması gereken şey aslında Linderoth’un oyun tarzında gizli. Top kendisinde değilken sürekli rakibin karşısına geçen, onu rahatsız eden ve sürekli baskı uygulayan, top kendisine gelir gelmez topu ayağında asla gevelemeyerek hızlı bir şekilde en uygun arkadaşına aktarmak. İlgili pas mantığında ise dikine pasların çok ön planda olması. Linderoth’un en büyük özelliği bu. Bu Ayhan’da olmayan bir özellik.
Galatasaray skor olarak istediğini elde etmekle birlikte sorunlarını test eden ve bunun üzerine giden takım örgüsündeydi. Hatalardan ders aldığını gördük Sarı Kırmızılıların. Sezon başındaki disiplin ve takım savunmasına dönüşü sezdim. Bunun üstüne koyarak yollarına devam edecekler mi bilmiyoruz. Bekleyip göreceğiz…
1 yorum:
Yazı aslında tam anlamıyla Skibbe'nin yapmaya çalışıp da kimsenin anlayamadıklarını anlatıyor. Ben de hemen hemen bunlardan, kendimce bahsetmeye çalıştım. Bu açıdan da oldukça beğendim yazıyı.
Sarp - Topal - Barış üçlüsünün sahaya yayılışı bakımından değişmemesi gerektiğini düşünüyorum. Hangi maçtı, sanırım Sturm Graz maçı. Elano maçın sonuna doğru liberoya kaydırıldı ve harika bir pas trafiği oluşturdu.
Demem o ki, Barış Özbek ve Elano dönüşümlü kullanılmalı. Bir AMC olmadan da Arda Sabri'nin bindirmeleriyle pek ala forvet arkasını besleyebilir sağdan içe yapacağı toplu/topsuz koşularla. Çünkü aynı zamanda arkada tandeme hazır bir Topal, rakibe önde basabilecek güçlü ve fizikli bir Barış varken Sarp haliyle rakip defansı bozacak forvet arkası koşular yapabiliyor. Barış yerine Elano oynadığında ise işler daha da tatlı bir hal alabilir.
Yani Rijkaard'dan B Planı beklemek çok büyük bir hata. Beklenebilecek şey, bugün zorunluluktan yaptığı gibi farklı tipteki oyuncuları kullanarak oyuncuya bağlı rotasyona gitmesi. Çünkü bu zaten Rijkaard'ın B planı.
http://akilpiyadeleri.blogspot.com/2009/11/galatasaray-2-0-sivasspor.html
Yorum Gönder