6 Kasım 2009 Cuma

Dinamo Bükreş – Galatasaray: Futbolun Basitliği ve Takım Olabilmek




Futbolun kompleks bir oyun olduğunu biliriz. Bazen söz konusu karmaşık yapıyı çözümleyebilmek için gereken şey aslında çok basittir. Futbolun doğrularını basit bir şekilde uygulayabilmektir bunun yolu. Oyununuzu oynarken eveleyip gevelemeden basit ve doğru bir şekilde gereğini yerine getirdiğiniz zaman, ilgili oyunu oynayanlar doğru şeylere şahitlik edeceklerdir. Tıpkı Galatasaray’ın son iki maçında doğruları uygulaması gibi.

Galatasaray bir çok takımın kıskanacağı özelliklere sahip bir takım örgüsündeyken korkutan tek bir yönü vardı benim nezdimde. Problem, takım savunması anlamında bazı oyuncuların varlığı ve fizik yapısı nedeniyle sorunlar yaşanmasıydı. Aslında bunun da bir çözümü vardı. İngilizce deyimiyle tackle özelliğinin üst düzey olmasına da gerek yoktu ilgili savunma kurgusunu kurmada. Önemli olan, takımın başında yer alan Rijkaard’ın her daim söylediği gibi top rakipteyken takım halinde topun karşısına geçebilmekti. Eğer takım halinde topun karşısına geçerseniz ve rakibinizi rahat bırakmazsanız, karşıdaki rakibiniz üst düzey oyunculardan oluşmadığı sürece hataya zorlanacaktır. Şöyle bir gerçek vardır ki, dünyanın en iri ve en güçlü insanına dünyanın en ufak ve en zayıf insanı bile ufacık baskı dahi uygulasa, varlığı bile rahatsız eder ilgili güçlüyü.

Futbol taktik, teknik, ustalık, yetenek gibi verileri içermekle birlikte psikolojik verileri fazlasıyla bünyesinde taşır. Psikolojik verilerden de üst düzeyde yararlanmakta fayda var. Rakip oyunculara 90 dakika boyunca futbol kuralları içerisinde baskı uygulamak, ona boş alan bırakmamak, ayağına top geldiğinde hemen karşısına geçmek ve bu baskıyı sürekli hissettirmek gibi işleri yaparsanız rakibinizi rahatsız edersiniz. Bunu sürekli hale getirdiğiniz zaman rakibinizi psikolojik olarak bitirirsiniz. Çünkü rakibiniz bilir ki her daim baskı uygulayan, boş alan bırakmayan ve topun karşısına takım halinde set koyan bir takım karşısında istenenleri uygulayabilmek çok ekstra yetenekleri ve motivasyonu gerektirir. 90 dakika boyunca çelik gibi sinir ve sabır gerektirir.

Bence hem Sivasspor hem de Dinamo Bükreş maçında Galatasaray’ın yaptığı en doğru iş buydu. Takım halinde savunmak, takım halinde topun karşısına geçmek… İlgili futbol doğrusunu muhakkak ki sertleştirilen orta sahaya da yoracağız. Mehmet Topal, Mustafa Sarp ve Barış Özbek üçlüsünün yan yana kullanılmasının bunda çok etkin olduğunu bileceğiz. Ama takım halinde ortaya konulan savunma örgüsünü sadece bu üç oyuncuya yığmayacağız. Sarı Kırmızılıların iki maçtır bütün halinde takım savunmasını uygulayabilmesine yoracağız. Galatasaray’ın en önemli eksiğini kapatması, haliyle rakibini iyice özümsemesine sebebiyet verecekti. Dünkü maçta Dinamo Bükreş’in oldukça etkisiz kalmasını ve 90 dakika boyunca Galatasaray’ın kendisini kasmadan rakibini tamamen bitirmesini Galatasaray’ın oyun düzenine yoracağız. Çünkü bir çok pozisyon verdiği maçların aksine Galatasaraylı tüm oyuncuları topu kaptırdığı an topun karşısında görmeye başladık. Dinamo maçında Kewell’ın bile rakibini sürekli rahatsız ettiği, ısrarla, yerde sürünerek ve ısırarak pres uyguladığı anlarını görünce ilgili değişimin nedenlerini anlamak güç değil.

Burada en önemli tebriklerden birini Albert Roca Pujol ve Carlos Cuadrat’a göndermemiz gerekiyor. Sivasspor maçına kadar fiziksel bir düşüş içinde olan bu oyuncular artık daha diri bir şekilde oynuyorlarsa, iki kondisyonerin planlı ve programlı çalışmalarına minnet duyacağız. Çünkü son iki maçtır Galatasaray çok diri görünüyor. Bunda sistemi doğru bir şekilde uygulamanın, blokların birbirine çok yakın oynamasının ve gereksiz işlere girilmemesinin önemli katkıları da var. Bloklar ve oyuncular birbirine yakın olduğu zaman hem daha iyi pas trafiği sağlanabilmekte hem de ilgili pas trafiği ne kadar yoğunlaşırsa oyuncular değil, top koşmaktadır. Yorulan da oyuncular değil top olmaktadır. Dünkü maçın en büyük resmi bence budur. Galatasaray adeta doğru düzgün koşmadan, kendisini yormadan, kasmadan, elini kolunu sallaya sallaya oyununu oynadı, 90 dakika boyunca rakibine hükmetti ve istediği sonucu aldı. Sarı Kırmızılılar, bir yemeğin kısık ateşte pişerek en leziz haline dönüşme reaksiyonunun kanıtıydılar. Rijkaard sisteminin en önemli özelliklerini sahaya yansıttığınız an ortaya böyle bir tablo çıkacaktır.

Galatasaray’ın dün oynadığı oyunu çok teknik bir şekilde analiz etme gereği de duymuyorum. Yazının başında bahsettiğim gibi futbolun basit kurallarını uygularsanız başarıya giden yolda kendinizi emniyette hissedersiniz. Bol bol pas yaptı Sarı Kırmızılılar. Hiç acele etmediler. Sabrederek sürekli topu çevirdiler. İlgili sükunet ikinci yarı rakibi o kadar hırpaladı ki onları sinirlendirerek daha sert oynamaya ve futboldan kopmalarına sebebiyet verdi. Bir tarafın sürekli sükunet nefesiyle soluyup durması, diğer tarafın sinirine dokunan artı bir özellik bahşedebiliyor.

Maça dair ilginç gözlemlere gelince, Kewell ve Mustafa Sarp’ın yaptıkları ilginç ince işler vardı. Kewell’ın takımına kazandırdığı ilk gole baktığımızda böyle bir golün her oyuncu tarafından atılamayacağı aşikar. Sol ayağın topuğu ile topu yumuşak bir şekilde önünüze almak ve topa Allah ne verdiyse vurmak yerine büyülü bir sakinlikle en doğru şekilde en doğru yere vurmak üst düzey bir futbolcunun işidir. Kewell belki oyunda kaldığı süre boyunca sürekli oyun içinde olmuyor. Belki her şeyin içinde olmuyor. Ama öyle zamanlarda ortaya çıkıp öyle bitirici işler yapıyor ki varlığı bile takımın rahat oynaması için yeterli oluyor. Keza Mustafa Sarp’ın ikinci gol öncesi oldukça kalabalık oyuncular topluluğu içerisinde zor bir pası akıllı bir hamleyle kolaya çevirmesi ve bu yılın en pozitif çıkışını gerçekleştiren Sabri’nin Sarp’ın pasını bitirici orta ile tamamlaması takımın futbol aklı ve becerisinin her geçen gün ilerlediğinin ışığıydı. Mehmet Topal’ın üst düzey golünün altını da çizmek gerekiyor. Daha düne kadar yerden yere vurulan Mehmet Topal iki maçtır çok iyi oyun oynuyorsa, bunu takımın birbirine verdiği destek, güven ve rahatlık olarak algılayacağız. Mehmet Topal’ın o bölgeye kadar inmesi, korkusuzca şutunu çekmesi, beklerin sık sık ileriye çıkması, hatta Balta ve Sarıoğlu’nun bile adeta bir orta saha gibi oynamasının iç yüzünü takım savunmasına yormak lazım.

Benim için maçın en önemli ve en renkli görüntüsü, ilk gol öncesi Galatasaray'ın paslarıyla rakibini resmen bayıltması ve akabinde Kewell'ın usta bir vuruşla golü bulmasıydı. Onca pas sonrası rakibi uyutmak, gardını düşürmek ve harika bir golle meyvesini toplamak sistem adına çok leziz bir meyvedir.

Bu maçın rakamsal anlamda önemli getirileri söz konusu. Galatasaray Avrupa arenasında peş peşe 10 deplasmandan puan çıkardı ve hiç yenilmedi. Bu yıl Avrupa arenasında çıktığı 10 Avrupa maçında ise filelere 30 gol bıraktı. Maç başına üç gol ortalaması ülkemiz futbol tarihi için bir ilk olsa gerek. İki maç kalmışken şimdiden gruptan çıkmayı garantiledi Sarı Kırmızılılar.

Diğer dikkat edilmesi gereken nokta ise Avrupa’da en çok maça çıkan Galatasaray’ın Türk takımları arasında en başarılı takım olduğunu istatistiksel veriler açısından iyice pekiştirmesidir. Şu ana kadar 229 maça çıkan Sarı Kırmızılar 88 galibiyet, 58 beraberlik ve 83 mağlubiyet ile galibiyet artısını her geçen maç yukarıya çekmekte. Diğer ilginç veri ise, ilgili gidişatın devamı durumunda Sarı Kırmızılıların gol averajı anlamında artıya geçecek olmaları. 229 maçta attıkları 321 gole karşı 327 golü kalesinde görmüşler. Gol istatistiği anlamında artıya geçebilmek için sadece +7 gol averajına kalınmış durumda.

Nonda ise dün attığı gol ile Avrupa arenasında Galatasaray adına en çok gol atan yabancı oyuncu statüsüne yükseldi. Toplamda 12 gole ulaşması bu istatistiğe ulaşması için yeterli oldu.

Galatasaray açısından diğer sevindirici özellik ise UEFA takım puanı sıralamasında 40.490 puan ile 42. sıraya yükselmesiydi. Geçen yıl başında 90. sıralarda yer alıp taraftarlarını üzen Sarı Kırmızılılar eski şaşalı günlerine döndüğünün müjdesini verdi. İlgili performans devam ederse sezon sonunda 30 küsur sıralarında yer bulacaklar gibi.

Peki Sarı Kırmızılıların en önemli kazanımı nedir?

Cevap çok açık ve net. Galatasaray tekrar bir takım oldu. İki maçtır içten ve samimi bir ortaklık içindeler. Artık daha kenetlenmiş durumdalar. Bu hem ruh hallerine, hem oyunlarına hem de sevinçlerine yansıyor. Formayı artık isimler değil, takımın bir parçası olanlar alıyor. Galatasaray’ın tek ihtiyacı da takım olmayı başarmasıdır. Başarının en önemli koşulu da budur.

3 yorum:

WarBlood dedi ki...

Fenerbahçe mağlubiyetyi sonucu yaratılan kaos ortamından sonra genel görüş Galatasaray'ın dağılacağı yönündeydi.Aslında bu genel görüş değil de genel bir beklentiydi.Tuhaftır her fb mağlubiyeti sonrası GS bir çıkışa geçmiştir.Bu da onlardan bir olsa gerek.Tabii bunda Rijkaard'ın orta sahayı koşan elemanlardan oluşturmasınında etkisi çok fazla.İyi yolda olduğumuz kesin.Sezon sonu ligi hakettiğimiz yerde bitireceğimize inanıyorum...

SéRhat dedi ki...

Artık takım olarak birbirimize kenetlendik her golden sonra beraberce sevinmemiz çok güzel, sezon başında performansı dibe vuran oyunculardan Kewell şimdi her maçta Galatasaray'ın parlayan yıldızı, Mehmet Topal gecen senelerde gösterdiği performansa yaklaştı, Arda günden güne daha güzel oynuyor Sivas maçından sonra kendini toparladı, artık tek kişilik kahramanlıklar aramıyoruz maç içinde sizinde dediğiniz gibi samimi bir ortaklık içindeyiz..

Adsız dedi ki...

Sistem paslaşmalarını beni benden aldı desem yeridir. Mehmet Topal'ın golünden sonra herkes'in Mehmet'in yanına gidip tek tek tebrik etmesi Galatasaray'ın takım olma yolunda ne kadar yol aldığını görmemize yeter. Galatasaray bu maçta alan doldurma ve alan boşaltma konusunda çok iyiydi. Topu ayağına alan her oyuncu kafasını nereye çevirse pas atabileceği bir arkadaşını gördü maçın en sevindirici yanı benim açımdan budur. Frank Rijkaard'a değinmeden olmaz yakışıyor bu adam bizim kulübeye sizin de dediğiniz gibi artık o eski Frank Rijkaard değil Galatasaray'lı Frank Rijkaard.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails