Bilmem kaç yıllık sinema ve dizi dünyasının nice unutulmaz oyuncuları ve karakterleri olmuştur; kalbimizin ta orta noktasına kadar nüfuz eden. O karakterlerle sadece eğlenmez, hallerinden etkilenmez, hayallere dalmazsınız. Aynı zamanda onların ruhlarında kendinizi bulursunuz. Birçok karakteri unutmak mümkün mü? Ya kendi açımdan?
Ne zaman oyunculuk desem aklıma hep Baba filmi gelir. Marlon Brando, Al Pacino, Robert De Niro’nun muazzam oyunculukları.. Bu filmin her karesi beni acayip etkilemiştir. Özellikle oyunculukları. Marlon Brando’nun “benim arkadaşım olmanı istiyorum” lafı bile dizlerimizi titretmeye yetmekteydi. Keza Clint Eastwood’un oyunculuğu için elimizden şapka çıkarmaktan başka bir şey gelmez.
Öte yandan bir de diziler vardır, bizleri aidiyet duygusu ile kendilerine bağlayan. İzlediğim bir çok dizi vardır. Bir de aralarında çok fazla etkilendiklerim ve karakterlerine özellikle gömüldüklerim. Battlestar Galactica’nın Amiral Adama’sı, SFU’nun Nate Fisher’ı, Babylon 5’ın Kaptan John Sheridan’ı diye bu liste pek uzun olmaksızın ilerler. Ama bir de dizi dünyasında bunların hepsini bastıran bir isim vardır. Adamımdır ve hastası olasım gelmektedir. O da House MD dizisindeki muazzam karakter Gregory House’dan başkası değildir.
Yıllar boyu onca dizi izledim ama bir karakterin bu kadar öne çıktığına fazla şahitlik etmemiştim. Bazı karakterlerin çok öne çıktığı çok dizi vardır muhakkak ama kendi bakış açımca hiçbiri Gregory House kadar tokat atarcasına şiddetli ve baskın olmamıştır. 1959 yılında İngiltere Oxford’da doğan Hugh Laurie’nin canlandırdığı bu karakter bana göre dizi dünyasının en dikkat çekici karakterlerinden biri. Muazzam bir oyunculuk, müthiş replikler, çok iyi diyaloglar, acımasız gibi görünen bir ruh hali, minicik mimikleri ile dahi bizi gülme krizlerine sokan müthiş bir karakter.
Gregory House hakkında neler söylenebilir, normal olmayan şeyler haricinde? Gregory House, birkaç yıl öncesinde sağ ayağından operasyon geçirip bazı bacak kaslarının ölmesi sonucunda bastona muhtaç kalmış, topallayarak yürüyen bir doktordur. Ama kendisine sıradan bir doktor denemez. Belki de dünyanın görebileceği en mükemmel teşhis koyan doktorlarından biridir. Normal değildir adamımız. Kurallara asla uymaz. Önlük giymez. Hastanede spor ayakkabı, spor ceket, cicili bicili renkli tişörtler, ütülenmemiş gömlekler ile çalışır. Herkes ile alay eder. İnanılmaz narsist ve kendini beğenmiştir. Egosu tavanlardadır. Herkese muhakkak laf sokar. Ama herkes kaldırır bu adamın kendini beğenmişliğini. Çünkü hastanenin göz bebeğidir House. Hastanede kimsenin içinden çıkamadığı absürd ve teşhisi aşırı zor tüm hastalıkların üstesinden gelen tek adamdır üç kişilik ekibiyle. Müziği de çok sever. Kaliteli müziklerle kendisinden geçer.
Şimdi normal şartlar altında kendisini bu kadar beğenmiş bir adamın sevilmemesi lazım denebilir. Ama öyle değil. Özünde bu adamın asla kötü olmadığını, aslında yaşadığı bazı şeyler nedeniyle çok mutsuz ve hüzünlü bir adam olduğu gerçeğini kabul etmek gerekiyor. Ayrıca ona göre tüm hastalar muhakkak yalan söyler ve bu yalanlar, hastalıkların önüne geçen en önemli tehlikedir. Hastalıkları teşhis etmek ve insanları iyileştirmek için yapmayacağı şey yoktur. Aslında özünde insanları sevmediği söylenebilir ama onları iyileştirmek için canını dişine takması ironiktir. Sanki onu asıl ilgilendiren insan değil de hastalığın kendisiymiş gibi. Sonuçta bir bilim adamı için deneğin kendisi değil olayın kendisi daha önemlidir. House gibi adamlar mesleklerinde ilginç bir şey ile karşılaştıklarında çikolata ve dondurma görmüş küçük çocuk gibi sevinirler ve ilgi duyarlar. Öte yandan House’un kendisini beğenmiş olmak ile birlikte kendisini sevdiği söylenemez.
Eğer House MD dizisinden Greg House karakterini çıkartsalardı bu dizinin hiçbir güzelliği ve özelliği kalmaz. Tek başına tüm diziyi sürükleyen muazzam bir oyunculuktur, deli bir Clint Eastwood hayranı olan Hugh Laurie’nin müthiş performansı. Nasıl ifade edebilirim ki izlemeyenlere. Tek bir bakışı, tek bir mimiği bile sizi mahvetmeye yetiyor. Müthiş bir karizma ve asalet beraberinde geliyor. Whitesnake’den David Coverdale’in dediği gibi “asilik asalettir.” Haliyle bu karizma ve asalet bir de asilik ile birleşince ortaya kendi şahsına münhasır, aşırı zeki, akıllı, bir yandan manyak mı manyak ve fikir deposu bir adam çıkıyor. Tek bir mimiği nedeniyle deli gibi güldüğümü, krizlere girdiğimi hatırlıyorum. Eğer bir oyuncunun bir saniye bile sürmeyen bir repliğinden gülme krizine giriyorsanız, acayip etkileniyorsanız, bilin ki o karakterle bir bağ kurmuşsundur, ruhuna erişmişsindir ve o karakterden bizlere yansıyan şey ise onu canlandıran oyuncunun dibine kadar bir sanatçı, dev bir sanatçı olmasıdır.
O yüzden, senin hastan olmak için her şeyi yapardım Greg House. İki asi çok iyi anlaşırdık. Aynı CD çalardan yayılan alternative tınılara bırakırdık kendimizi. Hastanedeki odanın zeminine sırt üstü uzanarak ve ayaklarımızı masaya uzatarak…
3 yorum:
peki house ile tanissaydınız (dahi diye saygı duyabilir )ama deli oldugu icin sevebilirmiydiniz insanın kendini çok zorlaması gerek bence çünkü biraz fazla ben-cil deli...
Genel arkadaş kitlem deli ve manyak olduğu için pek zorlanmazdım onunla anlaşmakta. En çok sevdiklerim de o deliler oluyor nede olsa. Aslında House ile bazı ortak noktalarımız var. Tabii onun herkese burun kıvıran hali yok bende o başka. İnsanlara onun davrandığı gibi davranamam. Ama öyle bir insan ile çok eğlenirdim eminim. Onun dilinden konuşmak güzel olurdu. :)
Ortak noktalarımız var derken yanlış anlaşılmasın. Müzikten çok keyif almak, müzik dinlerken ayrı bir dünyaya gitmek, kendi dünyana gömülmek, işyerine rahat kıyafetlerle gitmek, saçla sakalla küpeyle yeri gelince özensiz üst başla çalışmak, bazen asi olmak gibi ortaklıklarımız var House ile. Onun aksine çalıştığım yerde çok sevilirim, ona duyulan nefret yoktur. :)
Çok güzel bir dizi, bu diziye bayılıyorum. Henüz 3.sezonundayım ama gerçekten de her bölümü farklı heyecanla açıyorum. Tv.miz çekmediğinde dolayı yayınlandığı kanaldan izlyemiyorum. İnternet iyi ki varsın!! Yaşasın House??!
Yorum Gönder