Bir yıl öncesi.. Kim mutlu olabilir Galatasaraylılardan daha fazla? Fenerbahçeliler mi? Beşiktaşlılar mı? Belki Barcelonalılar! O derece mutludur Galatasaray ve takipçileri. Neden olmasın ki? Dünya çapında bir hoca getirilmiştir takımın başına. Baros ve Kewell gibi Galatasaray’ın ruhu dediğimiz iki oyuncu zaten kadrosunda. Sonra zamanla Elano, Keita derken “aha, uzay takımı geliyor, Barcelona geliyor” gibi nice çığlıklar atılıyordu.
Mutluluk ve huzur güzel bir şey. İnsan bu duygularla iç içeyken hep güzel şeyler düşünür. Eğer futbolcularından teknik heyetine kadar futbolun akıl yönünün ağır bastığı bir deneyim içine giriyorsanız, daha önceki futbola bakış açınızı evrimleştirme yoluna giderek ona göre yorumlamaya başlıyorsunuz. Geçtiğimiz sezonun başlangıcında öyle değil miydik? Her şey çok güzel, her şey umutla dolu, futbolu irdeleyiş daha bir inceci değil miydi?
Eğer insan mutluysa ve umut doluysa farklı şeyler düşünür. Karamsarlığa düşmez. Aklının derinliklerinde bir “acaba” sorusu yoktur. Olmaz da. Antrenman fotoğraflarından tek bir kareye bakarak muazzam anlamlar ve tahliller çıkarır. Rijkaard’ın bir gülüşünden destan yazar. Futbolcuların antrenmanlardaki şaklabanlıklarından coşkuyu çıkarır. Neeskens’ın bir oyuncunun omzunu tutuşundan futbolun kitabını yeniden yazar. Bu hareketleri normal bir insan yapsa normaldir o. Öyle övülecek bir tarafı yoktur. Ama Rijkaard, Arda, Neeskens, Baros, Kewell yapınca normal olmaz. Üzerine derin bakış açıları döşenmeli ve futbolun görünmeyen tarafından analizlerden demler vurulmalıdır.
Ya sezon başlangıcındaki o futbol? Gelene geçene 4-5-6 atmalar! O maçların oynandığı sırada Arda’nın korner köşesinde elini kaldırması bile bizim için çok değişik bir şeydi. “El kaldırıyor be, basketbol oyun seti gibi be bu, Kewell bile parmak işareti yapıyor” diye seviniyorduk. Farklı bir şeyler vardı. Galatasaray'ın futboluna yeni bir şeyler giriyordu. Pas futboluna odaklı bir oyun dikkati çekiyordu. Bir oyuncunun yeşil zemindeki tek bir hareketi, akıllı bir pozisyon alışı, boşluklara kaçması, Baros’un mızrak başı gibi sağ kanadı yırtıp gollük paslar atması sayısız analizlere sebebiyet veriyordu.
Mutluydu yahu Galatasaraylılar. Umut doluydular. Hatta Rijkaard işe ilk başladığında bir yıl için değil, uzun zamanlar için sabır yeminleri edildi. İsterse 2-3 yıl şampiyon olmasın, ama güzel futbol oynayan ve geleceğe yönelik bir takım yaratılsın, bu bize yeter de artar denildi. Ama o herkesi 4-5-6’layan başlangıç yok mu? Sene içinde yaşanan problemler, saçma sapan hadiseler derken bir anda unutuldu sabır yeminleri. Mutlu ve huzurlu olan Galatasaray taraftarları mutluluk ve huzurlarını unutmaya başladı. Mutlu ve huzurlu olan bir insan olaylara nasıl ki pozitif ve farklı bakarsa, bu olumlu hisler uzaklaştığında negatifliğe yelken açacaktır. Öyle oldu da. Kaptanına bile demediğini bırakmadı bu mutsuzluk. En büyük rakibine gol atması için 30-35 dakika zamana sahipken, bu futbolcular ordusunu hücuma geçirecek ruh hali bile yoktu mutsuz taraftarlarda. Ancak Leo Franco’ya yuh çekip futbolcuları bitirmekle meşguldü mutsuzluk denen dürtü.
Ya peki şimdi?
Galatasaraylı ne kadar mutlu ve huzurlu? Ne kadar umutlu? Galatasaray’ın olduğu yerde her zaman bir umut vardır diyeceksiniz. Doğrudur. Ama Galatasaray ismini oluşturan bireyler eğer bu umudu sağlayabilecek doğru adımları atamamışlarsa ve atamıyorlarsa veyahut atamayacaklarsa? Galatasaraylıların rahat olması için bir sebep gösterebilirler mi, geçen sezon başı başlangıcında olduğu gibi?
Herkesin sevgilisi Kewell’ın adam gibi veda edemeden gidecek olması, Rijkaard’a dair bir çok çetrefilli mevzuatın medya yoluyla şişirilmesi, sabır yeminini güzel futbol ve geleceğin takımı için etmişken göz göre göre bir yılın çöpe gitmesi, takımın yine bayağı değişecek olması ve bunun yine birkaç yıllık sabır süresi gerektirmesi, yönetim içinde dönen dolaplar, sorunlu tüzük değişimi hamleleri, açıklanan 5 milyon TL’lık transfer bütçesi ve şu ana kadar açıklanan oyuncuların kalitesi derken peki?
Kimler şampiyonluk bekliyor önümüzdeki sezon için, bizlere son zamanlarda sunulan bu Galatasaray'dan? Kimler geçen sezon o duyumsadığı derin mutluluk ve geleceğe dair büyük umut dalgalarını yayıyor?
Bu taraftar Kewell’a duyumsadığı sevgiyi, onun güzel yüzüne bakarken aldığı mutluluğu artık kime bakarken yaşayacak? Belki Baros, belki Neill.. Ama Kewell etkisini alabilmek? Bilinmez..
Şu ana kadar kadroya katılan oyunculara baktığımızda kaç tanesi ilk 11’in değişmezi olabilecek oyunculardır? Hala ilk 11’in değişmezi olması gereken 4-5 oyuncuya ihtiyaç duyarken. Transfer bütçesi de 5 Milyon TL iken. Elinizdeki bazı değerleri elden çıkartmanız gerektiği duyurtulmuşken.. Tek umut belki de başarıya aç, kuvvetli, sağlam, mücadeleci ve oturtulması düşünülen sisteme uygun oyuncuların kadroya katılması ihtimalidir. Onlar dahil edilse bile şu zaman kaybı yok mu? Önümüzdeki yıldan ne kadar emin olunabilecek?
İsteriz ki isimlerden bağımsız olarak, kadroda hiç yıldız olmasa bile takır takır takım oyunu oynayan bir Galatasaray olsun. TT Arena’nın çimlerine ayak basan kadro stadyumu dolduran elli küsur bin seyirciye güzel hazlar yaşatsın. Ama şu yaşanan sorunlar silsilesi yok mu? Galatasaraylı taraftarların mutluluk ve huzur hissini yüreğinden alan. İleriye yönelik olarak güzel şeyler hissetmesi gerektiğinden emin olamayan. Ve yahut sene sonunda Rijkaard gidecekse bunca temaşa, harcama, devrim kelamları niyedir ki diye sorduran.
Bir oturmamışlık hali.. Bir dağınıklık ve sistemsizlik hali. Yönetimin bile kendi içinde yaşadığı sorunlar ortadayken futbolu yönetecek aynı zatların futbolu nasıl yönetecekleri sorusunu beraberinde getiren garip bir ruh hali.
Geçen sezon başında çok mutlu ve huzurlu olan Galatasaraylılar.. Şimdi ise ufka kısılmış, hüzünlü gözlerle bakan Galatasaraylılar..
Siz ne tarafındasınız bu ufkun?
9 yorum:
Umutsuzluğun temel nedeni yönetimden kaynaklanıyor. Yaptıkları ve yapamadıkları. Üç yıl içinde kendiyaptıkları her şeyi yine kendi elleriyle yıktılar. Taraftarın genel anlamda umutsuzluğu bu yüzdendir. Yoksa, canları sağolsun şampiyon olmasınlar ama doğru düzgün hamleler yapsınlar. Ya da yaptıkları işlerin arkasında dursunlar. Bu kadar popülist bir Galatasaray yönetimi görmedim ben.
Aynı şeyleri düşünüyoruz Ozan. Bu durum gerçekten çok can sıkıcı. Dediğin gibi bir yapı kurmaya çalışıyorsun. Bu yapıyı kurmaya çalışırken o kadar oyuncu yolluyorsun, alıyorsun, bir ton harcama yapıyorsun ve sonra bunu sil baştan yapıyorsun. Sonra da fazla para harcayamayız diyorsun. Eğer bir atılım yapıyorsanız bunu sistemli ve bilerek yapacaksınız, popülist bir şekilde değil.
Belli ki her sezon başı bu sefer akıllandılar galiba diyoruz ama bir türlü emin olamıyoruz.
'Şimdi ise ufka kısılmış, hüzünlü gözlerle bakan Galatasaraylılar..'
Buraya ne yazsam yukarda anlattığınla çakışacak..Özeti vermişşin son cümlede..Çok güzel bi yazı olmuş..
Geçen sene Gökhan Zan bu sene Serdar Özkan yönetimde zeka seviyeleri kendilerine eşit futbolcuları seviyor orası kesin şu transferlere göre. Bu kadar aptallık olmaz. Her türlü başarısızlığı hakediyoruz.
@BoyTalker;
Güzel düşüncen için çok teşekkür ederim. Birçoğumuzun ruh hali maalesef böyle. İstediğimiz müthiş transferler, o biçim yıldızlar değil aslında. Sadece yolunda giden düzgün bir yapı. Umarım umudumuz geri gelir.
@Adsız;
Parasız kalıp bir köşeye sıkıştığın zaman kuyruğunu sıkıştırmış kediler gibi ucuz yahniye atlama politikasına girince böyle oluyor zannedersem. Asıl mesele buna kimin karar verdiği. Teknik heyet "he" dedi mi, yoksa yönetim kendisi mi "he" diyor. Sorun burada bence.
@Atilla Çelik ;
'İstediğimiz müthiş transferler, o biçim yıldızlar değil aslında. Sadece yolunda giden düzgün bir yapı.'
Şimdi kim diyebilir yürekten oynuyoruz diye,mağlupken kim canını dişine katıyor ? Göremiyorum.Klişe artık 'yürekten oynayan oyuncu' lafı.Arda'nın ilk yarıdaki ruh hali lazım takıma,çabalayan Kewell lazım,parçalayan Baros,inatçı Keita lazım.Bunlarlada anca 3. olabiliyoruz.Dediğin gibi istediğimiz müthiş transfer değil,düzgün oyuncular..Umarım dediğin gibi oyuncular alırız 5 milyon tl'ye..
@Atilla ÇElik ;
'İstediğimiz müthiş transferler, o biçim yıldızlar değil aslında. Sadece yolunda giden düzgün bir yapı.'
Şimdi kim yürekten oynuyor,yenilgiyi kabullenmeyip oyunu bırakmıyor?Ilk yarıda Arda vardı öyle yapan takımı ayakta tutan ama gitti.Kewell var elinden geleni yapan,takımı kurtaran,top oynatan yönetim yollar onuda 'sakat-yaşlı' diye.Zanetti,puyol,drogba(32),scholes;bunları niye yollamıyor diğer takımlar bunlarda kewell'la yaşıt!Daha çok oyuncu gidip gelecek ama m.batdal,serdar özkan,musa ilk 11 oyuncusu değil zaten.Bunlarla girmeyi düşünüyolarsa sezona hiçte ümidim yok.Almasınlar Elano gibi 8milyon euro'ya ama 'düzgün bi yapı' olsun takımda her alanda.
'Umarım umudumuz geri gelir.'
Sezon başlarken ardı ardına gelen isimler ve teknik direktörümüzün mesleki kariyeri çoğumuza 'sabır yemini' ettirmişti. Seve seve beklerdik oturtacağı sistemin tam verimli çalışacağı güne dek. Fakat hesaba katmadığımız veya yıldızların kamaştırdığı gözlerimizin göremediği bazı gerçekler de duruyormuş takımda. Orta saha ve defansımızın kabiliyetsiz elemanları ligin başlamasından kısa bir süre sonra ön plana çıkmaya başladılar ve tabiri caizse takımımızın gazı söndü. Sönebilir, takıldığım nokta bu değil benim, birçok başarısız sezon yaşadım Galatasaray taraftarı olarak.
Beni inciten kapasitesizlikten ziyade takımın hiç ışık vermemesi oldu. Şimdi tüm taraftarın tek bir ağızdan eleştirdiği ruhsuzluk bir anda peydah oldu ve her şey karardı. Beni inciten, takım kaptanının mahkeme duvarını andıran suratıydı. Beni inciten, atılan gol sonrası gol atan Barış'a koşan tek futbolcunun iki aylık Giovani olmasıydı, beni inciten futbolcuların antremanda yumruklaşmasıydı. Ne yazık ki bu futbolcu grubu benim gördüklerimin içinde en kötüsü. Tüm yıldızlarına rağmen.. Yıldızlara rağmen, çünkü yıldızların sindirildiğini hissettiriyordu bana sahadaki futbol. Takım içindeki yeniçeri yapılanmasından kurtulduğumuzu sanarken lig bittikten sonra duyduklarımız bu yılki başarısızlığın sebebiydi. Bir futbolcu tüm sezon boyunca takımdaki tek yaratıcı orta saha oyuncusuna pas atmadığı için eleştiriliyorsa bir durup düşünmek gerekir, ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Ve bir sezon boyunca elleri havada pas ister vaziyette gezen adam ruhsuzlukla itham edilirse o işte art niyet ararım kendi adıma.
Sayılabilecek bir çok olumsuzluk var bu sezona dair. 10. haftadaki talihsiz olay, Orduspor'la gazozuna oynanan bir maçta kaybedilen Kewell başarısızlığın somut örnekleri olarak gösterilebilir, ama biraz da resmin bütününe bakmak gerekir diye düşünüyorum.
Acısıyla tatlısıyla bir sezonu daha bitirdik. Sezon başı ettiğim sabır yeminim sabittir. Yaşanan bu karanlık sezonun en suçsuz ismi Frank Rijkaard'dır bana göre. O, bir sistem kurmaya çalışırken elinde başı koparılmış tavuk gibi koşan bir Barış Özbek, sadece geriye ve yana pas atabilen bir Mustafa Sarp, zırt pırt sakatlanan iki stoper, aldığı her topu şişiren ve özgüveni bir level yukarı taşıyıp ileriye topla koşu yapan bir Servet Çetin olacağını bilmiyordu. 'E o zaman futbolcuya göre sistem yapsaydı' diyeceksiniz, bu adamın yönteminin bu olmadığını da yönetim biliyordu, getirmeselerdi.
Sezonun son maçının oynandığı hafta evde rahat rahat oturmak pek adetim değil, son iki yıldır bana bunu yaptırıyorlar sağolsunlar. Birçoğumuz kırgınız takıma şu an ama eminim yeni sezon başladığında yine Galatasaray diye bağıracağız. Bunu yapmadan önce bu seneki hatalarımızdan ders alıp yapılan transferlerin bizi kör etmemesine izin vermezsek, gelen adamı binlerce kişi karşılamazsak daha iyi olur diye düşünüyorum.
Ufka kısılmış, hüzünlü gözlerle bakarken kafamda Ömer Üründül sesinden ''korkunç bir şey'' haykırışı yankılanıyor, hüzün dağılıyor. Ne mutlu ki Galatasaray bize bir ömür yetecek mutluluk verdi, varsın iki sezon sallansın.
Sevgili "BoyTalker" ve "burası aslında bana ait"
Biraz geç yanıt vermek zorunda kaldığım için özür dilerim. İşten çıktıktan sonra evde ender zamanlarda internete girdiğim için ancak bu sabah görebildim güzel yorumlarınızı. Bu güzel yorumlarınız için öncelikle çok teşekkür ediyorum. Eminim ki bir çok Galatasaraylı bu yorumlara hayır demeyecektir.
Canımızı acıtan şeyler ortak aslında. Galatasaray en sıradan kadroya sahip olduğu zamanlarda bile bir yönüyle biliniyordu: "Canını dişine takan, ruhu ile oynayan, Galatasaray Ruhu'nun gerekliliklerini yerine getiren, kenetlenen, en parasız durumlarda bile işine başını koyan ve yürekten oynayan.."
İşte geçen yıl bunları görememiştik. Edilen sabır yeminlerinde şamypiyonluk dürtüsü arka plandaydı. Çünkü istenen şey güzel futbol, gelecek için ışık veren bir takım ve bu anlamda umut salgılayan bir yapıydı. Ama biz bunları göremedik. Şampiyon olamadığımız için üzülmedik. Bu yıl bir çok bozuk yapı ile karşı karşıya kaldığımız ve geleceğe dair bir ışık alamadığımız için üzüldük. Bir sene heba oldu. Normalde geçtiğimiz sezon bir test sezonu olarak kullanılabilseydi ve bu yıl geçen yılın uzantısı olsaydı çok daha iyi olurdu. Ama olmadı. Gördük ki, bazı oyuncularla olmuyor. Yerli oyuncularımızın yönetilmek istediği sonucunu da çıkarmalıyız buradan. Oldukça yumuşak huylu görülen ve futbolculara geniş bir demokrasi bırakan Rijkaard'ın yerlilerle anlaşıldığını da düşünmüyorum. Onlar Fatih Terim gazına alışmış insanlar. O gazı alamadıkları sürece motivasyonsuz futbolcular topluluğu yürekten oynamıyor, yanındaki pas atmıyor, yerli-yabancı ayrımı yapıyor ve gol atan oyuncunun yanına koşmuyor.
Neeskens söylenecek her şeyi demişti aslında. Bizde de hata var ama oyuncularda da hata vardı. Çünkü sonuna kadar her şeylerini vermiyorlardı dedi. Bu noktada bazı Sarı Kırmızılılar "ee, peki sizin teknik heyet olarak göreviniz nedir, oyuncuları sizin motive etmeniz gerekmiyor mu, biz mi motive edeceğiz?" sorusunu sorabilir. Bence öyle bir yapı oluştu ki teknik heyet bazı noktalarda çaresiz kaldı. Bu da futbol yönetimde büyük sıkıntılar olduğunu anlatıyor. Skibbe'nin söylediklerini de unutmamak gerekiyor. İki sezon öncesine dair ne söylemişse aynı tas aynı hamam devam etti bazı şeyler.
Artık daha aç futbolcular, kenetlenen futbolcular ve istekli futbolcular.. Dos Santos'un kesinlikle fos olmadığını, yararlı olacağını ve takımın en çok koşan oyuncularından biri olduğundan adım gibi eminim. Takımın kendisi çok mu iyiydi de Dos Santos'un tek başına ortalığı yardırmasını bekliyorlardı anlamıyorum. Dos Santos'un bonservisinin alınmaması yetersizliğinden değildir bana göre. Kesinlikle bonservis bedelinin yüksek olmasından ve parasızlıktandır. Stoch gibi isimlere tabii ki hayır demeyiz. Aslındas böyle oyunculara 5-6 milyon avroyu sayacaksın.
Yorum Gönder