7 Mayıs 2010 Cuma

Stanley Kubrick Öldü Baba!


Serkan diye bir arkadaşım vardı üniversitede. Rizeliydi. Safkan Laz’dı benim gibi. Üniversite dersliğinde dört yıl boyunca yan yana oturmuştuk. Ara sıra bizi evine davet ederdi. Sabahlara kadar film izler ya da oyun oynardık, okuldan fırsat bulduğumuz ve ailesinin olmadığı zamanlarda. Serkan’ın en önemli özelliği ise tam bir sinema fenomeni olmasıydı. İnanılmaz sinema araştırmacılığı ve görsel arşivi vardı. Bilmediği şey yoktu neredeyse. Üst düzey filmlerden noirlere, Uzakdoğu’dan B tipi filmlere kadar kim hangi filmde oynamış, kim yönetmiş, filmin ana özellikleri neydi, ince noktalar nelerdir gibi şeyleri adı gibi bilirdi. Öte yandan ayrı yere koyduğu yönetmenler yok değildi. Serkan için sinema ve bazı yönetmenler onun hayatının en güzel tatlarından biriydi.

Serkan’ın babası ise bildiğimiz babalardan. Serde Karadenizlilik ve Lazlık da var. Eski zamanın insanı. Öyle sinemaydı, yönetmendi, bilmem hobiydi düşünecek, bilecek ve zerre kaale alacak ruh yapısına sahip değildi. Bilindik bazı baba modelleri gibi.

Zaman dayanır 1999 yılına. Mart ayına. 7 Mart 1999’u gösteriyor takvim yaprakları.

Serkan ve babası oturma odasında oturuyorlar. Serkan televizyon izliyor, babası gazete okuyor. TV’de Stanley Kubrick’in öldüğü haberi verilir. Serkan mahvolmuştur bir anda. Gözlerine inanamaz. Stanley Kubrick ismi onun için çok değerliydi ve sinemaya dair tatlı hayatı birden ekşimsi bir tada bürünür. Dayanamaz Serkan haberi duyar duymaz.

Serkan: Nasııııl yaa, nasıııııl?
Babası: Ne oldu oğlum?
Serkan: Stanley Kubrick öldü baba!


Mal mal bakar Serkan’a babası. Kim be o ve bu oğul elin adamına neden bu kadar üzülüyor diye acayip bir şekilde süzerek garipser. Ama yapıştırır akabinde cevabı sakince:

“Allah rahmet eylesin oğlum.”

Ve gazetesine döner, hiçbir şeyi umursamaksızın.

Serkan kal gibi kalır öyle.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails