26 Mart 2010 Cuma

Osuruktan Tayyare


İçi çok sıkılıyordu. Sanki bir şeyler onu çok rahatsız ediyordu. Ruhunun ezildiğini, nefes alıp vermekte zorlandığını ve her nefes alış verişinde titrek bir hal aldığını hissediyordu.

Hava çok sıcaktı. Rutubet de cabası. Pencere sonuna kadar açıktı ama bana mısın demiyordu. Pencereler arası cereyanlar bile serinlemesine sebep olmuyordu. Vıcık vıcık ter içindeydi. Yatakta dönüp durmaktan çarşaf ve yatak kevgire dönmüştü.

İşin yoksa yarın yeni nevresim takımını sermekle uğraş dedi içinden. Tembelin tekiydi. Yatağa çarşaf sermek bile onun için dünyanın en ağır işlerinden biriydi. Yapacak bir şey yoktu. Tüm suç annesindeydi. Ne gereği vardı ki elin Meksikalısıyla evlenmenin. Ama itirazı yoktu. Esmer mesmerdi ama babasıydı yine. Babasına az takılmazdı. Her yüz Meksikalı’nın yarısının adı Gonzales’tir herhalde. Tıpkı babasının isminde olduğu gibi.

Babasıyla az mı şakalaşırdı. Suratını şekilden şekle sokar, büyük şapkasını başına geçirir, dişlerini dişlek hale getirir ve “Merhaba, ben Speedy Gonzales keh keh keh” diye babasına takılırdı aptal aptal. Anlaşılan Meksika kanı onun da kanındaydı. Tembelliği babasından geçmişti.

Zavallı annesi sürekli temizliğe giderdi. Babası ise limon falan satardı ama eli sürekli boş dönerdi. Bir kere bile işbaşında uyumadığı görülmemişti. Kahretsindi ama. Anladık, Meksika sıcak memleket, memleketin güzel hatunları Hollywoodlarda, Bollywoodlarda, o Amerikan senin, bu İngiliz benim kapış kapış giderken ve geriye patatesler kalırken, bu iki faktörle Meksika’da uyumak mümkündür. Ne yani bir Selma Hayek olsa yanı başında, uyuyabilir miydi?


Nıcık nıcık nıcık...

Mümkün mü?

Hem sıcaklar da öyle böyle değil. Affedersin donun komple ıslanıyordu ve çıkarıp sıksan bir bardaklık su çıkıyordu. Suyun kokusu pek iyi değildi ama içecek değildi be canım. Arada koklamak güzel oluyordu. Bazen pis kokular hoşuna gidiyordu.

Kanı bozuktu galiba yahu. Kesin babasından geçti, ne olacak!

Haa ne diyordu, babasının işbaşında uyumasından bahsediyordu. Ne Meksika’daydı, ne de başka bir şey. Kardeşim, burası Kars. Bu soğukta nasıl olur da uyursun. Bu herif kesin manyak. Ben farksızım sanki. Eee kimin oğluyum!

Ulan nasıl be?

Bu Kars nasıl bi memlekettir böyle. Gün içinde hava buz, akşamları kıçı bile terletiyor. Kesin babanın Meksika’dan getirdiği sıcaklıktan kaynaklı. En soğuk kış aylarında bile soba yakmazlardı. Babası çok ateşliydi. Onun evde olması yeterliydi ısınabilmeleri için. Yok kardeşim ya, bu işte ters giden bir şeyler vardı.

Yatakta dönüp durmaya devam ediyordu. Neredeyse ter gölü içinde boğulacaktı. Sıcak çekilir gibi değildi. Resmen bir kabus gibiydi. Ama asıl konu bu değildi. İçi çok sıkılıyordu, neredeyse baygınlık geçirecekti. Bir rahatsızlığı vardı ama bir türlü anlayamıyordu. Sanki bir şeyler eksik gibiydi. Kendisini rahatlatması gerekiyordu ama nasıl?

Bir anda çevresi karardı ve garip silüetler üzerine hücum etmeye başladı. Çığlık atmak istiyor ama atamıyordu. İğrenç bir kabusun ortasına düşmüş gibiydi sanki. Garip sesler ve gülme sesleri yükselmeye başladı. Korkusu kat be kat artmıştı. Korkusunun artması yanında burnuna dolan pis kokuların yoğunluğu da artmıştı.


Gülme sesleri iğrenç bir hal almıştı ve çevresinde bir şeyler vardı sanki. Bir silüet üzerine doğru eğildi ve pis nefes kokusunu hissetti. Sonra uzaklaştı bir an. İğrenç kahkahalarla haykırmaya başladı silüet:

“Rahatlamaya ihtiyacın vaaaarr, rahatlamaya ihtiyacın var hahahahahah hahahahaha hahahaha”

“Rahatlaaaa, rahatlaaaa, yap şu işi, bitir şu işiiii!”

“Başka türlü kurtulamazsıııınn, kurtulamazsıııınnn!”

Korkusu iyice arttı ve örtünün içine saklandı. Artık daha sıcaktı. Çığlık atmamak için zor tutuyordu kendini. Ama bir işe yaramazdı ki. Zaten çığlık atamıyordu ki!

Titremeye başladı, yatak sallanıyordu titremenin etkisiyle. Gözü, ağzı, burnu ter içindeydi. Sadece o taraflar mı? Tüm bedeni eriyordu sanki.

Birden bir el örtüyü kaldırdı.

“Aaaaahhhhhhhhhhhhhhhhh, hayyııııııııııııııııııııııırrrrrrrrrrrrrr!”



“Ne oldu oğlum, iyi misin, kabus görüyordun herhalde!” dedi annesi.
“Ah, galiba kabus gördüm anne!”

Rahatlamıştı. O nasıl bir kabustu öyle. Yok babası Meksikalıydı da, yok Speedy diye dalga geçerdi de, yok Kars’ta yaşıyorlardı da. Tam bir kabustu.

Ama, dur hele, hala rahatlamamıştı. İçini sıkan şey devam ediyordu. Rüyada gördüğü korkunç silüetin dediği gibi rahatlamaya ihtiyacı vardı.

Ama nasıl?

Ne yapması gerekiyordu?


Eli birden testislerine gitti istem dışı ve kaşımaya başladı. Kıtırt kıtırt diye sesler çıkıyordu. “Ohh beee,” dedi.

İşte buydu.

Olay buydu!

Rahatlık diye buna denirdi.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails