3 Temmuz 2009 Cuma

Quo Vadis?*


*Nereye Gidiyorsun?




Sözde iyi amaçlarla aslında cehennem yolları döşenir
Kavrayışlar yolunu bulunca rüyalar anlam kazanır
Hayat, atılan çelmelerle ilerler
Gözlerini aç, yaşam devam ediyor...


Ağlayışlardı hayatın ilk saniyelerinde karşılayan. Ta ki doktorun popoya vurduğu darbeyle kuvöze yerleştirilinceye kadar. Herkes için aynı başlangıç, aynı ağlayış ve aynı başlangıçtan geçiş. Yol ayrımının başladığı ve herkesin kendi yolunda yürüdüğü an, ne zamandı?

Tüm hayat başlangıcı aynı merkezden başlıyordu. Kuvözden çıkıldığı an, asıl adımların atılmaya başlandığı andı, emeklemeye başlanan an değil. İlk sıcak temas anne kucağından, ilk tadılan ıslaklık anne memesinden, şefkatlerin en büyüğü anne yüreğinden...

Mücadele daha o anda başlıyordu. Büyüme, emekleme, diş çıkarma, anne ya da baba deme, yürüme, okul, sınavlar, sevgi, emek, fedakarlık, kişilik, ruh ve tüm yaşam mücadelesi... Tüm bunların sonucunda kendi yolunda yürümeye başlayacak, sapacağı yönleri kendisi belirleyecek, bazen dış etkenlerle yolundan ayrılıp yanlış sapaklara sapacak, doğru ve yanlış sapaklar yönünde yürüyüp duracaktı.

Açığa çıkan korkuları hisseder
Karanlık geçmiş, içindeki savaşı doğurur
Yıllar gelir, geçer ve görür
İçindeki savaş hala avlayıp duruyor

Bir yalnızlık hikayesi miydi?

İç savaşın barbarca karşılandığı kanlı bir çatışma mıydı?

Emek, fedakarlık ve her türlü zorluğun korkusuzca yansıtılması gerekliliği miydi?

Bekliyor. Düşünüyor. İçinden sövüyor. Yapabilir. Gerçekten yapabilir. Yapabilir mi?

Bazen kendisini hissedemez. Kalbinin ya da beyninin ne istediğini bilemez. Kalbini kaybettiğini düşünür. Tüm her şeyden yorulmuş. Nasıl hissettiğini görebilmesi için gözlerine bakması gerekir. Sadece duymak istediklerini söylerse, nefesini ve yaşadığı zamanı tutması gerekir. Kendisine ait bir krallığa ve nefes alıp vermeye ihtiyacı vardır.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails