29 Nisan 2010 Perşembe

Barca ve Inter’in Düşündürdükleri


Normalde Galatasaray dışında pek futbol yazmam. Galatasaray dışında futbolu yazmak konusunda üşengeç biriyim. Çok yoğun ve zor bir iş hayatım olduğu için zaman ayıramıyorum bu konuya. Hoş! Bir spor blogu iddiam asla olmadığı için ve de zaten bir spor blogu olmadığım için önemli değil. Dünkü Barcelona – Inter maçını izledikten sonra bir şeyler karalamak istedi canım.

Aslında dünkü maç bir çok gözlem yapabileceğimiz ve üzerinde saatlerce düşünebileceğimiz materyaller sundu bize. Spikerinden hocalarına, oyunculardan kişiliklerine kadar. Futbolu yakından takip eden kişileri çevirip güzel futbolu mu yoksa savunma futbolunu mu tercih edeceğini sorarsanız, alacağınız yanıt %99 güzel futbol olacaktır. Peki güzel futbol sadece langırt gibi paslaşmak mıdır? Yoksa sağlı sollu ataklarla rakibi bunaltıp pozisyon üstüne pozisyon yaratmak ve tehlikeli gol pozisyonları yaratmak mıdır? Bence hepsinin toplamıdır güzel futbol. Göze hoş gelen her türlü çekici aksiyon güzel futbolun seksiliğine atıftır. O halde dünkü maçta Barcelona’nın güzel futbolu bir nebze uygulayabildiğini söyleyebiliriz. Çünkü karşısında buna asla izin vermeyen bir Inter vardı.

Paslaşmalara eyvallah.

Oyunu uzun süre 20-25 metreye sığdırmaya da eyvallah.

Ezici top kullanma oranına da eyvallah.

Ama futbolun meyvesi gol ise ve hatta mutlak gol fırsatına sebebiyet veren pozisyonlar ise eyvallah diyemiyoruz. Barca ne kadar pozisyona girebildi ki?

Bu şunu gösteriyor. İstersen dünyanın en iyi hücum oyuncularına sahip ol, her futbolcun sihirbaz olsun; eğer karşında defans uyumunu mükemmel bir şekilde kurgulayan, uygulayan bir takım varsa ve sıfır hata ile oynuyorsa buna karşı yapabileceğiniz pek bir şey yoktur. Inter’in yaptığı işi yapabilmek her babayiğidin harcı değildir. Dile kolay, 90 dakika boyunca inanılmaz konsantrasyona ve demir gibi sinire ihtiyacınız vardır. Kondisyon meselesini hesaba dahi katmıyorum. Bunların üzerine Jose denen bir adamın bu anlamdaki taktik bilgisini boca edince ortaya şaşırmayacağımız bir sonuç çıkıyor.

Buradan ülkemize geliyoruz. Süper ligimize(!) Bilindiği gibi ligimizde savunma kurgusu ön planda olan bir çok takım söz konusu. İyi top oynamak isteyen takımların durumu ortada. Mücadele futbolunu iyi uygulayan takımlara karşı söz konusu pas futbolları pek etkili olamıyor. Galatasaray, Kasımpaşa, Gaziantepspor ligimizin bu anlamdaki öne çıkan takımları. Puan tablosundaki durumları ortada. Ama ülkemiz liginde daha başarılı olabilmeniz için savunma futbolunu asla gözden çıkarmamanız gerekiyor. Tam şu anda, Fenerbahçe ve Bursaspor’un şampiyonluk yolunda olmalarının nedeni de budur. Fenerbahçe’nin ezeli rakiplerini nasıl yendiğini gözlerinizin önüne getirirseniz gerekli cevabı da alırsınız bir nebze. Kontrolsüz futbol bir yere kadar götürüyor sizleri ülkem futbolunda.

Inter’in dünkü maçta oyunu tamamen kendi sahasında kabullenmesi yadırganabilecek bir durum değil. Sonuçta 3-1 avantajının arkasına yaslanmışsınız ve açığınızı yakaladığı an sizi affetmeyecek bir rakiple oynuyorsunuz. Böyle bir rakibi ancak dünkü gibi oynayarak pasifize edebilirdiniz. Mourinho da bunu yaptı. Önemli olan finaldi. Bunu başardı.

Dünkü defans futbolunu uygulayabilmek her babayiğidin harcı değildir ama defansif anlamda kaliteli oyuncuların varlığına da bakar. Ülkemizde 90 dakika boyunca bu kadar konsantre ve uyumlu defans yapabilecek tek bir takım dahi gösteremezsiniz. Hepsini geçtim; Cambiasso’nun defansif kurgudaki zekasına, sezgisine ne desek az. Hücum futbolu derken Messi, Ronaldo, Rooney, Torres gibi isimleri ne kadar övüyorsak Cambiasso da defansif futbolun Messisi, Ronaldosu, Torresi’dir. Dünkü maçta Cambiasso'yu oradan alıp misal bir Mehmet Topal’ı yerleştirseydiniz, tüm taşlar yerinden oynar ve maç muhtemelen Barca lehine sonuçlanırdı.

Türk takımlarının, daha doğrusu Türk oyuncularının genlerinde bir Barca futbolunu oynayabilmek yok maalesef. Çok zor yani. Barca bile bu genleri 20-25 yıl boyunca üstün bir şekilde çalışarak güçlendirdi. Rijkaard ya da Guardiola gibi isimlerin Inter ya da Chelsea futbolunu oynatacak zihinleri de yok. Ancelotti’nin Chelsea, Mourinho’nun Inter, Rijkaard ve Guardiola’nın Barca ile tencere kapak olduğunu kabul etmekte fayda var. Buradan yola çıktığımızda Galatasaray’ın Rijkaard ile ilk yıl itibariyle can çekişmesini normal karşılamakta fayda var. Bu tür zihniyet değişikliği bir anda olabilecek bir şey değil. Chelsea ve Inter söz konusu futbola yıllardır aşinalar. Galatasaray ise sadece geçen yıl Skibbe ile volta atmaya başladı yeni futbol tarzına. Eğer Galatasaray’daki söz konusu isim Rijkaard değil de Mourinho olsaydı, Galatasaray daha başarılı görünürdü an itibariyle. Bunun Rijkaard ile alakası yok tabii ki. Oyuncuların yapısı ve futbol tarzlarıyla alakası var. Rijkaard’ın Galatasaray’da başarıya ulaşabilmesi önemli bir zihin değişimi gerektiriyor. Futbolcu değişimi de bunun içinde. Bir de Mourinho’nun haşin, ateşli ve agresif halini düşününce yerli futbolcularla ne kadar iyi anlaşabileceğini siz düşünün. Malum yerli oyuncularımızın gaz ile ne kadar seviye atladığına şahitlik etmişken! Gaz ile hırslanmaya bünyesini alıştırmış futbol karakterlerinin, oldukça efendi ve sakin olan Rijkaard benliği ile hemen uyumlaşabilmeleri ve gerekli tepkiye uyum sağlayabilmeleri o kadar kolay olmasa gerek. Ama Mourinho ile kendi Terimlerini bulmuş olurlardı.

Barcelona’nın elenmesi uzay futbolu oynadığının üstünü çizmez. Messi’nin etkisizmiş gibi görünmesi üstün bir futbolcu olmadığını göstermez. Inter’in Barcelona’yı elemesi Barcelona’dan daha iyi futbol oynadığını kanıtlamaz. Barcelona hâlâ yerkürenin en iyi takımı. Geçen yılki çizgilerinin biraz gerisinde olsalar da gerçek bu. Bu gerçeği kimse değiştiremez. Messi’nin etkisiz kalması ise Maradona ile kıyasa sokulduğunda onu bir puan arkaya da düşürmez. Bizler, futbolu mantık süzgeci içinde düşünenler, futbola bilimsel anlamda da kafa yoranlar için asıl gerçek bu. Ahı gitmiş vahı kalmış İlker Yasinlerin düşüncesinin ve yorumunun hiçbir önemi yok. O istediği kadar Messi Maradona olamaz desin. Messi Maradona değildir, Maradona da Messi değildir. 20 yıl önce oynanan futbol ile günümüzde oynanan futbolu aynı kefeye koyamazsınız. Günümüzdeki defansif kurguların daha üstün olduğu gerçeğini de es geçemeyiz. İşte Messi böyle bir ortamda mücadelesini vermeye çalışıyor. Inter tarafından 2-3 kişi ile kilit altında tutularak durdurulabiliyor. Kilit altında tutanlar da yerkürenin en iyi savunmacı mensuplarından. Başka türlü durdurulması çok zor.

90 dakika boyunca Xavi’ye Iniesta deyip duran, saçma sapan yorumlar yapan İlker Yasin’e diyecek hiçbir şeyim yok. Yani şu blog dünyasındaki Flying Dutchmanleri, Borgesleri düşündüğümde, futbola bakış açılarına ve zekalarına tanıklık ederken, futbolun İlker Yasinimsi, Serhat Gargamelimsi adamların eline bırakıldığını gördükçe sinirlenmemek için zor tutuyorum kendimi. Zannedersem ülke futbolumuz açısından bu bize müstehâk.

Nihayetinde Mourinho Real Madridlileri en büyük korkusundan kurtardı. Sizce seneye Real Madrid’in başında bu manyak adamı görebilir miyiz? Eğer olur da seneye İspanya'ya yatay geçiş yaparsa ve La Liga’da Barca hegemonyasını ortadan kaldırırsa, seyreyleyin cümbüşü.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails