Bazı gruplar kendi orijinalliklerini yansıtarak ortaya gruba özgü orijinal değerler toplamı çıkar. Bize de gruba büyük bir saygı duymak düşer. Onlar türünün en iyilerindendir ve haklarında tartışmaya girmeye asla gerek olmaz. Eller birleştirilir, başlar öne eğilir ve sonsuz bir güvenle yere bakılır. Carcass onlardandı ve İngiliz mantığının içine tükürmüşlerdi. Arkaya baktıklarında da bir efsane olduklarını görmüşlerdi.
Dünya Heavy Metal piyasasının lokal bazda kendisine has özellikleri vardır. Florida Death Metal, Bay Area Thrash Metal (San Francisco), Swedish Death Metal, İskandinavya Black Metal, Alman Ekolü ve Yapısı, İngiliz Ekolü ve Yapısı, Underground Death Metal - Grindcore Kültürü vb gibi… Türlere tek tek baktığımız zaman şöyle sonuçlar çıkarabiliriz:
Florida Death Metal dendiği zaman acımasız, ödün vermeyen, güçlü bir death metal yapısını algılarız. Genelde en sağlam, sert, teknik ve brutal death metal grupları bu arenadan çıkar. Bay Area alanındaki gruplar 80’li yıllara damgasını vuran, Thrash Metal adı altında bir tarz yaratan, yıllarca dünyayı kasıp kavuran ve protest yönüyle toplumsal yaralara parmak basan alanı temsil ederler. Florida ve Bay Area alanı kesinlikle sağlam müziği hedef alır ve onlar için para-piyasa değil, gerçek ve erdemli fanlar önem kazanır. Milyonlara seslenmektense –az olsun öz olsun- mantığıyla belirli bir kitleye seslenirler. En azından yıllar önce öyleydi.
Swedish Death Metal brutal bir tür olan Death Metal’in has özelliğinden sıyrılarak brutallikten ziyade çok sert olmayan öğelerin melodiyle birleşiminden oluşur. Saf Death Metal’e tezat olarak daha yumuşak melodileri barındırır ve piyasaya daha arzcı görünür. Death Metal’in kendine has gücü, vuruculuğu ve sertliği farklılaşmıştır.
İskandinavya Black Metali hakkında fazla açıklama yapmama gerek yok. Kendine has bir sound, fikirler ve davranışlar bütünü, lokal-iklimsel-dinsel ve geçmişlerine dayalı pagan inanışların etkileri başı çeker. Görüntüsel tema büyük önem kazanır. Çok hızlı ve tekdüze bir müzik yapısını temsil eder. Teknik, melodi, müzikal ahenk hak getire…
Underground death ve grindcore grupları da söz konusu müziğin en ekstrem uçlarını temsil ederler. Kısıtlı fanlara seslenirler. Kanlı kavramlar ve fantastik öğelere yönelirler. Bu öğelerle müziğin eğlence yönünü sergilerler. Bu hallerinden çok memnundurlar ve daha fazlasını istemezler. Onlar için underground kavramı içinde kalmak büyük bir onurdur.
Alman ekolünde her zaman çok sağlam gruplar oluyor ve ortaya müzikal bir güç çıkıyor. Alman ekolü dendiği zaman müziğin sertliğinden taviz vermeyen grupları anlıyoruz. Bir çok metal fanı için Almanya Metal müziğin kalesidir.
İngiliz ekolüne geldiğimiz zaman çok kaliteli gruplarla farklı formattaki grupların bir arada yaşadığını görüyoruz. Farklı formattaki grupların dikkat çeken özelliği piyasaya çok önem vermesi ve asıl önemin parada bitmesidir. Bu türde tam bir tezatlar bütünü vardır. İngiliz ekolünde heavy ve rock türevleri bir çok parçalanmaya maruz kalmış, araya popülist yaklaşımlar girmiş, popüler müzikten de demetler sunulmuştur. Paraya ve piyasaya tapan İngiliz mantığının içinde öyle gruplar vardır ki İngiliz olduklarına inanılamaz: Napalm Death gibi… Bolt Thrower gibi…
Ve de Carcass gibi...
Bu gruplar İngiliz mantığının içine eden ve kendi benliklerini, özünü, samimi duygularını ve ne yaptıklarını tam anlamıyla bilen yönlerini sergilerler.
Yazının girişinde bahsettiğim güven duygusunu Carcass’a karşı her zaman çok derinden hissetmiştim. Paragöz eğilimli İngiliz piyasasının içinde Bolt Thrower gibi kendi kabında yoğrulmuştu. Genelde tanınan bir grup olmasına rağmen underground yapı içinde değerlendirilmişlerdi. Piyasa amaçlı bir grup olmadıkları internet sitelerinde Carcass elemanlarının resimlerini ararken çektiğimiz zorluktan anlaşılıyor. Bunda dağılan bir grup olmalarının etkisi de var tabi ki. Gizliliklerine rağmen dünyada en tanınan ve sevilen gruplardan olması grubun müzikal kalitesine işaret ediyordu. Onların reklamı ortaya koydukları emek, müzikal mantaliteleri ve ustalıklarıydı.
Carcass, müziğinden taviz vermeyen gruplardan biriydi. Uyumlu, ilk dönem grindcore / ikinci dönem teknik death metal filminin perdesinden eşsiz görünüm, senaryo ve oyunculuk gücünü sundular. Yaptıkları müziği diğer grindcore gruplarıyla kıyaslayamazdık. Genelde brutal vokal yapısındaki grindcore’un içinde teknik, derinden gelen ve hırslı çığlık vokaliyle kendi gırtlaklarımızda bir acı duymamıza sebep olurlardı. Bizi de kanser ederlerdi. Kendilerini de… Fi tarihindeki yazıtların derinliklerindeki bir söylenceye göre, vokalist Jeff Walker bir zamanlar kansermiş ama iyileşmiş. Yine vokal yaparsa kanser olma ihtimaline karşılık müzikten kopamamış. Bu muhabbetin doğruluğunu Herodot araştırsın yıllar öncesinden… Gerisi bizi aşar.
Grindcore/death metal temeli içinde virtüözlük gerektiren teknik gitar riffleri ve solo gitarlar bir Carcass imzası olsa gerek. Özellikle gitarist Bill Steer’ın melodik, insan içine işleyen solo gitar partisyonları ayrıca irdelenmeliydi. Carcass yıllar geçtikçe tadı mükemmelleşen bir şarabı andırmıştı. Emekleme dönemlerindeki tek düzelik ve yalın öğelerden sıyrılarak teknik, virtüözlük isteyen ve üstün markalı gitar riffleriyle ustalıklarını ehlileştirmişlerdi. Gitarist Bill Steer’in parmaklarının bu işte parmağı(!) olduğunu düşünmemek mümkün değil. Bill Steer zatının parmaklarını bedeni küçük, bacakları çok uzun bir örümceğin ayaklarına benzetebilirsiniz. Hanidir, normal parmaklara sahip bir Ademoğlu örümcek parmaklarına sahip Bill Steer rifflerine nasıl erişebilecekti?
Saf grind ve sert müzik öğeli albümlerden sonra Carcass inanılmaz bir değişim gösterecekti. Carcass Tarihi’nin en kaliteli şaheseri, bizi de kalpten vuran ismiyle 1994 yılında ekstrem müzik piyasasında bir devrim başlatıyordu : “Heartwork”
Yoğun bir albümdü; gerçek manasıyla tam bir kalp işiydi. Albüm, Carcass üzerinde bir çok olumlu değişimi beraberinde getirmişti. Bu albüme kadar gore konseptlerle dikkati çeken grup, H.R.Gigger’ın yardımıyla albüm kapağına değişimine atıfta bulunuyordu. Grindcore etkisinden uzaklaşıp teknik death metal öğesine kayma görülmüştür. Teknik ve virtüözlük isteyen yeni müzikal oluşum yeni imzalarıydı. Albümdeki parçaların solo gitar partisyonları çok melodiktir. Bu albümle Necroticism’deki çizginin çok ötesine gidilmiş, daha anlaşılır ve teknik yapıyla ustalıklarını göstermişlerdir. Ayrıca grup liriksel düzeyde büyük bir devrimi gerçekleştirerek gore, anatomik ve patolojik liriklerden öğretici ve çok yönlü liriklere kaymıştır. Artık kan dökmeler, otopsiler ve birbirinin kopyası sözler tarihe karışmıştı. Sürekli savaşan dünyayı ve ırkları anlattıkları “Carnal Forge”, teknolojiden bahsettikleri “Death Certificate”, din olgusundan bahsettikleri “Embodiment”, Ademoğlunun hissizliğini ve makineleşmesini anlattıkları “No Love Lost” gibi… Albüm bana göre mükemmeli yakalamıştı. Nazarımca Heavy Metal’in en iyi albümleri listesinde rahatlıkla yer alacak bir çalışmadır.
Carcass’ın son albümü 1996 yılında “Swansong” olmuştur. Albüm çok değişik bir tarzı içermiş ve tür değiştirilmiştir. Gitar riffleri kesik kesik sunulmuş, hız kesilmiş, bateri yavaşlamış ve daha farklı, daha teknik yollara başvurulmuştu. Grubu dinlemeye Swansong ile başlamış olan fanlar eski albümlerdeki Carcass’a iğreti bir gözle bakabilirler. Heavy Metali bütün olarak dinleyen kişiler bu albüme şapka çıkaracaklardır. Teknik anlamda metal dünyasının en kaliteli işlerinden biridir. Hastalıklı gitar riffleriyle “nasıl be?” sorusunu sordurmaktadır.
Dünya Heavy Metal piyasasının lokal bazda kendisine has özellikleri vardır. Florida Death Metal, Bay Area Thrash Metal (San Francisco), Swedish Death Metal, İskandinavya Black Metal, Alman Ekolü ve Yapısı, İngiliz Ekolü ve Yapısı, Underground Death Metal - Grindcore Kültürü vb gibi… Türlere tek tek baktığımız zaman şöyle sonuçlar çıkarabiliriz:
Florida Death Metal dendiği zaman acımasız, ödün vermeyen, güçlü bir death metal yapısını algılarız. Genelde en sağlam, sert, teknik ve brutal death metal grupları bu arenadan çıkar. Bay Area alanındaki gruplar 80’li yıllara damgasını vuran, Thrash Metal adı altında bir tarz yaratan, yıllarca dünyayı kasıp kavuran ve protest yönüyle toplumsal yaralara parmak basan alanı temsil ederler. Florida ve Bay Area alanı kesinlikle sağlam müziği hedef alır ve onlar için para-piyasa değil, gerçek ve erdemli fanlar önem kazanır. Milyonlara seslenmektense –az olsun öz olsun- mantığıyla belirli bir kitleye seslenirler. En azından yıllar önce öyleydi.
Swedish Death Metal brutal bir tür olan Death Metal’in has özelliğinden sıyrılarak brutallikten ziyade çok sert olmayan öğelerin melodiyle birleşiminden oluşur. Saf Death Metal’e tezat olarak daha yumuşak melodileri barındırır ve piyasaya daha arzcı görünür. Death Metal’in kendine has gücü, vuruculuğu ve sertliği farklılaşmıştır.
İskandinavya Black Metali hakkında fazla açıklama yapmama gerek yok. Kendine has bir sound, fikirler ve davranışlar bütünü, lokal-iklimsel-dinsel ve geçmişlerine dayalı pagan inanışların etkileri başı çeker. Görüntüsel tema büyük önem kazanır. Çok hızlı ve tekdüze bir müzik yapısını temsil eder. Teknik, melodi, müzikal ahenk hak getire…
Underground death ve grindcore grupları da söz konusu müziğin en ekstrem uçlarını temsil ederler. Kısıtlı fanlara seslenirler. Kanlı kavramlar ve fantastik öğelere yönelirler. Bu öğelerle müziğin eğlence yönünü sergilerler. Bu hallerinden çok memnundurlar ve daha fazlasını istemezler. Onlar için underground kavramı içinde kalmak büyük bir onurdur.
Alman ekolünde her zaman çok sağlam gruplar oluyor ve ortaya müzikal bir güç çıkıyor. Alman ekolü dendiği zaman müziğin sertliğinden taviz vermeyen grupları anlıyoruz. Bir çok metal fanı için Almanya Metal müziğin kalesidir.
İngiliz ekolüne geldiğimiz zaman çok kaliteli gruplarla farklı formattaki grupların bir arada yaşadığını görüyoruz. Farklı formattaki grupların dikkat çeken özelliği piyasaya çok önem vermesi ve asıl önemin parada bitmesidir. Bu türde tam bir tezatlar bütünü vardır. İngiliz ekolünde heavy ve rock türevleri bir çok parçalanmaya maruz kalmış, araya popülist yaklaşımlar girmiş, popüler müzikten de demetler sunulmuştur. Paraya ve piyasaya tapan İngiliz mantığının içinde öyle gruplar vardır ki İngiliz olduklarına inanılamaz: Napalm Death gibi… Bolt Thrower gibi…
Ve de Carcass gibi...
Bu gruplar İngiliz mantığının içine eden ve kendi benliklerini, özünü, samimi duygularını ve ne yaptıklarını tam anlamıyla bilen yönlerini sergilerler.
Yazının girişinde bahsettiğim güven duygusunu Carcass’a karşı her zaman çok derinden hissetmiştim. Paragöz eğilimli İngiliz piyasasının içinde Bolt Thrower gibi kendi kabında yoğrulmuştu. Genelde tanınan bir grup olmasına rağmen underground yapı içinde değerlendirilmişlerdi. Piyasa amaçlı bir grup olmadıkları internet sitelerinde Carcass elemanlarının resimlerini ararken çektiğimiz zorluktan anlaşılıyor. Bunda dağılan bir grup olmalarının etkisi de var tabi ki. Gizliliklerine rağmen dünyada en tanınan ve sevilen gruplardan olması grubun müzikal kalitesine işaret ediyordu. Onların reklamı ortaya koydukları emek, müzikal mantaliteleri ve ustalıklarıydı.
Carcass, müziğinden taviz vermeyen gruplardan biriydi. Uyumlu, ilk dönem grindcore / ikinci dönem teknik death metal filminin perdesinden eşsiz görünüm, senaryo ve oyunculuk gücünü sundular. Yaptıkları müziği diğer grindcore gruplarıyla kıyaslayamazdık. Genelde brutal vokal yapısındaki grindcore’un içinde teknik, derinden gelen ve hırslı çığlık vokaliyle kendi gırtlaklarımızda bir acı duymamıza sebep olurlardı. Bizi de kanser ederlerdi. Kendilerini de… Fi tarihindeki yazıtların derinliklerindeki bir söylenceye göre, vokalist Jeff Walker bir zamanlar kansermiş ama iyileşmiş. Yine vokal yaparsa kanser olma ihtimaline karşılık müzikten kopamamış. Bu muhabbetin doğruluğunu Herodot araştırsın yıllar öncesinden… Gerisi bizi aşar.
Grindcore/death metal temeli içinde virtüözlük gerektiren teknik gitar riffleri ve solo gitarlar bir Carcass imzası olsa gerek. Özellikle gitarist Bill Steer’ın melodik, insan içine işleyen solo gitar partisyonları ayrıca irdelenmeliydi. Carcass yıllar geçtikçe tadı mükemmelleşen bir şarabı andırmıştı. Emekleme dönemlerindeki tek düzelik ve yalın öğelerden sıyrılarak teknik, virtüözlük isteyen ve üstün markalı gitar riffleriyle ustalıklarını ehlileştirmişlerdi. Gitarist Bill Steer’in parmaklarının bu işte parmağı(!) olduğunu düşünmemek mümkün değil. Bill Steer zatının parmaklarını bedeni küçük, bacakları çok uzun bir örümceğin ayaklarına benzetebilirsiniz. Hanidir, normal parmaklara sahip bir Ademoğlu örümcek parmaklarına sahip Bill Steer rifflerine nasıl erişebilecekti?
Saf grind ve sert müzik öğeli albümlerden sonra Carcass inanılmaz bir değişim gösterecekti. Carcass Tarihi’nin en kaliteli şaheseri, bizi de kalpten vuran ismiyle 1994 yılında ekstrem müzik piyasasında bir devrim başlatıyordu : “Heartwork”
Yoğun bir albümdü; gerçek manasıyla tam bir kalp işiydi. Albüm, Carcass üzerinde bir çok olumlu değişimi beraberinde getirmişti. Bu albüme kadar gore konseptlerle dikkati çeken grup, H.R.Gigger’ın yardımıyla albüm kapağına değişimine atıfta bulunuyordu. Grindcore etkisinden uzaklaşıp teknik death metal öğesine kayma görülmüştür. Teknik ve virtüözlük isteyen yeni müzikal oluşum yeni imzalarıydı. Albümdeki parçaların solo gitar partisyonları çok melodiktir. Bu albümle Necroticism’deki çizginin çok ötesine gidilmiş, daha anlaşılır ve teknik yapıyla ustalıklarını göstermişlerdir. Ayrıca grup liriksel düzeyde büyük bir devrimi gerçekleştirerek gore, anatomik ve patolojik liriklerden öğretici ve çok yönlü liriklere kaymıştır. Artık kan dökmeler, otopsiler ve birbirinin kopyası sözler tarihe karışmıştı. Sürekli savaşan dünyayı ve ırkları anlattıkları “Carnal Forge”, teknolojiden bahsettikleri “Death Certificate”, din olgusundan bahsettikleri “Embodiment”, Ademoğlunun hissizliğini ve makineleşmesini anlattıkları “No Love Lost” gibi… Albüm bana göre mükemmeli yakalamıştı. Nazarımca Heavy Metal’in en iyi albümleri listesinde rahatlıkla yer alacak bir çalışmadır.
Carcass’ın son albümü 1996 yılında “Swansong” olmuştur. Albüm çok değişik bir tarzı içermiş ve tür değiştirilmiştir. Gitar riffleri kesik kesik sunulmuş, hız kesilmiş, bateri yavaşlamış ve daha farklı, daha teknik yollara başvurulmuştu. Grubu dinlemeye Swansong ile başlamış olan fanlar eski albümlerdeki Carcass’a iğreti bir gözle bakabilirler. Heavy Metali bütün olarak dinleyen kişiler bu albüme şapka çıkaracaklardır. Teknik anlamda metal dünyasının en kaliteli işlerinden biridir. Hastalıklı gitar riffleriyle “nasıl be?” sorusunu sordurmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder