Yıllardır futbolun içindeyim ve Galatasaraylıyım. Ama hiç böyle hareketli bir devre arası transfer dönemi yaşadığımı hatırlamıyorum. Üzüntü ve sevinç bir arada. Üzülsem mi, sevinsem mi onu da bilemediğim bir dönemden geçtim, geçtik, geçtiler. Bir tarafta Jo, Giovani Dos Santos, Lucas Neill gibi üst düzey isimler. Bir tarafta “Kewell ne olacak?” kaygısı, sıkıntı ve üzüntüsü. Kewell ile ilgili bir sıkıntıyı yaşamıyor olsaydık yerküre üzerinde en mutlu taraftar grubu eminim ki Galatasaray taraftar grubu olurdu.
İtiraf etmem gerekirse, bundan iki-üç yıl önce Giovani Dos Santos’u izlerken kıskanırdım. Bir Galatasaraylı olarak ülkemize neden böyle oyuncular getiremediğimizi düşünür, gıpta eder ve özlemle iç çekerdim. Gençti, ufacık, fıçıcık bir şeydi ama çok hoş geliyordu futbolu gözüme. Messi – Ronaldinho kırması gibi bir tat bırakırdı gözlerimde. O zaman bu oyuncunun Galatasaray’a geleceğini söyleselerdi kaba etimle gülerdim. İki yıl önce bunları düşündüğüm bir oyuncunun geleceğini çok önceden öğrenmiş olsak bile, hala içimizde bir sızı vardı. Kewell’ı hiçbir şey ile değişmemekle alakası var bu durumun tabii ki.
Peki bu transfer hamlelerini hangi anlamda değerlendirmeliyiz?
Kadroya katılan oyuncuların kendilerine has yeteneklerini dikkate aldığımızda asıl güdülen amaç nedir?
Galatasaray’da neler değişti ve değişiyor?
Rijkaard aslında neleri amaçlıyor?
Önümüzde bunun gibi nice sorular var. Her birine kendi penceremizden bakarak yanıtlar verebiliriz. Bazı şeyler Rijkaard’ın aklının içinde, bazıları da yönetimin. Ama bu yıl, özellikle ligler tatile girdikten sonra Galatasaray’ı farklı bir vizyona sokan yepyeni bir dönem söz konusu. Rijkaard yarım sezonda nelere ihtiyaç duyduğunu ve duymadığını anlayabilecek yeterlilikte bir isim. Bu adımları bu anlamda düşünmekte fayda var. Rijkaard oturtmak istediği sistemin taşlarını yerli yerine koyabilmek için reçeteyi yazmıştı bile.
Altı özellikle çizilmesi gereken bir durum var. Adnan Polat’ın futbolda söz sahibi olduğu bir dönemde ilk kez bir hocanın ve teknik heyetin istekleri sonuna kadar dikkate alınıyor. Bunda şaşırılacak bir şey yok. Rijkaard gibi bir isimi getirebilmenin en büyük gerekçesi, futbol ile alakalı tüm teknik konuları işinin ehli birine tamamen bırakabilmek ve ona güvenebilmektir. Eğer Rijkaard’ın asıl istekleri dikkate alınmayacak olsaydı, gelmesi için bir sebep olmazdı. Bu vizyonu not olarak kenara kaydetmemiz gerekiyor. Çünkü devre arasında gelen oyuncuların tümüne baktığımızda Rijkaard’ın bariz isteği olduğunu ve isteklerinin gerçekleştirildiğini görüyoruz.
Ya Rijkaard olmasaydı bu isimler gelir miydi?
Jo ve Giovani Dos Santos gibi iki isim bu genç yaşlarında Florya’dan içeri adım atarlar mıydı?
Çok zor. En azından bu iki isimin ülkemize gelmesinin en büyük sebebi tartışmasız Rijkaard’ın varlığıdır. Kariyerli bir hocanın bir takıma ne gibi katkılar verebileceğini saha dışı penceresinden böyle görebiliyoruz.
Opsiyon meselelerine gelince Jo’nun opsiyonu yok. Gio’nun opsiyonlu olup olmadığı konusunda 8 milyon euro değerinde bir opsiyon konulduğundan bahsediliyor. Gio’ya dair yapılan açıklamada sezon sonuna kadar kiralanmıştır ibaresinin yer alması ve opsiyon lafının bahsinin geçmemesi an itibariyle beni bilgisiz kılmaktadır. Haliyle şu an söylediklerim bu oyuncuların opsiyon meselelerinden bağımsız olarak Rijkaard’ın aslında neleri hedeflediğini ve oyun anlayışı bakımından neyin peşinde olduğuna dair görüşlerden muhteviyat içersin.
Muhteviyata girmeden önce yeni transferlerin ana özelliklerine göz atmakta fayda var.
Neill hakkında uzun uzadıya konuşmak gereksiz. Stoper bölgesindeki sıkıntılar, organizasyon bozuklukları ve iki yıldır o bölgede Servet dışında bir tane dahi istikrarlı oyuncunun çıkmaması Neill’in transfer edilme sebebidir tek başına. Neill, bu defansın lideri olacak ve defansif organizasyonun temeli sayılacak. Antep maçında buna dair hareketlerine şahitlik ettik.
Jo’nun en önemli özelliği hızlı ve fuleli adımlara sahip olması, sol ayağının etkili olması ve teknik bir oyuncu olması.
Giovanni de yüksek hızı ve tekniğiyle göz kamaştırıyor.
O halde geri kalan Galatasaray hücum adamlarına göz atalım.
Keita?
Hız, teknik ve akışkanlık demek.
Baros?
Hız, birebir çarpışma, rakip savunmayı delebilmek ve hareketlilik demek.
Caner?
Hız, tempo, enerji demek, her ne kadar dağınıklık, savrukluk gibi mental anlamda bazı sıkıntıları olsa bile.
Şu ana kadar saydığımız tüm oyuncuların ortak özelliği hız noktasında toplanıyor. Ama burada körü körüne hızdan bahsetmiyoruz. Bu hıza futbol aklı, teknik ve yetenek ekliyoruz. Eldeki isimler bu beceriyi bahşediyor.
Kritik iki isim daha var buraya eklenmesi gereken. Elano ve Arda.. Bu iki oyuncunun ortak noktası futbol akılları ve teknik yapıları olsa gerek. Elano fiziki anlamda hızlı bir oyuncu olmasa bile futbol aklı ve pas anlayışı ile hız futboluna hizmet ediyor.Arda ise her ne kadar çok yetenekli ve akıl dolu bir oyuncu olsa bile total futbolun hız konforuna çoğu zamanlarda ayak uydurmayan bir oyun anlayışına sahip. Galatasaray’ın saf 4-3-3 oynayamama nedenlerini eldeki mevcut oyuncuların özelliklerinde aramak gerekiyordu. Arda eğer biraz daha hızlı düşünür ve futbol aklını hızlandırırsa Rijkaard’ın bazı şeyleri aşması çok daha kolay olacak.
Rijkaard’ın aklında olan oyun sistemini sayılara değil futbol anlayışına indirgemek gerekiyor. Total futbolu hangi sayısal verilerle oynadığınız değil, hangi mantık ve anlayış ile oynamak istediğiniz önemlidir. Rijkaard; Jo ve Gio takviyesi, Caner’in ve Elano’nun yükselen formu ve de forvet arkasında supporterlığı çok daha iyi ve hızlı bir şekilde sökecek bir Arda Turan bilinciyle aklındaki şeyleri sahaya daha verimli yansıtabilecektir.
Topu sürekli ayağında tutan, pasör ve yetenekli futbolculara sahip olmanız nedeniyle rahat pas yapabilen, hız denen olguyu sonuna kadar kullanan, rakibine düşünecek zaman bırakmak istemeyen ve bir anda rakip kaleye mızrak gibi darbe indirmek isteyecek bir oyun sistemidir aklıma gelen. Merkezde olacak olan asıl amaç ise HIZ FUTBOLU olacaktır. Bu tarz bir oyunu ancak böyle oyuncularla oynayabilirsiniz. Türkiye liglerinde oynanan oyunun hızlı olmadığını ve daha çok mücadeleye dayandığını düşününce, hızı kusursuz bir şekilde uygulayabilecek bir takımın karşı tarafın mücadele yoğunluğunu nötralize edip şaşkınlığa uğratabileceğini söyleyebiliriz.
Beyin jimnastiği ve muhtemel oyun sistemi öngörüsünü bir kenara bırakırsak ülkemizde herhangi bir takım bu kadar kariyerli isimi bir araya hiç getirebildi mi diye düşünüyorum ve ister istemez içimi bir sevinç kaplıyor. Gerçekten kolay değil böyle bir kadro oluşturmak. Hepsini yan yana yazmak bile soluğunuzu kesmeye yetiyor. Ama ne zaman aklıma Kewell gelse yine canım sıkılıyor.
Kabataslak Turkcell Süper Ligi’nde Galatasaray’ın herhangi bir maça şöyle çıktığını tasavvur ediyorum: En uçta Jo (ya da Baros), sağ kanatta Keita, sol kanatta Giovani Dos Santos, forvet arkası Arda Turan, onun arkasında Elano. Turkcell Süper Ligi’nin kalitesini göz önüne aldığımızda böyle bir kadroyu bu lige hediye eden teknik heyet ve yönetimi öncelikle kutlamak gerekiyor. Bu kadroya ülkemiz standartları dikkate alındığında rüya takımı tabiri uygun görülebilir. Benliğini bulacak ve sistemi oturtacak böyle bir kadronun ülkemizde fırtınalar estirmesini beklesek bile, her bir oyuncunun bir nevi lider özellikli olması, sorumluluk alabilmeleri ve oyunun kaderini değiştirebilme becerilerine sahip olması takım olabilme ruhuna ne kadar uyumlu olacak orasını bilmiyoruz. Orası da Rijkaard’ın halledeceği bir iş. Önemli olan her şeyden önce takım olabilmek. Bu da zaman demektir.
İtiraf etmem gerekirse, bundan iki-üç yıl önce Giovani Dos Santos’u izlerken kıskanırdım. Bir Galatasaraylı olarak ülkemize neden böyle oyuncular getiremediğimizi düşünür, gıpta eder ve özlemle iç çekerdim. Gençti, ufacık, fıçıcık bir şeydi ama çok hoş geliyordu futbolu gözüme. Messi – Ronaldinho kırması gibi bir tat bırakırdı gözlerimde. O zaman bu oyuncunun Galatasaray’a geleceğini söyleselerdi kaba etimle gülerdim. İki yıl önce bunları düşündüğüm bir oyuncunun geleceğini çok önceden öğrenmiş olsak bile, hala içimizde bir sızı vardı. Kewell’ı hiçbir şey ile değişmemekle alakası var bu durumun tabii ki.
Peki bu transfer hamlelerini hangi anlamda değerlendirmeliyiz?
Kadroya katılan oyuncuların kendilerine has yeteneklerini dikkate aldığımızda asıl güdülen amaç nedir?
Galatasaray’da neler değişti ve değişiyor?
Rijkaard aslında neleri amaçlıyor?
Önümüzde bunun gibi nice sorular var. Her birine kendi penceremizden bakarak yanıtlar verebiliriz. Bazı şeyler Rijkaard’ın aklının içinde, bazıları da yönetimin. Ama bu yıl, özellikle ligler tatile girdikten sonra Galatasaray’ı farklı bir vizyona sokan yepyeni bir dönem söz konusu. Rijkaard yarım sezonda nelere ihtiyaç duyduğunu ve duymadığını anlayabilecek yeterlilikte bir isim. Bu adımları bu anlamda düşünmekte fayda var. Rijkaard oturtmak istediği sistemin taşlarını yerli yerine koyabilmek için reçeteyi yazmıştı bile.
Altı özellikle çizilmesi gereken bir durum var. Adnan Polat’ın futbolda söz sahibi olduğu bir dönemde ilk kez bir hocanın ve teknik heyetin istekleri sonuna kadar dikkate alınıyor. Bunda şaşırılacak bir şey yok. Rijkaard gibi bir isimi getirebilmenin en büyük gerekçesi, futbol ile alakalı tüm teknik konuları işinin ehli birine tamamen bırakabilmek ve ona güvenebilmektir. Eğer Rijkaard’ın asıl istekleri dikkate alınmayacak olsaydı, gelmesi için bir sebep olmazdı. Bu vizyonu not olarak kenara kaydetmemiz gerekiyor. Çünkü devre arasında gelen oyuncuların tümüne baktığımızda Rijkaard’ın bariz isteği olduğunu ve isteklerinin gerçekleştirildiğini görüyoruz.
Ya Rijkaard olmasaydı bu isimler gelir miydi?
Jo ve Giovani Dos Santos gibi iki isim bu genç yaşlarında Florya’dan içeri adım atarlar mıydı?
Çok zor. En azından bu iki isimin ülkemize gelmesinin en büyük sebebi tartışmasız Rijkaard’ın varlığıdır. Kariyerli bir hocanın bir takıma ne gibi katkılar verebileceğini saha dışı penceresinden böyle görebiliyoruz.
Opsiyon meselelerine gelince Jo’nun opsiyonu yok. Gio’nun opsiyonlu olup olmadığı konusunda 8 milyon euro değerinde bir opsiyon konulduğundan bahsediliyor. Gio’ya dair yapılan açıklamada sezon sonuna kadar kiralanmıştır ibaresinin yer alması ve opsiyon lafının bahsinin geçmemesi an itibariyle beni bilgisiz kılmaktadır. Haliyle şu an söylediklerim bu oyuncuların opsiyon meselelerinden bağımsız olarak Rijkaard’ın aslında neleri hedeflediğini ve oyun anlayışı bakımından neyin peşinde olduğuna dair görüşlerden muhteviyat içersin.
Muhteviyata girmeden önce yeni transferlerin ana özelliklerine göz atmakta fayda var.
Neill hakkında uzun uzadıya konuşmak gereksiz. Stoper bölgesindeki sıkıntılar, organizasyon bozuklukları ve iki yıldır o bölgede Servet dışında bir tane dahi istikrarlı oyuncunun çıkmaması Neill’in transfer edilme sebebidir tek başına. Neill, bu defansın lideri olacak ve defansif organizasyonun temeli sayılacak. Antep maçında buna dair hareketlerine şahitlik ettik.
Jo’nun en önemli özelliği hızlı ve fuleli adımlara sahip olması, sol ayağının etkili olması ve teknik bir oyuncu olması.
Giovanni de yüksek hızı ve tekniğiyle göz kamaştırıyor.
O halde geri kalan Galatasaray hücum adamlarına göz atalım.
Keita?
Hız, teknik ve akışkanlık demek.
Baros?
Hız, birebir çarpışma, rakip savunmayı delebilmek ve hareketlilik demek.
Caner?
Hız, tempo, enerji demek, her ne kadar dağınıklık, savrukluk gibi mental anlamda bazı sıkıntıları olsa bile.
Şu ana kadar saydığımız tüm oyuncuların ortak özelliği hız noktasında toplanıyor. Ama burada körü körüne hızdan bahsetmiyoruz. Bu hıza futbol aklı, teknik ve yetenek ekliyoruz. Eldeki isimler bu beceriyi bahşediyor.
Kritik iki isim daha var buraya eklenmesi gereken. Elano ve Arda.. Bu iki oyuncunun ortak noktası futbol akılları ve teknik yapıları olsa gerek. Elano fiziki anlamda hızlı bir oyuncu olmasa bile futbol aklı ve pas anlayışı ile hız futboluna hizmet ediyor.Arda ise her ne kadar çok yetenekli ve akıl dolu bir oyuncu olsa bile total futbolun hız konforuna çoğu zamanlarda ayak uydurmayan bir oyun anlayışına sahip. Galatasaray’ın saf 4-3-3 oynayamama nedenlerini eldeki mevcut oyuncuların özelliklerinde aramak gerekiyordu. Arda eğer biraz daha hızlı düşünür ve futbol aklını hızlandırırsa Rijkaard’ın bazı şeyleri aşması çok daha kolay olacak.
Rijkaard’ın aklında olan oyun sistemini sayılara değil futbol anlayışına indirgemek gerekiyor. Total futbolu hangi sayısal verilerle oynadığınız değil, hangi mantık ve anlayış ile oynamak istediğiniz önemlidir. Rijkaard; Jo ve Gio takviyesi, Caner’in ve Elano’nun yükselen formu ve de forvet arkasında supporterlığı çok daha iyi ve hızlı bir şekilde sökecek bir Arda Turan bilinciyle aklındaki şeyleri sahaya daha verimli yansıtabilecektir.
Topu sürekli ayağında tutan, pasör ve yetenekli futbolculara sahip olmanız nedeniyle rahat pas yapabilen, hız denen olguyu sonuna kadar kullanan, rakibine düşünecek zaman bırakmak istemeyen ve bir anda rakip kaleye mızrak gibi darbe indirmek isteyecek bir oyun sistemidir aklıma gelen. Merkezde olacak olan asıl amaç ise HIZ FUTBOLU olacaktır. Bu tarz bir oyunu ancak böyle oyuncularla oynayabilirsiniz. Türkiye liglerinde oynanan oyunun hızlı olmadığını ve daha çok mücadeleye dayandığını düşününce, hızı kusursuz bir şekilde uygulayabilecek bir takımın karşı tarafın mücadele yoğunluğunu nötralize edip şaşkınlığa uğratabileceğini söyleyebiliriz.
Beyin jimnastiği ve muhtemel oyun sistemi öngörüsünü bir kenara bırakırsak ülkemizde herhangi bir takım bu kadar kariyerli isimi bir araya hiç getirebildi mi diye düşünüyorum ve ister istemez içimi bir sevinç kaplıyor. Gerçekten kolay değil böyle bir kadro oluşturmak. Hepsini yan yana yazmak bile soluğunuzu kesmeye yetiyor. Ama ne zaman aklıma Kewell gelse yine canım sıkılıyor.
Kabataslak Turkcell Süper Ligi’nde Galatasaray’ın herhangi bir maça şöyle çıktığını tasavvur ediyorum: En uçta Jo (ya da Baros), sağ kanatta Keita, sol kanatta Giovani Dos Santos, forvet arkası Arda Turan, onun arkasında Elano. Turkcell Süper Ligi’nin kalitesini göz önüne aldığımızda böyle bir kadroyu bu lige hediye eden teknik heyet ve yönetimi öncelikle kutlamak gerekiyor. Bu kadroya ülkemiz standartları dikkate alındığında rüya takımı tabiri uygun görülebilir. Benliğini bulacak ve sistemi oturtacak böyle bir kadronun ülkemizde fırtınalar estirmesini beklesek bile, her bir oyuncunun bir nevi lider özellikli olması, sorumluluk alabilmeleri ve oyunun kaderini değiştirebilme becerilerine sahip olması takım olabilme ruhuna ne kadar uyumlu olacak orasını bilmiyoruz. Orası da Rijkaard’ın halledeceği bir iş. Önemli olan her şeyden önce takım olabilmek. Bu da zaman demektir.
5 yorum:
Merhaba Atilla Bey.. Blogunuzu Melih Abi'yi keşfettiğimden beri takip ediyorum. Gayin-Sin'deki yorumlarınızı dikkatle okuyorum. Gerçekten çok güzel yazıyorsunuz. Benim aklıma takılan bir kaç şey var. Galatasaray hiç olmadığı kadar planlı bir biçimde transferlerini gerçekleştiriyor.( Bence Jo ve Gio'da opsiyon vardır; çünkü Haldun Üstünel sadece 4 aylığına getirmek için 1 aydan beri uğraş vermez.)
Dünya Kupası'ndan sonra oyuncu almak çok zorlaşacağı için bence çok akılla bir transfer politikası güdülüyor. Gio'nun transferini acaba Galatasaray teknik ekibi yeni sezonda Arda Turan'ın satışını öngörerek mi istedi?
Merhaba Ahmet Bey... Yorumlarınız için çok teşekkür ederim.
Opsiyon konusunda benim bilgim Jo'da olmadığı ama Dos Santos'da olduğu yönünde. Dos Santos'un bizzat kendisi söylemiş opsiyonlu olduğunu. Eğer Jo başarılı olursa ve bonservisi alınırsa inanıyorum ki bu transfer politikaları müthiş bir atılım olacak.
Bence Gio transferinin Arda ile bir alakası yok. Arda'nın Aslantepe'ye çıkmadan Galatasaray'dan ayrılacağına inanmıyorum. Hem de kaptanlık pazubandını daha yeni takmışken. Galatasaray sistemini oturdukça forvet - hücum bölgesinde sürekli dönüşümlü oynayacaktır. Yani isimler sürekli yer değiştirecektir ve rotasyona çok açık bir kadro anlayışı hakim olacaktır.
Aklıma şöyle bir plan geliyor. Arda bu gidişle forvet arkası oynayacak, Elano ise Arda'nın gerisinde oyunu geriden kuran adam olacak. Geriye kanatlar kalıyor. Galatasaray sağ kanadını Keita yokken gerçek anlamda kim yedekleyebilir? Barış yeterli olmuyor. Aydın hiç olmuyor. Arda da geçebilir ama Arda daha efektif bir oyuncu haline evrileceği için zora düşmekdikçe onu kanatlarda oynatacağımızı sanmıyorum. Takımın en serbest oyuncusu olacaktır Arda. Keita'nın yeri anlamında Dos Santos o anlamda biçilmiş bir kaftan. Sola bile monte edebilirsiniz, forvet arkasına da. Bence asıl amaç çok zengin ve rotasyonlu bir kadro oluşturmak. Çünkü sakatlıklardan çok canı yandı bu takımın.
Merhaba,
Adnan Polat ilk geldiğinde yedekleri ve as oyuncularıyla birlikte avrupa standartlarında bir takım oluşturacağız gibi açıklamalarda bulunmuştu. Tam açıklamasını hatırlayamıyorum ama bu yönde cümleler sarfetmişti onu iyi hatırlıyorum.
Belki, ilk sezon Kalli, ikinci sezon Skibbe'nin gönderilmesinde hatalıydı ama bu sezon bütün hatalarını örttüğü ve başarılarının üzerine başarı eklediği bir sezon olarak kayda geçiyor tarihte.
Son 2 sezonda gelen isimlere bir bakarmısınız ?
Lincoln, Linderoth, Meira, Kewell, Keita, Baros, Nonda, Jo, Elano, Dos Santos, Neill.. Emre Güngör, Hakan Balta, Mehmet Topal, Barış Özbek gibi maliyeti düşük ama kaliteli Türk oyuncular.. Ve, Lukunkular'dan, Orhan Aklar'dan sonra Dos Santos gibi geleceğin büyük yeteneklerinden biri olacak oyuncuya burun kıvıran Galatasaray taraftarı..
Keza Jo transferinede yanlış, kötü diyenleride gördüm. Şu rahatlığa bakarmısınız ? Galatasaray taraftarının bir kısmında şımarıklık seziyorum. 2 sene önce Fifa'ya olan borcunu zar zor ödeyen takım kimleri getirdi, Türkiye'nin en pahalı takımı oldu.
2 senede beklenti o kadar yükseldiki artık zamanında alamayacağımız adamlara burun kıvırmaya başladık :) Düşünün artık..
Neyse fazla uzatmayayım, Dos Santos transferi konusunda size tamamiyle katılmakla birlikte Dos Santos'un doğru bir transfer olduğunu düşünüyorum. Kewell'ın gidişine üzülüyorum her gs'li gibi ama Kewell konusunda yaşanan gelişmeler zaten sezon sonu ayrılacağını gösterir gibiydi.
Umarım yanılırım Kewell konusunda ama Dos Santos doğru transferdir diyerek bu uzun ve karmaşık yazıyı bitireyim.
Yönetimin alkışlanması gereken yönlerinden biri de fahiş fiyatlar verilmemesiydi. Şimdi arada bazıları çıkmaktadır, nasıl fahiş fiyatlar verilmedi, yok maliyeti bu kadar, şu kadar, bu mudur ucuz transfer gibi söylemler var. Günümüzde 11 milyon euro bedelli Topuz, 8 milyonluk Tabata, 5 Milyonluk Gökhan Ünal gibi değerlere bakınca kimin doğru yolda olduğu ve fahiş fiyat politikası uyguladığı anlaşılır. Bu bile tek başına kıyastır.
Belki inanmazsınız ama an itibariyle Neill, Jo ve Dos Santos'a harcanacak para 2,5 milyon eurodur. Hani Gökhan Ünal'ın yarısı. Bir de isimlere ve futbolcu sayısına bakmak gerek.
İçimden bir ses hala Kewell'a bir şey olmayacak. Nonda ve Leo Franco'nun yerleri sallantıda diyor. Bekleyip göreceğiz.
Yetenekli ve gelecek vaadeden bir yıldız adayı ama Merkez forvet asla oynayamaz yani yine sadece Avrupa'da Nonda'ya kalıyoruz ayırca 2 senedir 10 maç dahi yapmamış bir adamdan bu kadar kısa sürede ne kadar bir verim bekleyebiliriz...
Ve ve en önemlisi Kewell gitmesin:( Lütfen yönetime ulaşalım, hala çok geç değil daddy cool için.. Link aşağıda..
http://www.galatasaray.org/bize_ulasin.php
Yorum Gönder