İzlanda gerçekten çok güzel ve etkileyici bir ülke. Kasvet ve soğuğun bir arada bu kadar güzel durduğu ender ülkelerden. Nehirlerine, dağlarına, havasına göz attığınızda kasvetli ve puslu ortam garip hayaller dünyasına götürür bizi. Aylar boyu sürekli kasvetli ve puslu ortamda yaşamak insanın ruh halini etkiliyor olsa gerek. Bundan dolayıdır ki, İzlandalıların yaptığı işlerde ve gösterdikleri sanatta değişik bir ruh hali ve hastalıklı bir bakış açısı görmek doğaldır. Tıpkı İzlandalı Sigur Ros isimli, ruh hastası güzelliğinde müzik yapan bir grupta görebileceğimiz gibi.
Geçtiğimiz günlerde izlediğim iki İzlanda sineması ilgili ruh hastalığına şahitlik etmeme sebep oldu. Sinemanın çekildiği iklim ve renkler nedeniyle, izlerken, insanı İzlanda’da yaşıyormuş gibi hissettiren, karlarla örtülü doğaya bakarken adeta bizim de kemiklerimizi donduran garip bir havası vardı. Sinemaların anlatım dili, karakterlerin ruh hali, diyaloglar ve sanat yönü tavan yapmış durumdaydı.
Filmlerden biri 2000 yapımı “Englar Alheimsins”. Evrenin Melekleri anlamına geliyor. Diğeri ise 2003 yapımı "Noi Albinoi". İsminden anlaşılacağı gibi Albino Noi. Bu iki film de beni gerçekten etkiledi. Bazı noktalarda çok eğlendirdiler, kahkahalara boğdular, bazen de kasvetin dibine vurdum, o anki görüntüler karşısında üşüdüm, ilgili oyuncuların ruh hastası hallerine şaştım ve ilginç ruh hallerini anlamaya çalıştım.
Englar Alheimsins filminin ana karakteri Pall çok duygusal ve müthiş bir sanatçıdır. Normal konuşması bile her zaman sanatsal ve etkileyicidir. Aşıktır ve harika zamanlar geçirmektedir aşkıyla. Sevgilisinin ondan ayrılmasıyla birlikte Pall için her şey değişir. Benliğini kaybeder, sanrılar görmeye başlar, hayaller görür ve şizofreniye bağlar. Sanrılarında İsa’yı bile görür. Akıl hastanesine yatırılır. Akıl hastanesindeki arkadaşları ondan beter bir durumdadırlar. Bildiğin delilere benzememektedirler ama. Biri saçlarını Hitler gibi tarayan, kendisini Hitler sanan ve bankadan kredi çekerken imzasını Adolf Hitler olarak atan bir deliyken, diğeri elinde gitarla sürekli Beatles şarkıları çalan ama bu şarkıların kendisine ait olduğunu, Beatles’in bu şarkıları kendisinden aldığını ve telepatik yolla onlara gönderdiğini söyleyen bir delidir. Ama bu deliler birbirleriyle konuşurken inanılmaz diyaloglar çevirirler. ‘Bunlar deli mi şimdi?’ demek gelmedi değil içimden. Sonuçta görüyorsunuz ki, aslında deliler ve şizofrenler bu evrenin melekleri…
http://www.imdb.com/title/tt0233651/
Noi Albino’da ise 17 yaşındaki Noi süper zeka bir çocuktur ama okulu, hayatı, insanları umursamamaktadır. Film sürekli buzlu ve soğuk ortamda geçiyor. Bu ortamdan oldukça sıkılan Noi’nin hayattan bir beklentisi yoktur. Ta ki kasabaya yeni gelen bir kızla tanışana ve babaannesi doğum gününde ona bir hediye verene kadar. Kızla bir gece buluşarak hayvan postlarının sergilendiği müzeye gizlice girerler. Gizli odada dünya haritasını bulurlar. Haritanın altındaki düğmeye tıkladığınızda herhangi bir ülke üzerinde ışık yanmaktadır. Noi gözlerini kapar, tıklar ve Hawaii yanar. Babaannesinin verdiği hediye ise resimlere bakabildiğiniz dürbündür. O dürbünde de Hawaii’den müthiş bir görüntü vardır. Noi’nin hayattan beklentisi artık bellidir. Kız arkadaşıyla uzaklara, sıcak diyara, Hawaii’ye kaçmak. Ama gelişen olaylar ve filmin sonları müthiş bir tezat ile örtülü.
http://www.imdb.com/title/tt0351461/
Geçtiğimiz günlerde izlediğim iki İzlanda sineması ilgili ruh hastalığına şahitlik etmeme sebep oldu. Sinemanın çekildiği iklim ve renkler nedeniyle, izlerken, insanı İzlanda’da yaşıyormuş gibi hissettiren, karlarla örtülü doğaya bakarken adeta bizim de kemiklerimizi donduran garip bir havası vardı. Sinemaların anlatım dili, karakterlerin ruh hali, diyaloglar ve sanat yönü tavan yapmış durumdaydı.
Filmlerden biri 2000 yapımı “Englar Alheimsins”. Evrenin Melekleri anlamına geliyor. Diğeri ise 2003 yapımı "Noi Albinoi". İsminden anlaşılacağı gibi Albino Noi. Bu iki film de beni gerçekten etkiledi. Bazı noktalarda çok eğlendirdiler, kahkahalara boğdular, bazen de kasvetin dibine vurdum, o anki görüntüler karşısında üşüdüm, ilgili oyuncuların ruh hastası hallerine şaştım ve ilginç ruh hallerini anlamaya çalıştım.
Englar Alheimsins filminin ana karakteri Pall çok duygusal ve müthiş bir sanatçıdır. Normal konuşması bile her zaman sanatsal ve etkileyicidir. Aşıktır ve harika zamanlar geçirmektedir aşkıyla. Sevgilisinin ondan ayrılmasıyla birlikte Pall için her şey değişir. Benliğini kaybeder, sanrılar görmeye başlar, hayaller görür ve şizofreniye bağlar. Sanrılarında İsa’yı bile görür. Akıl hastanesine yatırılır. Akıl hastanesindeki arkadaşları ondan beter bir durumdadırlar. Bildiğin delilere benzememektedirler ama. Biri saçlarını Hitler gibi tarayan, kendisini Hitler sanan ve bankadan kredi çekerken imzasını Adolf Hitler olarak atan bir deliyken, diğeri elinde gitarla sürekli Beatles şarkıları çalan ama bu şarkıların kendisine ait olduğunu, Beatles’in bu şarkıları kendisinden aldığını ve telepatik yolla onlara gönderdiğini söyleyen bir delidir. Ama bu deliler birbirleriyle konuşurken inanılmaz diyaloglar çevirirler. ‘Bunlar deli mi şimdi?’ demek gelmedi değil içimden. Sonuçta görüyorsunuz ki, aslında deliler ve şizofrenler bu evrenin melekleri…
http://www.imdb.com/title/tt0233651/
Noi Albino’da ise 17 yaşındaki Noi süper zeka bir çocuktur ama okulu, hayatı, insanları umursamamaktadır. Film sürekli buzlu ve soğuk ortamda geçiyor. Bu ortamdan oldukça sıkılan Noi’nin hayattan bir beklentisi yoktur. Ta ki kasabaya yeni gelen bir kızla tanışana ve babaannesi doğum gününde ona bir hediye verene kadar. Kızla bir gece buluşarak hayvan postlarının sergilendiği müzeye gizlice girerler. Gizli odada dünya haritasını bulurlar. Haritanın altındaki düğmeye tıkladığınızda herhangi bir ülke üzerinde ışık yanmaktadır. Noi gözlerini kapar, tıklar ve Hawaii yanar. Babaannesinin verdiği hediye ise resimlere bakabildiğiniz dürbündür. O dürbünde de Hawaii’den müthiş bir görüntü vardır. Noi’nin hayattan beklentisi artık bellidir. Kız arkadaşıyla uzaklara, sıcak diyara, Hawaii’ye kaçmak. Ama gelişen olaylar ve filmin sonları müthiş bir tezat ile örtülü.
http://www.imdb.com/title/tt0351461/
Filmler bittiğinde tek yapabildiğim donuk bir şekilde ekrana bakmak oldu. Müthiş görsellik de cabası…
İnsanoğlu bazı şeyleri sorgulamadan yapamıyor. İklimlerin dahi insanları ne kadar etkilediğini ve kırılganlaştırdığını… Delileştirdiğini ve sanrılara bağladığını… Sanatın dibine vurdurduğunu. Yerküre üzerine damgasını vurmuş en absürd sanatçıların ruh hallerinin arızalı olmasının özel bir nedeni olsa gerek?
İnsanoğlu bazı şeyleri sorgulamadan yapamıyor. İklimlerin dahi insanları ne kadar etkilediğini ve kırılganlaştırdığını… Delileştirdiğini ve sanrılara bağladığını… Sanatın dibine vurdurduğunu. Yerküre üzerine damgasını vurmuş en absürd sanatçıların ruh hallerinin arızalı olmasının özel bir nedeni olsa gerek?
2 yorum:
Sen önerirsin de biz izlemez miyiz beee
Noi'yi izledim de gerçekten o iklimde yaşanmaz.Ne kadar sıkıcı bir hayat yahu.Ben film boyunca ''kesin intihar edecek bu Noi'' dedim.Hawaii fantezisini gerçekleştiremedi ona üzüldüm :(
Yorum Gönder