Eminim ki maç öncesi beklenen futbol ile sahada gördüğümüz futbol tezattı. Rakip Denizlispor ne de olsa hükmen elde ettiği tek galibiyet dışında galibiyet elde edemeyen, düşmemeye oynayan, Lucas Neill, Jo ve Giovani Dos Santos hamleleri ile devre arası transfer sezonunun açık ara en iyi takımı olan rakibi karşısında hiçbir şey yapamayacaktı. En azından büyük bir kitle böyle düşünüyor olabilirdi. Üstüne herkes Galatasaray’dan oldukça iyi ve şiir dokur gibi bir futbol bekliyordu. Fakat sahadaki görüntü oldukça farklıydı. Galatasaray maçı kazanana kadar öldü öldü dirildi.
Galatasaray’ın oldukça zorlanmasının iç yüzünde bazı nedenler söz konusuydu. Kadroya üst düzey oyuncular dahil edilse bile sakatlıklardan dolayı sahaya çıkan takımda taşlar yerinden oynamıştı bir kere. Son maçlarda sol açıkta gösterdiği üstün performans ile adından söz ettiren Caner, sol bek mevkisine geçmiş, Jo ve Emre Çolak ilk kez ilk 11’de yer bulmuş, Elano tam anlamıyla defansif orta saha bölgesinde konumlanmış ve Arda da forvet arkasında (oraya Emre Çolak monte edildiği için) değil sol açıkta yer bulmuştu. İlgili diziliş haliyle takım ahenginde soruna yol açmıştı. Galatasaray’ın bilindik bazı işleri yerine getiremediği ve sistemi işletemediğini söylemekte fayda var. Normal şartlarda sürekli pas futbolunu icra eden, kanatlardan her ikisini birden olmasa bile muhakkak bir tanesini patlayıcı bir şekilde kullanan Galatasaray bu maçta bu bilindik görevlerini pek yerine getiremedi. Maç sonunda Galatasaray 300 civarı isabetli pas yüzdesi tutturmuştu ki bu normalde oynadığı diğer maçlara oranla düşük bir değerdi. Bu durum bile Galatasaray’ın pas futbolu konusunda sıkıntı yaşadığını gösterdi. Solda Caner ya da sağda Sabri-Keita ile alışılagelen patlayıcı kanat bindirmelerinin olmaması altı çizilmesi gereken bir ayrıntıydı. Denizlispor’un rakibinin ceza sahasına 25, Galatasaray’ın ise 23 orta yapması Galatasaray’ın hem kanatları tam anlamıyla kullanamadığını ifade ediyor, hem de akışkanlık sorunu yaşadığını kanıtlıyor gibiydi.
Denizlispor bugün oynadığı futbol, sergilediği mücadele, orta sahada gösterdiği direnç ile yerinin takımı olmadığını gösterdi gün itibariyle. Orta sahada Braga’nın mücadelesi ve Galatasaray’ı düşürdüğü haller görülmeye değerdi. Bu maç aynı zamanda Galatasaray’ın akışkan pas futbolunu sağlamada hangi durumlarda çok zorluk yaşayabileceğini gösterdi. Eğer rakip çok dirençli, sert, agresif ve hızlı oynarsa... Denizlispor agresif ve sert futbolu ile ciddi bir uyarı verdi rakibine.
Elano hafta içi böbrek taşından dolayı fiziksel anlamda biraz zarar görmüş gibiydi. Sahada olduğu süre içerisinde fazla görülmese bile adrese teslim ters toplarla takımı aniden atağa çıkarmasını bildi. Galatasaray’ın bulduğu ilk gol öncesinde stoper bölgesinden aniden çıkardığı pasın golle sonuçlanmasına tanıklık ettik. Jo ise sahada kaldığı 70 dakika boyunca takım için çok önemli bir oyuncu olacağının garantisini verdi. Birebir mücadelelerde, hava toplarında ayakta kalmakla birlikte, topu ayağına aldığında ve geniş alan bulduğunda çok tehlikeli bir oyuncu olduğunun sinyallerini verdi. Dos Santos oyuna girer girmez takıma bir anda hareketlilik getirmekle kalmadı, ikinci golü getiren pas adamlarından biri olarak pay sahibi oldu.
Jo’nun dışarı alınıp Emre Güngör’ün monte edilmesi belki bazı Galatasaraylı taraftarları şaşırtmıştır. Jo o dakikaya kadar takımı adına gayet iyi işler yapıyor, sürekli ayakta kalıyordu. Ama Jo’nun oyundan alınma sebebi oyununun iyi ya da kötü olması değildi. Avrupa Ligi’nde oynayamayacağı için Rijkaard Giovanni’yi forvet bölgesinde görmek istedi. Galatasaray’ın lig maçını oynarken aynı zamanda Avrupa Ligi’nde nasıl oynayabileceği üzerine şimdiden deneye başladığını söylemekte fayda var. Ama şu açıkça belli oldu ki, Giovanni özellikleri itibariyle santrfor bölgesinin sağ, sol ya da hemen arkasında kullanılması gereken bir oyuncu. Yapısı itibariyle iyi top taşıyan, çalım atan, takımı sürükleyen ve atağa çıkaran kalibreye sahip. Onu kalabalık defans arasına santrfor olarak yerleştirdiğiniz zaman bilindik özelliklerini nötralize etmiş oluyorsunuz. Ancak ikinci forvet gibi oynayabilir.
Bu maçta dikkatimi çeken bazı anekdotlar oldu. Onları özellikle paylaşmak gerekiyor. Emre Çolak ilk kez bir lig maçında ilk 11’de forma şansı buldu. Şansını değerlendirdi mi diye sorarsak eğer, tecrübesizliği ve deneyimsizliği bariz bir şekilde sırıttı maalesef. İyi niyetli olsa da bütünsel anlamda takım oyununa pek katkıda bulunamadı. Galatasaray’ın en zayıf karnıydı bana göre. Galatasaray onun yer aldığı dakikalarda ileride baskı kuramadı, hücum zenginliği sağlayamadı ve takımın ileride çoğalamamasına neden oldu. İlk gol öncesinde Barış’a verdiği pas bu gerçeği değiştirmez. Emre’nin çalışmaya devam etmesi gerekiyor.
Caner ise bugün bir kez daha gösterdi ki onun yeri kesinlikle sol bek değil. Caner geriye atıldığı sürece takımının savunma dengesini de bozan bir oyuncu. Geride oynadığında hem onun ileride sağlayacağı patlayıcı özelliklerden mahrum kalıyorsunuz, hem de bugünkü maçta olduğu gibi defansın ahengini bozarak pozisyonlar verebiliyorsunuz.
Barış’ı ise diğer maçlara oranla daha iyi buldum. Keza Mustafa Sarp da öyle. Sarı Kırmızılılar adına direnç devreleri gibiydiler. Barış elinden geldiğince kanadını çalıştırmak istedi, koştu, mücadele etti. Arda’nın bir pozisyonda Giovani’yi görememesi mental anlamda halletmesi gereken bir sorun. Arda sağ kanata yakın bir noktada topu ayağına aldığında Giovani sol ceza alanı çizgisi civarında bomboştu. Arda topu ayağına alır almaz onu görebilseydi Galatasaray bir anda farkı ikiye çıkarabilecek ve rahatlayabilecekti. Diğer olumlu nokta ise son dakikalarda Galatasaray’ın paniklememesi ve mümkün mertebe ayağa pas yapmasıydı.
Bugünkü maçın Galatasaray açısından çok önemli bir yönüne tanıklık ettim. Bu bence elde edilen galibiyetten çok daha önemliydi. Fersahlarca hem de.. Galatasaray’da inanılmaz bir arkadaşlık ortamı var. Yeni transferler Lucas Neill, Joao Alves ve Giovani Dos Santos sanki uzun yıllardır takımın içindeymiş gibi rahattılar ve kabul görmüşlerdi arkadaşlarınca. Bu üç oyuncunun Galatasaray için oldukça istekli olmaları ve takımdaşlık suyunun özünden mutlu bir şekilde içmeleri ileride Galatasaray’a çok şey kazandıracak. Jo ve Sarı Kırmızılı taraftarlar arasında şimdiden bir bağ kurulmuş. Jo taraftardan sevgi aldığı müddetçe kafası rahat olacak gibi görünüyor. Bu arkadaşlık ve kenetlenme ileride takım için çok hayati bir önem kazanacak. Zaten Galatasaray’ı diğer takımlardan ayıran en önemli özelliklerinden biri Türk’ü ve yabancısıyla bir kenetlenme içine girdiği zaman zorlukları aşabilmesidir.
Leo Franco için ise özel bir paragraf açmakta fayda var. Taraftarlar nezdinde hala yer edebilmiş değil. Taraftarlara güven verebilmiş değil. Tabii bunun iç yüzünde yatan bazı nedenler var. Birincisi taraftar onun sahadaki halinden endişeleniyor, güven duymuyor. İkincisi ise sanki hala takımın bir parçası olamamış ve arkadaşlık şerbetinden içememiş gibi görünüyor. Diğer yabancı oyuncularla kıyasladığımızda ayrık ve sinerjisiz bir ruh hali gösteriyor. Bugünkü maçta hem yediği gol, hem de Youla’nın kafasına nişanladığı topla bu güven iyice düşecektir diye düşünüyorum. (Bkz. Gaziantep maçında Lucas Neill’in kafasını nişanlaması.) Eğer böyle devam ederse seneye yabancılar hanesinde boşaltılacak kontenjanlardan biri olabilir.
Galatasaray’da sakatlar ve eksikler döndüğü zaman sistemin daha iyi işletileceğini öngörebiliyoruz. Bu takımın bir an önce Keita ve Sabri’ye özellikle ihtiyacı var. Giovani de takımın önemli parçalarından biri olacak. Oyuna girer girmez takıma kattığı hareketlilik gözlerden kaçmamıştır. Ama hangi bölgede oynayacağı konusunda Rijkaard gerçekten zorlanacak. Sağ kanat her daim Keita’nın olacaktır. Sol kanat ise Caner ve Giovanni arasında yön değiştirecek gibi. Ama her şeye rağmen Galatasaray’ın hücum anlamında arada zorlansa da takım savunması anlamında belli bir direnç kazandığını görmek mümkün. Bu durum aklıma şöyle bir görüntü getiriyor. Barca futbolu değil de Sacchi’li Milan futbolu..