24 Ocak 2010 Pazar

Galatasaray: 1 – Gaziantepspor: 0 – Karda Bile Sisteme Bağlılık


İtiraf etmek gerekirse maç öncesi Ali Sami Yen’i gördüğümde ‘eyvah’ demiştim. Böyle bir zeminde pas futbolunu iyi uygulayan her iki takım hem çok zorlanacak, hem de futbolun güzelliği olan görsel şovdan mahrum kalacaktık. Galatasaray’ın teknik oyunculardan oluşması nedeniyle şahsen Galatasaray’dan iyi bir futbol beklemiyordum. Ama yanılmışım. Hem de bayağı yanılmışım.

Bu tür maçlar sonrası klasik olarak söylenen bir söz vardır. “Böyle bir zeminde oynanan futbol konuşulmaz ve kritik edilmez” diye. Halbuki kıran kırana, oldukça zevkli geçen, doğrusunu söylemek gerekirse baştan aşağıya Galatasaray’ın üstünlüğü, arzusu ve kazanma hırsıyla geçen bir maç oldu. Galatasaray karlı zemine rağmen pas futbolundan, futbol sisteminden zerre ödün vermedi. Bu tür sahaların genel futbol şablonu uzun ve şişirme toplardır. Galatasaray bunu hiç kullanmadı. Maç sonundaki istatistiklere baktığımızda Galatasaray’ın hanesinde inanılmaz bir pas yüzdesi yazıyordu: %87

Bunda şaşırılacak ne var ki denebilir. Cila gibi bir zemin üstünde oynansa tabii ki şaşırılacak bir şey olmaz ama ayakta durmanın bile güç olduğu bir zeminde %87’lik bir pas yüzdesi ile oynamak, bir takımın sistem bazında şartlar ne olursa olsun kendisini disipline ettiğini ve organize olma yolunda önemli atılımlar yaptığını gösterir.

Sarı kırmızılı taraftarlar için özel bir maça şahitlik ettik. Bu maç sadece ikinci yarının ilk maçı olması özelliğini taşımıyordu. Taraftarlar Lucas Neill ve Jo’yu ilk kez izleme şansına sahip olacaklardı. Bu yüzden gözlerim daha çok Neill’e odaklandı. Böyle bir sahada, riske ve hata yapma olanağına her daim açık olan bir ortamda, Neill’ın bu performansını gördükten sonra üzerine fazla bir şey söylemeye gerek yok. Uzun bir zaman sonra “eyvah, defans dağıldı, çok dağınıklar” gibi bir endişem olmadı. Lucas Neill gerek görev anlayışı, basit ve risksiz oyunu, defansı sürekli organize etmesi, kusursuz hamleleri ve pasları, gerekse saha içindeki tavırları, saha dışındaki adamlığı, gülen yüzü, samimiyeti ve kendine güvenli hali ile bu takımın en önemli parçalarından biri olacağını daha ilk maçında kanıtladı. Lucas Neill bu takımın defanstaki lideri olacak. Bana inanılmaz güven verdi. Resmen sıfır hatayla ve eksiksiz tamamladı maçı. Galatasaraylıların içi rahat olsun. Lucas kesinlikle çok yerinde ve kaliteli bir transfer oldu.

Jo hakkında uzun uzadıya bir şey yazabilmek imkansız. 30 dakikalık bir süre aldı. Pek katkısı olmadı ama takım oyununa katkıda bulunacağının ve takımın bir parçası olacağının izlerini yansıttı. Mustafa Sarp’ın gölünde Jo’nun dolaylı olarak varlığının katkısı vardı. Çünkü Antep defansı Jo’ya kalabalık bir önlem almış ama arkada Mustafa Sarp’ı unutmuştu. Jo’nun takıma katkıda bulunma isteği içinde olduğunu ve arzulu olduğunu gördüm.

Galatasaray açısından takdir edilecek nokta, böyle bir sahada hücum futbolunu ısrarla uygulama isteği ve bunda başarılı olmasıydı. Ayakta durmanın zor olduğu bir ortamda rakip kaleye maç boyu 19 şut göndermişseniz, bunu sistemi her koşulda uygulayabilme arzusu ve hırsında aramak lazım.

Caner’in Elano çıktıktan sonra orta sahaya geçinceye kadarki performansı mükemmeldi. Sol kanadı çok iyi çalıştırdı ve bir çok atak onun çabası ile gerçekleşti. Caner her geçen gün üstüne koyan bir performans sergiliyor. Teknik heyeti sezon sonunda bonservisini alma konusunda ikna edecek gibi görünüyor. Caner bu takımın en önemli yapıtaşlarından biri olacak. Ama oyununu disipline etmeye, savrukluğunu giderip daha dengeli oynamaya ihtiyacı var.

Elano’nun kırılgan olarak algılanabilecek futbol anlayışı ve fizik durumuna bakarak böyle bir maçta nasıl bir performans sergileyeceği soru işaretiydi. Ama böyle düşünenleri yanılttığını düşünüyorum. Maç içinde çok klas hareketler yaptı ve sık sık kaleyi yokladı. Çok da iyiydi. Nonda’nın çıkmasını beklerken Elano’nun çıkması eminim futbolseverleri şaşırtmıştır. Ama mevcut şartlar altında Rijkaard doğrusunu yaptı. Rakip zaten bir kişi eksikti, gol gelmemişti ve ilerideki forvet sayısını arttırarak rakibi iyice geriye yaslanmaya zorlamıştı. Elano’nun fiziksel gücü 70. dakikadan sonra düşebilir ve orta sahadaki direnç azalabilirdi. Maç 11’e 11 devam etseydi çıkan oyuncu Elano mu olurdu? Sanmıyorum.

Maçın en heyecanlı dakikaları Ahmet Arı oyundan atıldıktan sonra 34 ve 42. dakikalar arasıydı. Rakibin bir kişi eksilmesiyle Galatasaray atak üstüne atak yaptı ve futbolseverleri pozitif futbol anlamında adrenalinle doldurdu.

Bu maç Galatasaray hakkında bazı ipuçları verdi bize. Tıpkı sezon başlangıcında olduğu gibi. Sezon başlangıcında da Galatasaray sisteme çok sadıktı. Oyun anlayışı disipline ve organize edilmiş, pas futbolunu ısrarla ve sabırla uyguluyordu. Kondisyon anlamında pozitif ışıklar veriyordu. Galatasaray daha organize ve disipline edilmiş olduğunun ışıklarını şimdiden vermiş oldu. En önemli fark ise defansif örgüdeydi. Bir çok maçta savrukluğu ve organizasyon eksikliği ile yürekleri ağızlara getiren defans bölgesi, Lucas Neill’ın bölgeye monte edilmesi ile sağlam bir dönüşüm geçirdi. Kondisyon anlamında hiç sıkıntı yaşanmadı. Ayakta kaldılar.

Rijkaard hakkında burada özel bir anekdot açmak lazım. Şu an herkes Nonda’ya demediğini bırakmıyordur. İlk yarıda önemli pozisyonları kaçırdı. Penaltı pozisyonunda herkes Elano’nun topun başına geçmesini beklerken Nonda’nın geçmesi şaşırtıcıydı. Nonda penaltıyı kaçırmasına rağmen Rijkaard ısrarla onu sahada tuttu. Nonda’nın seyircilerden gelen tepki nedeniyle kendisine olan güveni bayağı zedelenmişti ama hocasının tavrı onun için teskin edici olacaktır. Nonda penaltıyı kaçırmış olabilir ama yuhlamaları hak etmiyor. En azından Sarı Kırmızılı taraftarlar Nonda’ya gerekli saygıyı göstermeliler. Kendi takımlarının oyuncusu sonuçta. Bazılarınız hala Fenerbahçe’ye attığı şampiyonluk gölünü akıllara getiriyordur. Galatasaray’a emek veren hiçbir futbolcu kötü oynasa bile hak etmiyor söz konusu yuhlamaları.

İkinci yarı ile birlikte Galatasaray kanatları daha fazla kullanan, daha organize olan bir takım kimliğini sahada yansıtacak gibi. Sol kanatta Hakan Balta’nın sık sık Caner’e destek olması, ileri çıkması ve Arda’nın da bu bölgeye yanaşması sol tarafı oldukça etkin kıldı. Sağ taraftan o etkinliği fazla göremedik. Hakan Balta’nın bilindik formuna dönüşünün işaretlerini vermesi sevindirici bir durum.

Sonuç itibariyle Galatasaray’ı beğendim. Öyle bir sahada sergilediği hırs dolu futbol takdire değer. Ama bu soğuk havada içimizi ısıtan bir şey varsa o da Lucas Neill’in sahaya ayak bastığı ilk andan itibaren kendisini kanıtlamasıdır. Galatasaray yeni bir savaşçı kazandı.

Hoş geldin Lucas Neill.

Asıl sen sağol..

1 yorum:

Cem Kalay dedi ki...

Merhaba,

Galatasaray bu zorlu koşullara rağmen gösterdiği pozitif oyunla 1-0 kazandı ama maç içinde İbb maçının sendromunuda yaşamadım değil hani.

Skor arttırma konusunda şanssızlık yaşıyoruz.

Nonda'nın kafası transfer dönemi geldiğinden beri karışık. Yuhalanması ise bize yakışmadı. Rijkaard gibi bir usta Nonda'yı kazanmaya çalışırken taraftarlar tarafından biraz destek verilseydi ligin ikinci yarısı öncesi iyi bir moral olurdu onun için. Maç izlerken benimde sövmüşlüğüm vardır ama sağlıklı düşününce Rijkaard'ın doğrusunu, taraftarlarımızın yanlış yaptığı görüşüne net bir şekilde vardım. Tabi kendiminde ekran başında.

Nonda'ya yapılan yuhalamanın İbb maçının etkisinden olduğunu düşünüyorum. Yoksa bu kadar eksiğe rağmen Antep gibi organize bir ekipe karşı bu saha koşullarında kazanmak kolay değil.

10 kişiyken bile iyi direndiler.

Zorda olsa ikinci yarıya üç puanla başlamak iyi oldu. Umarım daha fazla sakat vermeyiz ve önümüzdeki bir ayı en iyi şekilde atlatırız.

İyi çalışmalar, görüşmek üzere..

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails