İlkokul 4 ve 5. sınıfta okul hayatımda ilginç şeyler olmuyor değildi. Bir gün derste konumuz Coğrafya’ydı. Arkadaşlarım öğretmenime tüm ülkelerin başkentlerini bildiğimi söylemişlerdi. Öğretmen de beni sınamak istemişti. Hangi ülkeyi söylediyse şıp diye cevap veriyordum.
“Öğretmenim, bu kadar basit ülkeleri sormayın, daha zorlarını sorun” diyordum. Her seferinde de yanıtlıyordum.
Dayanamamış, “madem öyle söylediğim ülkeleri göster bakalım dünya haritasında” demişti. Sınıfın arka duvarında dünya haritası duruyordu ve oraya geçmiştik. Tüm arkadaşlar heyecanla oraya dönmüşlerdi. Öğretmen ülke adı söylüyor, şıp diye hemen yerini gösteriyordum, soruyordu şıp, mıçıyordu şıp, depik atıyordu şıp, parende atıyordu şıp, nağ çekiyordu şıp, çükerttirim diyordu şıp.
Her seferinde gösteriyordum. Babayı değil tabii!!! Bayağı şaşırmıştı ve “bravo sana” deyip yerime oturtmuştu. Tabii çocukluğun getirdiği bir zihinle aldığımız o bravo, kıçımızı yeterince tavana dikiyordu. Sırf tüm başkentleri biliyorum diye bana başarı belgesini verdiğini söylemişti. Var mı böyle bir şey kardeşim? Bildiğim onca şey çöpe mi gitti yani?
Uzun yazmak konusunda üzerime yoktu. Öğretmen bile biliyordu bu huyumu ve bize grup çalışmaları verirdi. Her gruba bir çalışma verirdi. Bu çalışmalar bütün bir konudan oluşurdu. O konunun en uzun olanlarını hep bana verirdi. İşimiz o çalışmayı çizgili kağıda geçirmek ve sınıfa anlatmaktı. Anlaşılan uzun yazmak mevzusu o zamanlardan ruhumuza girmiş.
“Öğretmenim, bu kadar basit ülkeleri sormayın, daha zorlarını sorun” diyordum. Her seferinde de yanıtlıyordum.
Dayanamamış, “madem öyle söylediğim ülkeleri göster bakalım dünya haritasında” demişti. Sınıfın arka duvarında dünya haritası duruyordu ve oraya geçmiştik. Tüm arkadaşlar heyecanla oraya dönmüşlerdi. Öğretmen ülke adı söylüyor, şıp diye hemen yerini gösteriyordum, soruyordu şıp, mıçıyordu şıp, depik atıyordu şıp, parende atıyordu şıp, nağ çekiyordu şıp, çükerttirim diyordu şıp.
Her seferinde gösteriyordum. Babayı değil tabii!!! Bayağı şaşırmıştı ve “bravo sana” deyip yerime oturtmuştu. Tabii çocukluğun getirdiği bir zihinle aldığımız o bravo, kıçımızı yeterince tavana dikiyordu. Sırf tüm başkentleri biliyorum diye bana başarı belgesini verdiğini söylemişti. Var mı böyle bir şey kardeşim? Bildiğim onca şey çöpe mi gitti yani?
Uzun yazmak konusunda üzerime yoktu. Öğretmen bile biliyordu bu huyumu ve bize grup çalışmaları verirdi. Her gruba bir çalışma verirdi. Bu çalışmalar bütün bir konudan oluşurdu. O konunun en uzun olanlarını hep bana verirdi. İşimiz o çalışmayı çizgili kağıda geçirmek ve sınıfa anlatmaktı. Anlaşılan uzun yazmak mevzusu o zamanlardan ruhumuza girmiş.
Bu dönemlerden hatırladığım en sık başıma gelen şeylerden biri, sürekli koşturan (top, atletizm ne varsa) bir çocuk olmam sebebiyle sürekli bademciklerimin şişmesi ve 2-3 gün boyunca yatarak ateşler içinde yüzmemdi. Değil yemek yemek, su içmek bile ölüm gibi geliyordu. Sürekli periyodik olarak boğazlarım mahvoluyordu ve ateşleniyordum. O kadar fazla iğne yemiştim ki, delik deşik olmuştum.
Her gün peş peşe yapılan 3-4 maç, maçların ardından yenilen rüzgarlar, içilen soğuk sular o zaman için zaten savunmasız olabilecek bünyeyi mahvediyordu. Şu anki ateşli oluşumun etkisi, o zamanın ateşli hastalıklarından geliyor olmasın!!! Bademciklerimi aldırmadığım halde yıllardır hiç boğaz ağrısı çekmemem garip bir olay öte yandan. Anlaşılan terbiyelenmişti bademcikler. Keşke o zamanlar terbiyeli olsalarmış.
Günlerden bir gün balık yemiştim. Yemek sonrası canım limon yemek istemişti. O zamanlar limon yemeye bayılırdım ve sık sık yerdim. Saat bayağı ilerlemişti ve dudaklarım yavaş yavaş şişmeye başlamıştı. İlk önce anlam verememiştim. Şişlik ineceğine aksine her dakika daha da büyüyordu. Annem ve babam da görmüşlerdi durumu. Sonra elime ayna aldım ve dudağımın yeni şeklini görünce şok olmuştum. Üç adet zenci dudağını birleştirseniz böyle bir şey çıkardı herhalde. Birden ağlamaya başlamıştım. Babam hemen giyindi ve gecenin köründe beni özel hastaneye götürmüştü. İnanılmaz bir sağanak yağmur yağıyordu ve o yağmur altında hastaneye yetişmiştik.
Meğer alerji kapmışız. Balık tuzluydu ve yemek sonrası limon yemem ters tepkimeye sebep olmuş, alerji yapmış, dudağımı şişirmişti. Ertesi gün arkadaşlarım az dalga geçmedi benimle. Öpsene bizi diyorlardı. Şimdi size bir geçireceğim, o olacak diyordum ve şımarık bir şekilde kih kih kih diye gülüp duruyorlardı.
Şerefsizler sizi!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder