Futbola basit bir gözle baktığımızda futbol sahasına yayılan bir takımın üç parçaya bölündüğünü söyleriz: Defans, orta saha ve forvet hattı. Bunlara kaleciyi de ekleyebiliriz. Bir futbol takımının istediği oyunu oynayabilmesi ve sistemini sahaya yansıtabilmesi için bu üç bölgenin birbiriyle uyumlu olması gerekir. Bu bölgeler arasında öyle bir esneklik olmalıdır ki akerdeon etkisi yaratabilmelidir. Top defans hattına geldiğinde takımın geri kalan bölgesi buna göre esneklik kazanmalı ve o bölgeye yanaşmalıdır. Ya da top ileri noktaya vardığında tüm takım o bölgeye doğru esneklik kazanmalıdır. Bu aynı zamanda bir futbol takımının futbolu ahenkli ve uyumlu oynaması demektir.
Galatasaray’ın son zamanlarda aslında yapamadığı şey bu. Sezon başında az çok bunu başarabiliyorlardı ama sakatlıklar, eksiklikler, mental ve fiziksel yorgunluk derken bir çok etkenin üst üste gelmesi ile takım uyumuna dair önemli göstergeler zarar görmüştü.
Aslında bu maç Kayserispor gibi dirençli bir takım karşısında Galatasaray’ın ne kadar esnek olabileceğine dair önemli bir deney tahtasıydı. Maçın genel gidişatına baktığımızda ise gördüğümüz en önemli sıkıntılar genelde bu akışkanlığa ilişkin sorunlardı.
Maçın başlangıcına baktığımızda, özellikle ilk on dakikada iki horoz vardı sahada. Birbirlerine horozlanıyorlar, birbirlerini tartıyorlar ama hamle yapmıyorlardı. Tüyleri kabarık şekilde hamle yapmaya çalışıyorlardı. Galatasaray ve Kayserispor arasında yönetici bazlı bazı sıkıntılar olduğu için bir gerginlik bekleniyordu. Bu gerginliği taraftarlarda ve yer yer futbolcularda görebiliyordunuz.
Galatasaray maçın ilk 20 dakikasında çok etkisiz bir görüntü çiziyordu. Hem pas futbolu uygulanamıyor, hem de defans – orta saha – forvet hattı arasında bariz bir uyumsuzluk vardı. Forvet bölgesi ayrı telden, geri hat ayrı telden çalıyordu. Bu dakikalarda Arda – Dos Santos – Keita ve Elano’lu forvet bölgesi ortada hiç görünmedi. Galatasaraylı oyuncular birbirleriyle yakınlaşamamış, kopukluk olmuştu. Hal böyle olunca Galatasaray geride kaleci dahil sadece yedi oyuncusuyla oynuyor gibiydi. Bunun iç yüzünde Kayserispor’un başlangıçta ön bölgede iyi basması ve direnç göstermesi yatıyordu.
Kayserispor da özellikle 10. ve 20. dakikalar arasında çok tehlikeli olmasa da Galatasaray’ın üzerine gelmeye, etkisini göstermeye başlamıştı. Galatasaray ne zamanki ayağa pas oynamaya, forvet hattına iyi top taşımaya ve forvet hattı da oyuna katılmaya başladı; ilk yarı sonuna kadar Kayserispor karşısında gözle görülür bir üstünlük kurmaya başladı. Bu durum ikinci yarı aslında kaldığı yerden de devam etti bir nebze. Bu baskı bir köşe vuruşunda Lucas Neill’in şutunu ve Arda Turan’ın kaçırdığı net gol pozisyonunu getirdi. İkinci yarıda da Elano’nun defans oyuncusundan dönen topu ve Elano’nun Emre Çolak’a aktardığı harika top kaçan gol fırsatlarıydı.
Şu bariz bir görüntü ki Galatasaray ayağa pas yapamadığı ve kanatları çalıştıramadığı sürece büyük sıkıntılar yaşıyor. O maçı kazanması anlık hatalara ve duran toplara kalıyor. Organize bir ataktan söz edemiyorsunuz. Ama Galatasaray adına ilk yarıda dikkat çekici unsur, rakip takım üzerine çok rahat bir şekilde gelmesine ve Galatasaray orta saha bölgesini kolay bir şekilde geçmesine rağmen Galatasaray defans hattının dirençli müdafaasına takılıyor olmasıydı. Uzun zamandır ortalıkta görülmeyen Emre Güngör’ün performansını alkışlamakta fayda var.
Saha zemini başlangıç itibariyle harika görünüyordu. Ama maç başladıktan sonra sahanın çabuk bir şekilde bozulduğuna, ayağı top yapan Galatasaraylı oyuncuların bu sorun karşısında yeteneklerini net olarak gösteremediğini gördük. Özellikle Keita bu anlamda önemli sıkıntılar yaşadı. Galatasaray’ın en önemli hastalıklarından biri olan boştaki adamı çabucak görmemek ve oyunu hızlı bir şekilde açmamak sorunu devam ediyordu. Orta sahadaki oyuncular top ayaklarına gelir gelmez hemen boştaki arkadaşlarına vereceklerine ayaklarında geveliyorlar ve rakibin sahasına yerleşmesine sebebiyet veriyordu. İkinci yarı buna daha az izin vermeleri daha ahenkli bir takım görüntüsü verdi.
Maç golsüz berabere bitmiş olabilir ama Galatasaray’ın kötü oynadığını söyleyemeyiz. Çok iyi oynadığını da. Galatasaray’ın en azından Kayserispor gibi dirençli bir takım karşısında başlangıçta bocalasa da ilerleyen dakikalarda aynı direnci gösterdiğini, hakimiyetini belli ettiğini ve sürekli ayağa pas yaptığını gözlemledik. Santrforsuz oynayan bir takımın pek gol pozisyonuna girememesini anlamakla birlikte Giovani’nin daha form kazanamaması, etkisizliği ve Keita’nın önceki maçlarına oranla etkisiz görülmesini Galatasaray’ın hücum etkinliğini zedeleyen unsurlardı.
Emre Çolak’ın Elano’nun harika pasıyla önüne aldığı topu filelere göndermesi kendisi açısından kırılma noktası olabilirdi. O ve takımı için oldukça şanssız bir andı. Galatasaray’ın Kayserispor gibi dirençli bir takım karşısında 400 küsur isabetli pas yapması ve Kayserispor’un 100 küsurlarda kalması Denizlispor ve Antalyaspor karşısındaki performansının ötesine geçebildiğini kanıtlar.
64. dakikada Kayserispor’dan Hakan Altuntaş’ın çift sarı karttan kırmızı kart görmesinden sonra oyuna renk ve tempo getirdiğini kabul edebiliriz. Galatasaray mevcut imkanları dahilinde elinden geleni yaptı, gerekli pozisyonları da buldu ama sonuca gidemedi. Kaysersipor gibi bir takıma deplasmanda nadir pozisyon vermek ve hatta çok net gol pozisyonu şansını tanımamak dikkate alınmalı. Orta sahada Mehmet Topal’ın ön liberoda, Mustafa Sarp’ın hemen önündeki direnci, varlığı defansı rahatlatan unsurlardandı.
Galatasaray’ın Sabri ve Baros’un dönüşünü, Keita ve Giovani’nin formda hallerini beklemekten başka bir seçeneği yok gibi görünüyor. Santrforsuz oynamak gol noktasında sizi çok zayıflatabilir ama ön bölgeye iyi hakim olup domine ederseniz, kanatları sağlıklı işletirseniz forvet bölgesinde Servet dahi olsa ona dokunmak kalır. Bu maça dair altı çizilmesi gereken en önemli ayrıntılardan biri de bu paragraftır.
Maç 0-0 sonuçlanmış olabilir. Ama oynanan oyun ve atmosferden dolayı bir elektrik aldığımı, heyecanlı gözlerle takip ettiğimi ve bedenime ateş bastığını hatırlıyorum. Serde İstanbul’un Sarı Kırmızı tarafına bağlılık olunca ve tarafımız orayı işaret edince, o armanın olduğu her yerde heyecan duyamadan yapamıyoruz.
Galatasaray’ın son zamanlarda aslında yapamadığı şey bu. Sezon başında az çok bunu başarabiliyorlardı ama sakatlıklar, eksiklikler, mental ve fiziksel yorgunluk derken bir çok etkenin üst üste gelmesi ile takım uyumuna dair önemli göstergeler zarar görmüştü.
Aslında bu maç Kayserispor gibi dirençli bir takım karşısında Galatasaray’ın ne kadar esnek olabileceğine dair önemli bir deney tahtasıydı. Maçın genel gidişatına baktığımızda ise gördüğümüz en önemli sıkıntılar genelde bu akışkanlığa ilişkin sorunlardı.
Maçın başlangıcına baktığımızda, özellikle ilk on dakikada iki horoz vardı sahada. Birbirlerine horozlanıyorlar, birbirlerini tartıyorlar ama hamle yapmıyorlardı. Tüyleri kabarık şekilde hamle yapmaya çalışıyorlardı. Galatasaray ve Kayserispor arasında yönetici bazlı bazı sıkıntılar olduğu için bir gerginlik bekleniyordu. Bu gerginliği taraftarlarda ve yer yer futbolcularda görebiliyordunuz.
Galatasaray maçın ilk 20 dakikasında çok etkisiz bir görüntü çiziyordu. Hem pas futbolu uygulanamıyor, hem de defans – orta saha – forvet hattı arasında bariz bir uyumsuzluk vardı. Forvet bölgesi ayrı telden, geri hat ayrı telden çalıyordu. Bu dakikalarda Arda – Dos Santos – Keita ve Elano’lu forvet bölgesi ortada hiç görünmedi. Galatasaraylı oyuncular birbirleriyle yakınlaşamamış, kopukluk olmuştu. Hal böyle olunca Galatasaray geride kaleci dahil sadece yedi oyuncusuyla oynuyor gibiydi. Bunun iç yüzünde Kayserispor’un başlangıçta ön bölgede iyi basması ve direnç göstermesi yatıyordu.
Kayserispor da özellikle 10. ve 20. dakikalar arasında çok tehlikeli olmasa da Galatasaray’ın üzerine gelmeye, etkisini göstermeye başlamıştı. Galatasaray ne zamanki ayağa pas oynamaya, forvet hattına iyi top taşımaya ve forvet hattı da oyuna katılmaya başladı; ilk yarı sonuna kadar Kayserispor karşısında gözle görülür bir üstünlük kurmaya başladı. Bu durum ikinci yarı aslında kaldığı yerden de devam etti bir nebze. Bu baskı bir köşe vuruşunda Lucas Neill’in şutunu ve Arda Turan’ın kaçırdığı net gol pozisyonunu getirdi. İkinci yarıda da Elano’nun defans oyuncusundan dönen topu ve Elano’nun Emre Çolak’a aktardığı harika top kaçan gol fırsatlarıydı.
Şu bariz bir görüntü ki Galatasaray ayağa pas yapamadığı ve kanatları çalıştıramadığı sürece büyük sıkıntılar yaşıyor. O maçı kazanması anlık hatalara ve duran toplara kalıyor. Organize bir ataktan söz edemiyorsunuz. Ama Galatasaray adına ilk yarıda dikkat çekici unsur, rakip takım üzerine çok rahat bir şekilde gelmesine ve Galatasaray orta saha bölgesini kolay bir şekilde geçmesine rağmen Galatasaray defans hattının dirençli müdafaasına takılıyor olmasıydı. Uzun zamandır ortalıkta görülmeyen Emre Güngör’ün performansını alkışlamakta fayda var.
Saha zemini başlangıç itibariyle harika görünüyordu. Ama maç başladıktan sonra sahanın çabuk bir şekilde bozulduğuna, ayağı top yapan Galatasaraylı oyuncuların bu sorun karşısında yeteneklerini net olarak gösteremediğini gördük. Özellikle Keita bu anlamda önemli sıkıntılar yaşadı. Galatasaray’ın en önemli hastalıklarından biri olan boştaki adamı çabucak görmemek ve oyunu hızlı bir şekilde açmamak sorunu devam ediyordu. Orta sahadaki oyuncular top ayaklarına gelir gelmez hemen boştaki arkadaşlarına vereceklerine ayaklarında geveliyorlar ve rakibin sahasına yerleşmesine sebebiyet veriyordu. İkinci yarı buna daha az izin vermeleri daha ahenkli bir takım görüntüsü verdi.
Maç golsüz berabere bitmiş olabilir ama Galatasaray’ın kötü oynadığını söyleyemeyiz. Çok iyi oynadığını da. Galatasaray’ın en azından Kayserispor gibi dirençli bir takım karşısında başlangıçta bocalasa da ilerleyen dakikalarda aynı direnci gösterdiğini, hakimiyetini belli ettiğini ve sürekli ayağa pas yaptığını gözlemledik. Santrforsuz oynayan bir takımın pek gol pozisyonuna girememesini anlamakla birlikte Giovani’nin daha form kazanamaması, etkisizliği ve Keita’nın önceki maçlarına oranla etkisiz görülmesini Galatasaray’ın hücum etkinliğini zedeleyen unsurlardı.
Emre Çolak’ın Elano’nun harika pasıyla önüne aldığı topu filelere göndermesi kendisi açısından kırılma noktası olabilirdi. O ve takımı için oldukça şanssız bir andı. Galatasaray’ın Kayserispor gibi dirençli bir takım karşısında 400 küsur isabetli pas yapması ve Kayserispor’un 100 küsurlarda kalması Denizlispor ve Antalyaspor karşısındaki performansının ötesine geçebildiğini kanıtlar.
64. dakikada Kayserispor’dan Hakan Altuntaş’ın çift sarı karttan kırmızı kart görmesinden sonra oyuna renk ve tempo getirdiğini kabul edebiliriz. Galatasaray mevcut imkanları dahilinde elinden geleni yaptı, gerekli pozisyonları da buldu ama sonuca gidemedi. Kaysersipor gibi bir takıma deplasmanda nadir pozisyon vermek ve hatta çok net gol pozisyonu şansını tanımamak dikkate alınmalı. Orta sahada Mehmet Topal’ın ön liberoda, Mustafa Sarp’ın hemen önündeki direnci, varlığı defansı rahatlatan unsurlardandı.
Galatasaray’ın Sabri ve Baros’un dönüşünü, Keita ve Giovani’nin formda hallerini beklemekten başka bir seçeneği yok gibi görünüyor. Santrforsuz oynamak gol noktasında sizi çok zayıflatabilir ama ön bölgeye iyi hakim olup domine ederseniz, kanatları sağlıklı işletirseniz forvet bölgesinde Servet dahi olsa ona dokunmak kalır. Bu maça dair altı çizilmesi gereken en önemli ayrıntılardan biri de bu paragraftır.
Maç 0-0 sonuçlanmış olabilir. Ama oynanan oyun ve atmosferden dolayı bir elektrik aldığımı, heyecanlı gözlerle takip ettiğimi ve bedenime ateş bastığını hatırlıyorum. Serde İstanbul’un Sarı Kırmızı tarafına bağlılık olunca ve tarafımız orayı işaret edince, o armanın olduğu her yerde heyecan duyamadan yapamıyoruz.
2 yorum:
öncelikle güzel bir yazı olmuş ve son iki paragraf benim düşüncelerimi de özetliyor özellikle Antalya maçı sonrası.%85 isabetli pas oranına sahip olmamızda maç sonunda gördüğüm bir istatistik idi.tabi 400+ isabetli pas ise çok güzel. ve yine maç sonunda da topla oynama oranının bizim lehimize fazla olması da güzel bir gelişme özellikle son oynanan maçları düşününce.pek tabi rakip 10 kişi kalmıştı ama maç ta 90 dakika idi.nitekim ilk yarının sonuna doğru oynanmaya başlanan pas futbolunun buna etkisi olmadığı reddedemeyiz.
pclionfc,uğur'un, blog'una yazmıştım antalya maçı sonrası emre-neill ikilisini görmeyi beklediğimi.grip olan? servet'in oynamayışı acaba gereksiz ve isabetsiz uzun top oynamasından mı kaynaklandı.bunu bilemeyiz ama emre-neill bence servet-emre ya da servet-neill'den daha iyi gözüktü bu akşam bana.özellikle 15 gol atan bir oyuncuya karşı yapılan savunmayı gözle izleyince.
Topal savunmayı toparlamış gibi geldi bana.Topal2ın top kayıpları ile Antalya maçındaki sarp'ın top kayıplarını düşününce Topal Sarp'tan her olasılıkta daha iyi bir oyuncu.
Maç sırasında dikkatimi çeken bir pozisyon oldu. Topal'ın topu kaybettiği bir an sonrası koşarak hatasını telafi etmeye çalışması fakat Sarp'ın, yanından geçen Topal'la birlikte dahi koşmayıp, bulunduğu yerde yürümesiydi.Sarp'ın koşmayışına 2-3 kez şahit oldum.Ve bence Topal gözle görülür şekilde Sarp'tan daha fazla mücadele etti.Sanırım Rijkaard yorulduğundan dolayı onu çıkardı.M.Topal'a kıyasla Sarp daha hücuma yönelik bir oyuncu.Gol gerekliydi 10 kişi oynayan bir rakibe karşı bunun da etkisi olmalı.
bunun dışında kesinlikle 4-3-3 oynamalı takım.Sezon başından buyana oynadığı üzere.4-4-1-1 kimyayı değiştirmişti.ve keyifsizdi.
Forvetimiz yoktu bu akşam ama maç keyif/heyecan vericiydi.
bir çift sözüm de Barış ve Caner'e...Uzun süreler aldılar.kupa maçlarında da zayıf rakiplere karşı iyi göründüler.Fakat asıl şimdi göstermeleri gerek ne yapabileceklerini.Caner sol bek olarak ısrar edilmeli.Mutlaka kendini geliştirecektir sol bek olarak.Ama aynı şeyi Barış için söyleyemeyeceğim.Son maçlarda çok form düşüklüğü yaşıyor.Orta saha da Sarp'ın yerinde daha iyi oynar diye düşünüyorum ancak gittikçe kötü oynuyor.Sürekli 11 oyuncusu olmadığını düşünüyorum.
Caner/gio caner/arda dan kötü çıktı.Ama arda sol açık oynamalı forvet yerine.bu yüzden caner/arda uyumu zamanla daha iyi olacak düşüncesindeyim.
cem sultan'ın forvet oynaması düşüncesi beni ürkütmüyor.ama sanırız yeterli değil ki rijkaard almadı onu A takıma.bu kupa maçında da denemeyecektir.Kısa zaman kaldı.
Burdan Gs'lılara diyorum ki kupadan elenirsek üzülmeyin.
keita'yı forvet deneyecek Rijkaard bu sefer ama Keita bir kanat oyuncusu ve Arda'nın forvet kalması sanki daha olumlu gibi...
sol açık arda sağda barış ve keita forveti görücez bu hafta antalya maçında ya da sağ açık elano.
topal sarp barış/ayhan.
bir sözümde kaleciye.hiç güven vermiyor bu adam...
Atilla yine ellerine sağlık herkesin eleştiri oklarını acımasızca savurdugu bir zaman böyle yazılara benim çok ihtiyacım oluyor. Teşekkürler bir kez daha.
Dediğin gibi ilk 20 dakika takım pas yapamadı ve bloklar arasında cok fazla mesafe vardı.Orta sahayı tek topla cok rahat geçti Kayserispor.Onlardan özellikle Abdullah gerçekten iyi bir kuması olan bir futbolcu oldugunu belli etti .
Bize gelirsek premier lig de halı gibi sahalarda mücadele etmeye alışık olan yeni aslanlar için kayseri'nin patates tarlası zemini futbol oynamalarını etkiledi.Gio cangele'yi savunucam derken ayakta bile kalamadı ve 3 kere kaydı.
Keita sürekli zeminden şikayet etti ki onun gibi topu ayağına yapıştırıp adam eksilten adam topu tutamadı bile sahada.Neill ve Emre G. cok iyi bir ikili oldular ki 1.92'lik makakula'ya karsı hava toplarında bariz bir üstünlük kurdular.ilk 20 dakikadan sonra ben takımı beğendim pas yapmaya pres yapmaya başladılar.Ayrıca bu takım Baros'la beraber Sabri'yi cok arıyor.Keita ile onun ahengi ne yazıkki Ugur'da yok.Ugur ile keita arasındaki mesafe cok, birbirlerinden uzak oynuyorlar ugur keita'ya kanat bindirmeleri için yardım etmiyor.Yanına gittiği zamanda bir top kaybı sırasında cok rahat rakip Ugur'u geçiyor, yavas kalıyor böyle pozisyonlarda.
Beni asıl endişelendiren Sarp.2.yarı cidden formunda bir düşüş var cok durarak veya bilinçsiz paslar atıyor.Topu aldıktan sonra stop etmesi ve 360 derece kendi eksenini etrafında dönmeyi bırakmalı.Takımın temposunu etkiliyor cünkü.
Yinede bu takımı cok seviyorum özelikle basında kıvırcık oldugu zamandan beri daha albenili mi ne:)
Yorum Gönder