İlkokul 4 ve 5. sınıfları İstabul’da Cevizli İlkokulu’nda, ortaokulu Cevizli Tren İstasyonu’nun biraz ilerisinde, villalarıyla ünlü meşhur Dragos Tepesi’nin eteklerine yakın bir yerde olan General Refet Bele Ortaokulu’nda okumuştum. Şimdi isimi değişmiş olabilir.
Cevizli’de spor konusunda tam bir Action Man modeliydik. Futbol, atletizm, ağaçlara tırmanma konusunda üzerime adam tanımazdım. İlkokul 4 ve 5. sınıfta sabahçıydım. Okuldan dağılır dağılmaz evlerimize gider, yemeğimizi yer, tekrar okula gelirdik.
Okulun sahasında futbol oynamak için.
Ama bizler öyle sıradan topçular değildik!
Süper bir sınıf takımı kurma yolundaydık ve antrenman bile yapıyorduk.
Antrenmanlarımızın en büyük ilham noktasını ise, ironiktir, o sırada yayınlanan Milliyet Çocuk dergisindeki bir çizgi roman ve ona bağlı olarak hemen ardından gelen bazı ipuçlarını, teknik bilgileri veren bir sayfaydı. Karakterin adı Eric Castel’di galiba, tam hatırlamıyorum ama karakterimiz Barca’da oynuyor ve her sayıda ayrı bir hikaye geçiyor başından. Böyle beyaz pipi bir şeydi. En sonunda ayrı bir bölümde, topa nasıl vuracağımızı, nasıl frikik kullanacağımızı, penaltı atacağımızı, topa nasıl sert ve teknik vurabileceğimizi, kavis vereceğimizi şekillerle gösterip anlatırdı.
Cevizli’de spor konusunda tam bir Action Man modeliydik. Futbol, atletizm, ağaçlara tırmanma konusunda üzerime adam tanımazdım. İlkokul 4 ve 5. sınıfta sabahçıydım. Okuldan dağılır dağılmaz evlerimize gider, yemeğimizi yer, tekrar okula gelirdik.
Okulun sahasında futbol oynamak için.
Ama bizler öyle sıradan topçular değildik!
Süper bir sınıf takımı kurma yolundaydık ve antrenman bile yapıyorduk.
Antrenmanlarımızın en büyük ilham noktasını ise, ironiktir, o sırada yayınlanan Milliyet Çocuk dergisindeki bir çizgi roman ve ona bağlı olarak hemen ardından gelen bazı ipuçlarını, teknik bilgileri veren bir sayfaydı. Karakterin adı Eric Castel’di galiba, tam hatırlamıyorum ama karakterimiz Barca’da oynuyor ve her sayıda ayrı bir hikaye geçiyor başından. Böyle beyaz pipi bir şeydi. En sonunda ayrı bir bölümde, topa nasıl vuracağımızı, nasıl frikik kullanacağımızı, penaltı atacağımızı, topa nasıl sert ve teknik vurabileceğimizi, kavis vereceğimizi şekillerle gösterip anlatırdı.
Bir sayısında topa nasıl vurulacağını gösterdiği sayfada efsanevi Alman futbolcu Bernd Schuster’in topa vuruş anı vardı. O pozuna deli gibi hastaydım ve sırf o pozuyla idollerimden olan bir topçuydu. O esnalarda Barca’da oynuyordu. Topa vuruş anındaki pozunu alabilmek için kıçımı yırtardım ama bir türlü onun pozisyonunu alamazdım. Topa vurma anında, bacaklarımın duruşu, vuruş şeklim, duruşum asla onunkine benzemiyordu. Defalarca deniyor ve her seferinde hüsrana uğruyordum. Neredeyse delirecektim. Kafayı yiyordum arkadaşım ya. O yapabiliyor da ben neden yapamıyordum?
Hiçbir zaman da başaramadım zaten.
Sonra öğrendim ki, her topçu kendi tekniğine sahip olabilirdi ve fiziksel özellikleri sebebiyle, topa vuruş anları, top sürüşleri; kendilerine özgü şekilleri ortaya çıkarırdı.
Nereden bilebilirdim ki?
Milliyet Çocuk eşliğinde hem antrenmanlarımızı yapar, hem de onları oynadığımız rakiplere karşı tatbik etmeye çalışırdık.
Bernd Schuster’in o duruşunu beceremedim ya, asıl ben ona yanıyorum..
Hiçbir zaman da başaramadım zaten.
Sonra öğrendim ki, her topçu kendi tekniğine sahip olabilirdi ve fiziksel özellikleri sebebiyle, topa vuruş anları, top sürüşleri; kendilerine özgü şekilleri ortaya çıkarırdı.
Nereden bilebilirdim ki?
Milliyet Çocuk eşliğinde hem antrenmanlarımızı yapar, hem de onları oynadığımız rakiplere karşı tatbik etmeye çalışırdık.
Bernd Schuster’in o duruşunu beceremedim ya, asıl ben ona yanıyorum..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder