Eğer uyumuyorsak, güneşin doğuşu ve yeni bir günün başlangıcı uzun yolculuklarımızın ayrılmaz bir parçasıdır. Zihnimizi dolduran düşünceleri özümseyerek, o yolculuk boyunca ne kadar çok şey düşündüğümüzü ve beynimizin tablolarında çizdiğimiz resimleri fark ederiz. Uyuyup uyuyamadığımızı anlamaya çalışırız.
Hafif bir sarhoşluk ve sersemlik hali…
Biraz da yorgun ve uykulu bakışlar…
Böyle bir anda, camdan dışarı baktığımızda parça parça bulutları görürüz. Sanki yumuşacık bir yastık gibidir. Gökyüzüne uçabilseydik nasıl da rahat uyuyabilirdik o bulutların üzerinde, değil mi?
Cansız bir şekilde durmaktadırlar. Sanki hiç değişmeyecekler ve oradan uzaklaşmayacaklar gibi. Belki uçan balinaya benzeyenleri de vardır.
O bulutun renkleri, tembellik ve uyuma hissi verir mi? Yoksa kendisinde hayatın gizlendiğini mi hissettirir? Belki de doğanın özündeki hayatla bağlantılıdır.
Güzellikle mutluluğun kişiye özgü olduğunu unuturuz çoğu zaman. Zihnimizde onların yerine, hoşlanmış olduğumuz çeşitli simaların, tatmış olduğumuz tüm tatların bir tür ortalamasını koyarız. Böyle oluşturduğumuz bir kalıp vardır.
Bunlar belirsiz ve donuk soyut hayallerden öteye gidemezler.
Neden acaba?
Güzellik ve mutluluk o kadar da basit bir şey değildir. O güne kadar görmüş olduklarımızdan farklıdır. “Yeni bir şey” olma özelliğine sahiptir.
Yeni bir kitap?
Yeni bir eser?
Yeni bir tablo?
Güzel bir eser özeldir.
Tahmin edilemezdir.
Kendinden önceki şaheserlerin toplamından oluşmaz. Geçmişe ait toplamları tamamen özümsemiş olsak bile, yeni eserin özünü bulmaya ne kadar yeterli olabilir?
Yetmez…
Neden?
Çünkü, o yenidir.
Bu haliyle de toplamın, ortalamanın dışındadır.
Bundan yola çıkarak; güzel bir şey, zihnimin o zamanlar için çizdiği kalıplardan farklı olduğundan, hemen, oracıkta, belirli bir mutluluğun hazzını tattırır bana. Bu kendine has bir mutluluktur. Onu paylaşmak ve beraber yaşamakla gerçekleşecek bir mutluluk gibidir.
Tıpkı, onun da, o güzelliğin, farklı kalıplara sahip olması ve kendine has güzelliklere sahip olması gibi…
Zaten diğer şeylere benzemeyenler, bu özelliklerinden dolayı büyülerini arttırmıyorlar mıdır? Ona dair olanlar, haliyle, bulunduğu yerlerin büyüsünü arttırıyor. Hal böyle olunca; tüm yaşananlarla hayat daha güzel geliyor benliklere.
O varlıklardan güzellikleri alıyor olurduk. Güzellikleri anlatıyor olurlardı bizlere. O güzelliklerle büyümenin farkındalığına varılıyor, farklı alanlarda serpildiğimizi hissediyoruz.
Tüm bunlar, beni bilinmeyen ve çok daha ilginç bir dünyaya oyuncu olarak sokuyor. İster başrolde, ister figüran olarak…
Benim bildiğim hayattan başka bir hayatın parçası gibi…
Bildiğim hayattan bir şeritle ayrılmış gibi…
O hayattan her zaman için bir kristal kase dolusu enerji alabilirdik belki de…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder