18 Mart 2010 Perşembe

Aşırılığın Getirdiği Tekdüzelik


Atalarımız “her şeyin aşırısı zararlıdır” diye bir kelam etmişler midir bilmiyorum ama hayatım boyunca en çok kullandığım kelimelerden biridir aşırılık. Sevginin, yemenin, içmenin, bir şeyler kullanmanın aşırısı her zaman zararlıdır. İnsan bedenini bozmakla kalmaz ruhunu da çürütür.

Son zamanlarda aklıma takılan noktalardan biri ilgili aşırılık haliydi. Hem sinemada hem de müzikte. Sinema konusunda abartan benim zannedersem. Müzik konusunda ise sürekli bir şey üretmeye çalışan müzik piyasası.

Sinema alanında geçmişte izlediğim filmler, onlardan aldığım etkilenim, sahnelerin aklımda kalışı ve ayrıntılara hakim olmak açısından çok daha başarılı olduğumu, sinemadan çok daha fazla keyif aldığımı hatırlıyorum. Lise dönemimle birlikte başlamıştı sinemaya olan aşkım. 90’lı yılların başında her hafta Cuma günü sinemaya giderdik arkadaş grubu ile. O esnalarda izlediğim tüm filmlerin her sahnesi aklımda kalır, herhangi bir sahnedeki ayrıntılar zihnime kazınırdı. İzlediğim bir filmi arkadaşıma anlatmak istediğimde ise arkadaşım anlattığım ayrıntılara şaşırırdı. O kadar ayrıntıyı nasıl hatırlıyorsun derdi.

Yaklaşık 3-4 yıldır sinemada söz konusu olacak ayrıntıcılık kavramından uzaklaşmış gibiyim. Kendimce bir ses ve görüntü sistemi yarattığım zamandan beri filmleri algılama ve ayrıntılarına hakim olabilmek konusunda sıkıntılar yaşıyorum. Önceden haftadan haftaya sinemaları izlerken artık hemen hemen her gün izlenen 2-3 filmden bahsediyoruz. Hafta sonları bu sayı 8-9’u bulabiliyor. Nereden baksan haftada 10-15 film tüketmekten söz edeceğiz. Hemen aklıma aşırılık kavramı geliyor. Ardı sıra izlenen sinemaların insan ruhunda açtığı çentik maalesef kalıcı olamıyor. Abartmanın getirdiği marjinal verimsizlik filmlere odaklanma hakimiyetini düşük perdede sabitlendiriyor.

Bundan yıllar önce sinemaya giderken atılan her adım sihirli bir adım gibiydi. İçim içime sığmazdı. İnanılmaz mutlu olurdum. Dünyanın en güzel günleri olurdu benim için. Bir hayaller ülkesindeydim adeta. Ruh hali böyle olunca yıllar önce bir filme ait tüm sahneleri hatırlamak ve en ufak bir ayrıntıya dahi kilitlenebilmek anlaşılabilirdir. Ama şimdi öyle mi? İşten yorgun argın gelip yemeğini yiyorsun ve bir düğmeye basarak DVD’ni koyuyorsun. Yorgun argın izliyorsun. Belki de sadece aşırılık değildir ayrıntılardan uzaklaşmayı getiren. Aynı zamanda hayatın zorlaşmasıdır. Hayatın bizleri yormasıdır.


Keza müzik konusu. Günümüzde hala büyük bir zevkle müzik dinliyorum. Hayatımda beni asla yalnız bırakmayan en sadık dostumdur müzik. Sonsuza kadar da öyle olacak. Hayatım boyunca belki herkes bana ihanet edecek ama müzik asla ihanet etmeyecek. Müzik benim için dokunulmaz topraklar. Özelimdir. Mahrem bölgemdir. Ona olumsuz anlamda dokunan bana en büyük kötülüğü yapmış olur.

Müzik benim için hala vazgeçilmez ama bundan 10-15 yıl önce piyasaya sürülen eserleri daha uzun süreli, daha etkilenerek ve daha bir sahiplenerek dinlediğimi hatırlıyorum. Bundan 15-16 yıl önce günümüzde olduğu gibi bir sürü albüm çıkmıyordu. Bir ton müzik grubu yoktu. Daha az ve özdü. Örneğin bir albümü birkaç ay öncesinden deli gibi beklediğimi, yayınlanma tarihi açıklandıktan sonra her gün o albümün gelip gelmediğini sorguladığımı hatırlıyorum. Örneğin Testament – Low albümünü günlerce beklemiştim.

O zamanlar bir albüm çok daha değerliydi. Örneğin Paradise Lost – Icon albümünü üniversiteye başlayana kadar 7-8 ay boyunca her gün dinlediğimi hatırlıyorum. Ya da üniversiteyi kazandıktan sonra Paradise Lost’un Draconian Times isimli albümünü bir yıl boyunca kesiksiz, her gün dinlediğimi, her gün hatimler indirdiğimi hatırlıyorum. Keza bir Malevolent Creation’ın Eternal albümünü her gün iki kere hatmettiğimi hatırlıyorum. O dönemlerin eserleri, albümleri, grupları çok seçkin gelirdi bana.


Şimdi öyle mi?

Her gün bir ton albüm yayınlanıyor. Saçma sapan türler boca ediliyor, yok crustcore, yok nintendocore gibi. Her gün karınca sürüsü gibi adını bilmediğim abidik gubidik isimler çil yavrusu gibi dağılmış durumda yeryüzüne. Bu aşırılık bazen kalitesizliği beraberinde getiriyor. Şu anki kaliteli işleri bile eskisi gibi dinleyemiyorum nedense. En azından eskisi gibi 7-8 ay sürekli, her gün dinleyemiyorum.

Aşırılığın getirdiği tekdüzelik bana eski tadı vermiyor ya, canımı çok sıkıyor bu zannedersem. Belki de büyüdükçe yoruluyoruz ve hayat can sıkıntısı veriyor bizlere. Her şey eskilerde daha leziz kalıyor. Hayatı sorumsuzca karşıladığımız dönemler daha lezizdi belki de.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails