10 Aralık 2009 Perşembe

GOJIRA: Dünya soluyor


Fransa’nın metal dünyasında fazla etkili olmadığı bilinen bir gerçek. Ülkenin makus talihi böyleymiş dedirten bir durum. Ama bu makus talihin değişme umudu, Gojira isimli, Teknik Thrash/Death etiketini taşıyan bir Fransız grupla yeşerdi gibi. ‘Erken umutlanmadık mı?’ sorusuna ‘evet’ cevabını verebiliriz ama, görünen gidişatın üstüne koyulmaya devam edilirse parlak bir gelecek var. Gerçi şimdiden kendilerini fazlasıyla kanıtlamış bir grup. Benim için çok özeldirler.

1996 yılında kurulan, ilk iki albümleri “Terra Incognita” ve “The Link” (The Link ikinci basımıyla dünyaya yavaştan açılmaya başlasa da) ile Fransa sınırları içinde kalabilen, ama 2005 biterken yayınladıkları mihenk taşı bir albüm olan “From Mars To Sirius” ile zeka parıltıları saçıp, sorumluluk sahibi insanlar statüsünde yer alan, profesyonel adımlar atmaya başlayan Gojira, bu şaheserin etkisiyle Fransa duvarlarını yıkıp dünyaya açılmaya başlamıştı. İlk ismi Godzilla olan grup, telif hakları nedeniyle ismini 2000 yılında yine aynı anlama gelip, Japonca kelime olan Gojira’ya çevirdi.

Yaşam, dünya, çevre, ekolojik sistem üzerine söylevleri olan ilgili Fransız çocukları, 90’lı yıllarda çıkmış en iyi ve orjinal gruplardan biri olma yolunda sağlam adımlar atıyor. İmaj oyunlarını, mosh işaretini ve Metal motiflerini arka planda bırakıp, içlerinden gelen müziği yapıyorlar. Bir şeyleri değiştirmenin, laf edebiyatı yapmanın ya da dünyayı kurtarmanın derdine düşmediler. Sadece sorumluluk sahibiler; dünyayı, bozulan ekolojik sistemi, her geçen gün dünyamızı öldürdüğümüzü, artık doğallıkların yok olduğunu belirtiyorlar. Söz konusu doğallık; sadece doğa ana ya da doğal yaşam değil, aynı zamanda içten davranışlara karşılık gelmekte, samimiyetsizlikten uzak ruh halini de simgelemektedir.


Gojira müziğindeki değişimler, Thrash etkili güçlü groove riffler, atmosfer içeren drone tonlar, güçlü brutal vokal ve Death Metal temeli; her geçen gün bozulan, kanayan ve karanlığa gömülen bir dünyanın tasvirinde yardımcı olur. Müzikal etiketin aksine, ortaya konulan semboller, duruş, sözlerle aktarım ve konsept yapı, tam tersini söyler. Sıraladığımız etmenler, grubun müzikal gaddarlığını nötrleştiriyor. Grup elemanlarının içinde yaşayan duygu oldukça insancıl. Bazen insancıl duyguları aktarabilmek, gaddar melodileri gerektirebilir.


“The Link” albümü kapağındaki “ağaç” motifi, yalnızca ‘doğa’ anlamına gelmemekte, hayatımız ve dünyamızdaki ‘doğru – yanlışlar’ arasındaki bağlantıya, zincirleme düzene de işaret eder. Zincirin bir parçasının kopması, bütünün (ya da dünyanın, yaşamın) zarara uğraması mahiyetindedir. Ekolojik ve sosyolojik yapı içerisindeki yaralanma ve kopuşlar, zincirin tüm halkalarını etkiler. Çünkü zinciri oluşturan tüm halkalar birbiriyle ilişki içerisindedir, birbirine muhtaçtır. Bir parçanın eksik kalması sonun başlangıcını oluşturur.


“From Mars To Sirius” albümü kapağındaki “uçan balina”, anlattıklarına bir araçtır. Neler anlatıldığı, ne gibi yolculuklara çıkıldığı, Mars’tan Sirius’a doğru ‘uçan balina’ ile olduğu gibi resmedilmekte, ifade edilmektedir.

Tüm bu yapıyı bir araya getirince ince zeka dokunuşlarını görebilmek mümkündür. Müzikal tarz ile sözleri birbiriyle uyumlaştıran ince bir ayar söz konusu. Zaten albümler bazında müzikal yapının gelişimine bakıldığında, daha karmaşık ama çok fazla yetenekli olmayan bestelerden (Terra Incognita ve The Link), biraz daha açık ama yerli yerine oturtulmuş, usta işi besteler karşımıza çıkmaya başlar (From Mars to Sirius). Yolculuk başlamıştır bir kere. Bu yapının yanında, hassas bir denge durumu dikkati çeker. Özellikle ilk iki albümdeki denge duyusu karmaşıktır, değişimlere tabidir. Bahsedilen kavramlar ve yansıtılan sözler, dünya dengesi üzerine kurulduğu için, her geçen gün sarsılan dünya, ekolojik sistem ve sosyolojik yapıyı, dengesi sürekli bozulan bir müzikal yapı betimleyebilirdi. Ama son albümlerle beraber denge yapısı yavaş yavaş oturmaya başlar, müzikte devamlılık söz sahibi olur.



2008 yılı tarihli son albümleri “The Way Of All Flesh” ise diğer albümlerine nazaran oldukça farklı ve deneyseldir. Yerkürenin ekolojik dengesinin bozulmasını ve bu noktada insanoğlunun neler düşündüğünü aktarma duygusu inişli çıkışlı bir tempo ile kendisini belli etmektedir. Albüm içerdiği farklılıklar nedeniyle anlaşılması ve dinlenilmesi zor albüm sıfatı taşıyor.

Onları ifade etmek pek kolay olmasa gerek. “From Mars To Sirius” isimli albümlerinin Heavy tarihinin en iyi işlerinden biri olduğunu düşünüyorum. Global Warming isimli parçada defalarca ‘çocuklarımızın büyüyüşünü görebilecek miyiz?’ sorusunu sormaktadırlar. Şarkıların ruhunda aslında garip bir yalnızlık var sanki. Kendi kabına sıkışmış bir ferdin dünyaya ve hayata dair taşıdığı sıkıntıları, bireysel sıkıntıları sorgularla toplumsal temalarla çevirmek söz konusu.


Ormanlarda yaşamak,
Ağaçların dalları ve kökleri arasında uzanmak istiyorum
Yosunlarının üzerine oturarak
Nehire bakarak rahatlamak istiyorum

Daima ormanlarda yaşamak istiyorum
Ağaçların gücünü,
Yaşam, hayvanlar ve yıldızlarla bağlantısını daima hissetmek istiyorum

Okyanusun derinliklerindeki balinalarla konuş
Evrenin derinliklerindeki gezegenlerle konuş


PS: Grubun davulcusunun Messi'ye benzerliğine dikiz...

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails