15 Nisan 2010 Perşembe

What's Heavy? (Bölüm II)


Herkesin üzerinde durduğu ve anlaştığı gibi Metal müziğin Black Sabbath ile başladığı söyleniyor. Modern yaşamın ağır yönleri çeşitli açılardan Black Sabbath tarafından gözler önüne serilmişti. Kararlı, sert, hırs yüklü gitar melodileriyle birlikte lirikleriyle yaşamın çeşitli yönlerinden demetler sunmuşlar ve yaşamı çeşitli yönleriyle sembolize etmişlerdir. Metal müzik öncesi karanlık, yokçu düşünceleri üzerinde taşıyan ve arka planda kalan nesiller bu müzik tarzıyla bohem bir hayat yaşamaya başlamışlardır. Bohemliğini yaşayamayanlar, sosyal yapı içerisinde teselli olamayanlar, avunacak şeyler bulamayanlar, rahat olamayanlar, içindeki tepkiyi güçlü bir şekilde faaliyete dökemeyen insanlar haricinde ayrıca kendilerini serbest olarak nitelendiren hippi denilen topluluklar da bu yeni müzikal tarzı çabucak benimsemiş ve yeni yollara doğru yürümeye başlamışlardır. Bu etkinin büyümesiyle birlikte sert müzik olgusu da gelişmeye, büyümeye, yeni soundlar kazanmaya ve yeni icracılar kazanmaya başladı. Jimi Hendrix, Cream, The Who, King Crimson, Iggy Pop gibi isimler Rock müziğinin gelişiminde etkili olmuşlardı ama ne zaman ki Black Sabbath Rock öğeleri dışına çıkarak popüler müziğin dışına çıkan, daha farklı liriklerle düşünceleri aktaran, tartışmalara yol açan yeni bir müzik tarzını ortaya koydu, işte o zaman Metal müziğin yumurtaları yeryüzü topraklarına salınmış oldu.

Black Sabbath’ın yanında Rock müziğinin geleneksel yapısı Led Zeppelin, Deep Purple, The Doors, Rainbow’un çabalarıyla daha farklı bir süreç kazanacaktı. 1970’li yıllarda İngiliz grupları belli kuralları taşımaya devam etmişler ve bu müzikte farklı öncülükleri yapmışlardı ama aynı esnalarda Amerika’da daha sert, hızlı ve güçlü metal grupları yükselişe geçecekti. Bu esnada Amerikalı gruplar ne gibi etkide bulunmuşlardır? Gerçek manada müzik öğesi yeni fikirler, buluşlar, yaratıcı ekstrem bakış açılarıyla daha teknik bir hissiyata yelken açmış, kendi başlarına bağımsız olarak yaratıcılıklarını sergileyen müzisyenler belli bir amacı olan hayat felsefesini temel edinmiş, hayal kırıklıklarının ve adapte edilmek istenen otoriteye karşı çıkmış ve söz konusu müzik tarzına hız, güç ve şiddeti getirmiştir. 1960’lı yıllardan başlayıp bu yılların sonuna kadar geçen süredeki Rock müzik demetlerinden ilhamlar alan Metal müzik, 1970’li yıllara geldiğimizde söz konusu müzikal tarzı daha da geliştirmek ve öteye götürmek için önemli amaçları temel edinerek ileriye giden yeni gruplar ortaya çıkmıştır. Bu gruplar o zamanın en sert gruplarındandı ve Avrupa’da da ileriye giden, yeni soundlar ekleyen gruplar mevcuttu. Amerikalı grupların benimsediği stillerde müzik yapan müzisyenler korolara ve geçişlere girmeden önce tamamlayıcı cümlelerle birlikte popüler müziğin ötesine geçerek anlatılmak istenen temaları öyküsel bir havada aktarmıştır. Onların teknikleri jazz titizliğini taşımasının yanında klasik stiller henüz tam olarak oturmamıştı. Led Zeppelin, Deep Purple ve Rainbow gibi grupların bu müziğe getirdiği yeni ilhamlarla birlikte bu çizgide gidecek olan albümler sıralarını bekliyordu.

Yeni müzikal tarzın 1970’li yılların ortasında iyice gelişmeye başlamasıyla birlikte bu müziğin doğası parçalara ayrılmaya ve bölünmelere çok açık olduğu, toplum nezdinde önemli başarılar elde ettiği için yeni türler de hafiften şekillenmeye başlayacaktı. Blues ve Rock müziğin ileriye gitmesiyle iyice şekillenecek ve her ikisinin garip bir şekilde karışmasıyla Metal müzik denilen yeni bir tarz dikkatleri çekecekti. Metal müzik popülarite kazandıkça kazanmış ve görsel efektler, şovlar, teknik yönler ve bunların zevkli bir şekilde uyumlaştırılması müziğin doğasından kaynaklı ana malzemelerle bir potada eritilmiştir. Bu da Metal müziğe büyük bir güç katmıştır. Bu esnalarda Motörhead, Judas Priest ve Iron Maiden gibi gruplar su yüzüne çıkmış, yenilikleri ve ilkleri ortaya koymuş, yeni bir sanata öncülük etmişlerdir. Bu bağlamda New Wave of British Heavy Metal grupları da dikkatleri üzerlerine çekmiştir. Bu yeni akımda ticari başarılar elde edilse bile ana amaç olarak müziğe çok önem verilmiştir. Bu yeni akımın haricinde öyle gruplar da gelecekti ki müzikal perspektif tamamen şekil değiştirecek, isyankar bakış açılarını monte edecek ve müzik teknik olarak yeni temeller kazanacaktı. Bu noktada Venom ve Angel Witch gibi grupları örnek olarak gösterebiliriz.

Bu gelişmeler olurken diğer taraftan da Punk denen bir tür araya karışmıştır. Metal müzik o kadar rahat kollara ayrılıyordu ki popülaritesinin iyice artmasının yanında oldukça muhalif olan düşünceler eğlencenin ve zevkin de ötesine geçecek, sert müziğin bir parçası olacaktı. Artık metal müzikte anarşi, yokçu, otoriteye baş kaldırma ve toplum içinde yabancılaşma gibi kavramlar açıkça sergileniyor ve metal müzik yeni bir ideolojiyi, bağımsız bir akımı ve kendi şahsına münhasır bir yapıyı temsil ediyordu. Bu esnada öyle gruplar çıkıyordu ki yeni toplumsal düşünceleri yansıtıyor ve dünyayı yeni sanatsal yönleriyle şaşkınlığa uğratıyordu. Bu gruplardan biri bugün artık pazarlarda bile tişörtünü bulabileceğiniz Misfits’di. Gerçek anlamdaki Punk tarzının öncülüğünü yapan diğer gruplar da The Exploited ve Discharge’dan başkası değildi. Artık metal müzik her açıdan saldırıya geçmişti ve bir çok gösterge birleştirilmişti. Aslında o andaki söz konusu türün tetikleyicilerini gerçek manada ortaya koymak zor olsa bile efsane bir grup olan The Ramones’i ve Motörhead’i es geçemeyiz.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails