20 Şubat 2010 Cumartesi

Bella – Doğal, İçten ve Vurucu

Büyük annemin bir sözü vardı: “Eğer Tanrı’yı güldürmek istiyorsan ona planlarını anlat!”



Bazı filmler vardır. Bizzat içinde yaşarsınız. Filmin kahramanları sizin bir parçanız gibidir. Onlarla nefes alıp verir, onlarla yürür, onlarla adım atar, onlarla güler ve onlarla üzülürsünüz. Sizden bir parçadır onlar. Aldıkları kokuyu alırsınız.

Bazı filmlerde ise öyle bir doğallık içinde kaybolursunuz ki, dışarıdan izlersiniz her şeyi. Olaylara müdahil bile değilsinizdir. Gerçek hayata dairdir. Bize, size, herkesin başına gelebilecek olaylar silsilesine şahitlik edersiniz. Size sunulan ayrı ayrı karakterler vardır. Her birinden bir nefes alırsınız. Tanımaya çalışırsınız. Hepimizin başına bir şeyler gelebilir. Bunu acıklı kılmadan, romantizmin dibine vurmadan, oldukça hoş ve doğal bir bakış açısıyla gösterebilirsiniz.

Zihinlere..

Bakan gözlere..


- Bu güzel kurbağa nasıl?
- Üzgünüm, üstümde hiç para yok.
- Peki, bugün güzel bir gün, değil mi?
- Sanırım.
- Tasvir et bana.
- Nasıl?
- Bana tasvir et, bu sanat eseri senin olsun.
- Peki. Üstünde sarı çiçekler var.
- Hor çiçeği!
- Evet. Ve birkaç tane de mor var.
- Sümbül.
- Çiçekleri çok seviyorsun.
- Evet. Caddenin karşısında ne oluyor?
- New York'ta her zaman olan şeyler. İnsanlar koşuşturup duruyor. Arabalar geçiyor. Herkesin gitmesi gereken bir yeri var. Kimsenin bir şeyi umursadığı yok. Yaşayan koca bir saat gibi. Hiç durmuyor.
- Keşke bunları ben de görebilseydim. Teşekkürler. Ve sen... Bunu gerçeğe dönüştür. Gözüm üstünde.


Bazen içten ve vurucu bir diyalogtur yaşam geçişleri.

Hayat her an her yerden vurabilir bizleri. Nedenini bilemeyiz. Olur işte. Gerçekleşir birden. Tüm bunları yaşarken çeşit çeşit insan figürleri eşlik eder bizlere.


Bir zamanlar ünlü bir futbolcu olma yolunda olan Jose’nin hayatı bir anda değişir. Menajeri ile milyon dolarlık bir sözleşmeye imza atmaya arabayla giderken bir anda deniz kenarında görürüz onu. Belli ki sözleşme imzalamaya giderken başına hayatını değiştiren bir olay gelir. Saçı sakalı birbirine karışmıştır. O delici mavi gözleriyle sahildeki üç küçük kızı üzgün gözlerle seyreden. Ne zaman küçük bir kız görse hüzünle bakan ve onun için hayatın durduğu. Hemen akabinde bir Meksika Restoran’ında şef olarak görürüz onu. Birbirine karışmış saç ve sakalları ile.

Bir de abisi vardır Jose’nin. Manny. Restoranın sahibi. Personeli umursamayan, sürekli iş, sürekli iş diyen, insanların ihtiyaçlarını umursamayan, hiçbirini tanımayan ve onları bir köle gibi çalıştıran.

Bir de Nina tabii ki. Doğum kontrol tableti alırken görürüz kendisini. Çökmüş bir şekilde restorana geri dönen. İşe yine geç kalmıştır ve Manny çıldırmıştır. Personellerinin 10 dakika geç kalmasına dahi tahammülü yoktur ve Nina üçüncü kez geç kalmaktadır. Hamile olduğunu öğrenen ve bu yüzden hastalanan Nina’ya inanmayan Manny kovar onu restorandan. Dımdızlak kalır ortada Nina.

Ve Jose.. Kardeşine kızar içten içe. Bırakır işi gücü ve kovulan Nina’nın yanına gelir. Başlar konuşmaya, dertlerini paylaşmaya. Jose’nin büyük badireler atlattığı bir gerçektir, çok şey yaşamıştır, başından kötü bir olay geçmiştir. Küçük bir kız çocuğu ile ilgili.


Nina kürtajı düşünür. Çünkü kendisine bile bakamayacak durumdadır. İş yoktur, gücü yoktur. Yorulmuştur. Tatlı Nina.

Jose restorana geri döner. Telefonunu ve cüzdanını almak için. Kardeşi Manny çıldırmış durumdadır. Bir insanın hayatının kararacak olmasının farkında bile değildir. Umurunda bile değildir. Jose hayatın gerçeklerini bir bir yüzüne vurmaya başlar Manny’nin. İşten kovulmayı göze alır. Kovulur da. Bizzat kardeşi tarafından.

Asıl hikaye de bundan sonra başlar.

Hayatlarımız her an değişebilir. Ne zaman vuracağı bilinemez. Tek bir kişi bile hayatımızı değiştirebilir. Bazen oyunlar oynamak, özellikle saklambaç oynamak hayat yıkıcıdır. Hem de çok. Çok ama çok tatlı bir küçük kız çocuğunun bir daha nefes alıp veremeyeceği kadar. O an tüm dünya durmuştur. Hayat kapkaranlıktır. O sahne karşısında eliniz ayaklarınız tutmaz. Kilitlenmişsinizdir.

Yaşanan tek bir gün bile hayata tatlı anlamlar yükler mi? Trende tadılan bir elmanın güzelliğine şahitlik edilir mi? İnsanlar sadece bir kez mi yaşar? İki kez yaşayamaz mı?


Bizzat kendinizden. Hayatın içinden.. Doğal ve saf.. Aksiyona kaçmadan. Boş romantizm işlemeden. Oldukça doğal bir şekilde.

Tatlı bir hayat enerjisi ile dolmak, gülümsemek, huzurlanmak, rahatlamak ister misiniz? Hayatın ne kadar güzel ve içten olduğuna tanıklık etmek! Her andan zevk almak! Aile sıcaklığını/sertliğini/bağlılığını hissetmek ve samimiyetin iksirinden tatmak! Bir hayatın nasıl değişebileceğine, yaşanan tek bir günün doluluğuna şahitlik etmek! Sıcak bir ortamın, samimiyetin yakıcılığı ile kavrulmak! Mükemmel diyaloglar! Anlam dolu muhteşem bir final.

İster misiniz?


Size delicesine huzur veren. Hayatınıza daha fazla bağlanmanızı sağlayan. Kendinizi sorgulatan. Düşündüren. Gülümseten. Bağlayan..

Yaşama..


Belki de Tanrı giden küçük bir meleğin bir yenisini koyacaktır hayatlara..

O halde Bella’ya buyurun. Asla pişman olmazsınız.. Hayatla dolarsınız..

http://www.imdb.com/title/tt0482463/

3 yorum:

buster dedi ki...

Siz bir ürünün reklamını filan yapsanız hemen herkes o ürünü satın almak ister sanırım =)

O kadar merak ettim ki filmi, bu kadar olur. En az 30 filmim var izleyeceğim ama onları bırakıp bu filmi izleyeceğim. Off acayip, aşırı, über heyecanlıyım =)

Atilla Çelik dedi ki...

Film bu kadar güzel olunca ve ruhuma işleyince bana fazla bir şey bırakmamıştı. Filmdeki doğallık ve çekicilik insan ruhunu okşamaya yetiyor.

Benden iyi reklamcı çıkmaz ama diyeyim. Reklam ürünlerinin ruhu olması lazım ki belki. :)

Dreamtime dedi ki...

Sen önerirsin de biz izlemez miyiz vol. 125254980 :P

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails