Müzik deyince aklımıza neler geliyor? Bir eğlence, hayat anlamı, hayatımızın bir parçası, düşündüklerimize bir tercüman, hayatımızı bire bir anlatan sanatlar bütünü ya da ustalıklı notalar topluluğu mu? Ya da muhteşem bir hayal gücü? O hayal gücü ki, bir sanata tanıklık eden, insanlara bir şeyler veren ve içine nüfuz etmiş melodiler bütünü ve sözleriyle beynimizi bazı gerçeklerle vuran!
Müzik deyince benim aklıma gelen ilk şey muhteşem bir hayal gücüdür. Yerküremiz sayısız gizemlerle bezenmiş. Bazen de karanlıklarla. Kah politik liderlerin kararlarıyla bastırılıyoruz, kah üzerimizde çeşitli oyunlar oynanıyor, kah Doğa Ana’yı öldürüyoruz, kah insanları zehirli atmosferlerde yaşatıyoruz. Gün geliyor insanoğlunun beyninden bir şeyler çekiliyor ve içi boşaltılmış bir koyuna çevriliyor. Kimisi de mücadele ediyor ve haykırışlarını tüm semaya yayıyor. Hayatın bir derinliği vardı ve bazı şeyler bir türlü açıklığa kavuşturulamıyordu. Aslında bir yerlerde buna şahitlik eden bir sanat olmalıydı. Öyle bir sanat ki, üzerine yorum yapılamayan, bilimsel ve teknik açıklamaların yapılamadığı, başka boyuttan fışkıran inanılmaz bir zekanın ve dehanın ürünü...
Bazı sanatkarlar yaşam ve dünya üzerine öyle sorgulayıcı liriklere imza atacaklardı ki, lirikleri müzikal performanslarıyla birleştirdiğimizde anlatılamayan teknik ve bilimsel süreçler vuku bulacaktı. Sonuç; inanılmaz bir hayal gücü, tarif edilemez müzikal dahilik, saklı kaldığı yer altında kendi saltanatını idame ettiriş ve söylemleri itibariyle tırnakları dahi olamayacak grupların milyonlar satması. Meydana getirilen sanatta öyle bir ustalık ve hayal gücü vardır ki, söz konusu hayal gücü kavramı; hayalperestliği, olmayan şeyleri oluyor gibi göstermeye dayanmıyordu. Buradaki hayal gücü kavramı, sahip olunan zeka, müzikal bilgi ve muhteşem felsefi liriklerle daha önce yer küre üzerinde adım atılamamış gizli bölgelere girmek, dünyanın en özgün sanatlarından birinin yaratıcısı olmak ve müzik yapısına müthiş zeka yumaklarını monte etmektir.
Amerikalı bir grup olan Atheist aynen şöyle diyordu bir parçasında: “Bilge adam, bana elle tutulur bir şeyler vermiyor. Alt tarafı basit bir kağıda eskiden bir şeyler yazmış. Eğer gerçeği arıyorsam hiç sınırı olmayan kendi içimde arayacağım. Bunu ancak kendi duygularına hakim olabilenler yapabilir. Elbette yaşamını yaşarken zorlanacaksın ama bilgi oralarda bir yerde, senin içinde...”
Diğer taraftan Chuck Schuldiner diye biri çıkıyor. Kendisi 9 yaşındayken kardeşi Frank ölünce iç dünyasına çekiliyor, yaşamı sorguluyor, yeni bir yolculuğa çıkıyor, kendisini müzik yoluyla anlatıyor ve çok iyi bir gitarist, müzisyen olup çıkıyor. Kardeşinin ölümünden çıkışlı olarak DEATH adıyla bir grup kuruyor ve insanlara öyle sözler sarf ediyor ki, hayatın anlamını, mücadele etmemiz gerektiğini, her zaman savaşmamız gerektiğini söylüyor. Ve o adam öyle samimiydi ki, 1998 yılında beyin gövdesi tümörüne sahip olduğunu ve kanser olduğunu öğreniyor. Hayranları şoke oluyor. Ama o hayattan kopacağına, Kurt Cobain gibi bu dünyadan göçeceğine insanlara gülücükler saçıyor, hayatın mücadeleden ibaret olduğunu, savaşacağını, hasta olmasına rağmen yine müzik yapacağını ve insanlara bir şeyler aktarması gerektiğini söylüyor. Gitarist, felsefi bir söz yazarı ve müzisyen olmasından çıkışlı olarak “şu anki hayatım, hastalığım pek hoş gözükmese ve işler yolunda gitmese de umudum ve parmaklarım her zaman en iyisini yapacaktır” diyor. 13 Aralık 2001 tarihinde dünyaya kanser hastalığından veda ediyor. Bir şeyler yapmanın ve insanlara bir şeyler vermenin hazzıyla... Ölüm nedenlerinden biri de parasızlıktı! Malum yaptığı müzik ile çok para kazanmamıştı.
Testament isimli bir grubun müzisyeni olan Chuck Billy ne yapmıştı? Chuck Schuldiner kanser olduğu esnalarda, Billy de kansere yakalanıyor. Billy için bir organizasyon düzenleniyor hastalığını yenebileceği maddiyata sahip olması için ve yapılan konser organizasyonuyla 50.000 dolar toplanıyor. Chuck Billy, şahsen tanımadığı ve kendisi gibi bir müzisyen olan, ama erdemli bir insan olan Chuck Schuldiner’a, toplanan paranın bir kısmını gönderiyor. Hem de kendisi ölümle savaşırken, paraya ihtiyacı varken!
Dünyamızda böyle kişiler varken, onları tanımak gerekirken ve aslında onlardan bir şeyler öğrenmemiz gerekirken, nedense kendisini öbür dünyaya şutlayanlar, hep aynı teranelerin döndüğü sözlere sahip popçular kültürü ön planda tutuluyor. Tüketim, maddiyat, her ne olursa olsun da sonuçta para olsun anlayışı demeliyiz belki de!
Müzik ve müzik eserleri, bazen, bir insandan daha yakın, bir insandan daha canlı, daha samimi ve bizimle biz istediğimiz zamana kadar istediğimiz kadar beraber olacaklardır. Hemen yanı başımızda yaşayan insanların beyinlerimizde taşıdığımız düşüncelere, sorunlara ve duyarlılığımıza anlam veremediği metaforizmaları, o parçalar bizzat anlayacaklar ve ruhumuzu iyileştireceklerdir.
Müzik gerçekten de gerçek anlamıyla insana çok şey veriyor ama hakkı verilerek dinleniyorsa. Ve eğer ortada bir “Ruh İyileştirici” mevcutsa ortaya ruhumuzu gerçekten de iyileştiren bir filozof çıkıyor.
Müzik deyince benim aklıma gelen ilk şey muhteşem bir hayal gücüdür. Yerküremiz sayısız gizemlerle bezenmiş. Bazen de karanlıklarla. Kah politik liderlerin kararlarıyla bastırılıyoruz, kah üzerimizde çeşitli oyunlar oynanıyor, kah Doğa Ana’yı öldürüyoruz, kah insanları zehirli atmosferlerde yaşatıyoruz. Gün geliyor insanoğlunun beyninden bir şeyler çekiliyor ve içi boşaltılmış bir koyuna çevriliyor. Kimisi de mücadele ediyor ve haykırışlarını tüm semaya yayıyor. Hayatın bir derinliği vardı ve bazı şeyler bir türlü açıklığa kavuşturulamıyordu. Aslında bir yerlerde buna şahitlik eden bir sanat olmalıydı. Öyle bir sanat ki, üzerine yorum yapılamayan, bilimsel ve teknik açıklamaların yapılamadığı, başka boyuttan fışkıran inanılmaz bir zekanın ve dehanın ürünü...
Bazı sanatkarlar yaşam ve dünya üzerine öyle sorgulayıcı liriklere imza atacaklardı ki, lirikleri müzikal performanslarıyla birleştirdiğimizde anlatılamayan teknik ve bilimsel süreçler vuku bulacaktı. Sonuç; inanılmaz bir hayal gücü, tarif edilemez müzikal dahilik, saklı kaldığı yer altında kendi saltanatını idame ettiriş ve söylemleri itibariyle tırnakları dahi olamayacak grupların milyonlar satması. Meydana getirilen sanatta öyle bir ustalık ve hayal gücü vardır ki, söz konusu hayal gücü kavramı; hayalperestliği, olmayan şeyleri oluyor gibi göstermeye dayanmıyordu. Buradaki hayal gücü kavramı, sahip olunan zeka, müzikal bilgi ve muhteşem felsefi liriklerle daha önce yer küre üzerinde adım atılamamış gizli bölgelere girmek, dünyanın en özgün sanatlarından birinin yaratıcısı olmak ve müzik yapısına müthiş zeka yumaklarını monte etmektir.
Amerikalı bir grup olan Atheist aynen şöyle diyordu bir parçasında: “Bilge adam, bana elle tutulur bir şeyler vermiyor. Alt tarafı basit bir kağıda eskiden bir şeyler yazmış. Eğer gerçeği arıyorsam hiç sınırı olmayan kendi içimde arayacağım. Bunu ancak kendi duygularına hakim olabilenler yapabilir. Elbette yaşamını yaşarken zorlanacaksın ama bilgi oralarda bir yerde, senin içinde...”
Diğer taraftan Chuck Schuldiner diye biri çıkıyor. Kendisi 9 yaşındayken kardeşi Frank ölünce iç dünyasına çekiliyor, yaşamı sorguluyor, yeni bir yolculuğa çıkıyor, kendisini müzik yoluyla anlatıyor ve çok iyi bir gitarist, müzisyen olup çıkıyor. Kardeşinin ölümünden çıkışlı olarak DEATH adıyla bir grup kuruyor ve insanlara öyle sözler sarf ediyor ki, hayatın anlamını, mücadele etmemiz gerektiğini, her zaman savaşmamız gerektiğini söylüyor. Ve o adam öyle samimiydi ki, 1998 yılında beyin gövdesi tümörüne sahip olduğunu ve kanser olduğunu öğreniyor. Hayranları şoke oluyor. Ama o hayattan kopacağına, Kurt Cobain gibi bu dünyadan göçeceğine insanlara gülücükler saçıyor, hayatın mücadeleden ibaret olduğunu, savaşacağını, hasta olmasına rağmen yine müzik yapacağını ve insanlara bir şeyler aktarması gerektiğini söylüyor. Gitarist, felsefi bir söz yazarı ve müzisyen olmasından çıkışlı olarak “şu anki hayatım, hastalığım pek hoş gözükmese ve işler yolunda gitmese de umudum ve parmaklarım her zaman en iyisini yapacaktır” diyor. 13 Aralık 2001 tarihinde dünyaya kanser hastalığından veda ediyor. Bir şeyler yapmanın ve insanlara bir şeyler vermenin hazzıyla... Ölüm nedenlerinden biri de parasızlıktı! Malum yaptığı müzik ile çok para kazanmamıştı.
Testament isimli bir grubun müzisyeni olan Chuck Billy ne yapmıştı? Chuck Schuldiner kanser olduğu esnalarda, Billy de kansere yakalanıyor. Billy için bir organizasyon düzenleniyor hastalığını yenebileceği maddiyata sahip olması için ve yapılan konser organizasyonuyla 50.000 dolar toplanıyor. Chuck Billy, şahsen tanımadığı ve kendisi gibi bir müzisyen olan, ama erdemli bir insan olan Chuck Schuldiner’a, toplanan paranın bir kısmını gönderiyor. Hem de kendisi ölümle savaşırken, paraya ihtiyacı varken!
Dünyamızda böyle kişiler varken, onları tanımak gerekirken ve aslında onlardan bir şeyler öğrenmemiz gerekirken, nedense kendisini öbür dünyaya şutlayanlar, hep aynı teranelerin döndüğü sözlere sahip popçular kültürü ön planda tutuluyor. Tüketim, maddiyat, her ne olursa olsun da sonuçta para olsun anlayışı demeliyiz belki de!
Müzik ve müzik eserleri, bazen, bir insandan daha yakın, bir insandan daha canlı, daha samimi ve bizimle biz istediğimiz zamana kadar istediğimiz kadar beraber olacaklardır. Hemen yanı başımızda yaşayan insanların beyinlerimizde taşıdığımız düşüncelere, sorunlara ve duyarlılığımıza anlam veremediği metaforizmaları, o parçalar bizzat anlayacaklar ve ruhumuzu iyileştireceklerdir.
Müzik gerçekten de gerçek anlamıyla insana çok şey veriyor ama hakkı verilerek dinleniyorsa. Ve eğer ortada bir “Ruh İyileştirici” mevcutsa ortaya ruhumuzu gerçekten de iyileştiren bir filozof çıkıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder