17 Eylül 2009 Perşembe

Samuraylar ve Şövalyeler: Bölüm IV

Bir komutan ne cennetten ne dünyadan
Ne de aradaki insanlık tarafından kontrol edilebilir.
Askerliğin ölümün kehaneti olmasının nedeni budur.
Komutan ölüm subayıdır.


Du Mu



Mağlup Olanın Kaderi


Samuray ve şövalyeler arasındaki en büyük farklılık, askeri teknolojik gelişmelerden ziyade şahsi ifadelerine, bakış açılarına bakıldığında ortaya çıkar. Ortaçağ Avrupa’sında fidye, uzun zamandır gelen bir gelenek olmuştu ve ele geçirilen, katledilmeye aday bir şövalye, yüksek fiyatlar ödenerek serbest bırakılabiliyordu. Fransa kralı, 1356 yılında Poitiers’de esir düştüğünde, İngilizler için büyük bir ikramiyeye hak kazanmak söz konusu olmuştu. Çünkü, onu kurtarmak için istenecek fidye, onun krallığının bir nevi iflası anlamına da gelebilirdi. Ama 16. yüzyılın başlarında bu gelenek yavaş yavaş solmaya başlıyordu. Çünkü makineli tüfekler ve topların verdikleri ağır zararlarla toplu şekilde, kimlerin öldüğü bilinmeden büyük ölçekli katliamlar meydana geliyor ve değerli kişileri canlı şekilde tutsak alabilmek zorlaşıyordu. Yüksek dereceli esirler, hükümetler tarafından talep edilebiliyordu ama eğer rütbeler düşükse bu ihtimal zayıflıyordu. Düşük rütbede olanlar merhamet edilmeksizin öldürülebilirken, yüksek rütbeli olanların canları, fidye istemek amacıyla bağışlanabiliyordu.

Japonya’da para karşılığı can bağışlamak ve fidyeyi düşünerek hareket etmek diye bir şey asla söz konusu olmamıştır. Esir alıp fidye istemek konusuna Japonya’da yabancı bir şeymiş gibi yaklaşılmış ve savaş alanında galibiyete uzanmış savaşçılar, nadiren tutsak almışlardır. Esir alınıyor olsa bile genellikle büyük bir liderin ailesinin bir üyesi rehin alınıyordu. Eğer en ufak bir direniş belirtisi gösterirse boğazı kesiliyordu. Ya da aileler arasında değiş tokuşla esirlik sona erdiriliyordu. Tokugawa şogunluğu zamanında, şogunluğa karşı entrikalar düzenlenmesinin önüne geçmek ve daimyo ailelerinin şogunluğa karşı iyi davranışlar içinde olmasını sağlamak için rehineler alınabiliyordu. Samuray militarizminde fidyeye yer olmamasının Bushido felsefesiyle ilgisi vardır.

Japonya’da savaşlar gerçekleştiğinde, savaşçılar yaşayan bir beden bırakmaktansa kafa koleksiyonu yapıyor, bir çok baş kesilerek vazifenin en iyi şekilde yerine getirildiği ispatlanmış oluyor ve ne kadar çok kelle alırsa efendisinden o kadar övgü, mevkisinde yükselebilme imkanını bulabiliyordu. Sengoku döneminde bazı değişiklikler görüldü. Artık savaşı kaybedenlerin kafası kesilmiyordu ve esirlik, bazı avantajlar için kullanılabiliyordu. Genel görüşlerin aksine, samuray savaşı nadiren toplu katliamlarla ya da toplu intiharlarla bitiyordu. Galip gelen bir daimyo, teslim aldığı kişileri kendisine bağlı kalmaları koşuluyla topraklarını da kendilerine bırakıp canlarını garanti ederek serbest bırakabiliyordu. Bunun en büyük örneği, Takeda Shingen’in icraatlarında görülmektedir ve Shingen bu yöntemle topraklarını genişletmiştir. Shinano şehrinin efendisi Sanada gibi rakipler Shingen’e karşı kaybettiklerinde düşmanlıklar sona erdirilmiş, bu yaklaşımlarla liderler Shingen’e hizmet etmiş, Takeda Shingen’in meşhur 24 Generali bu yolla oluşturulmuş ve bu birlik, onun en çok güvendiği birlik olmuştur. Ama 1582 yılında Shingen, o adamlarından birinin taraf değiştirmesiyle yenilgiye uğratılmış ve birkaç generali, galip gelen Tokugawa’ya hizmet etmeye başlamıştır.

Düşmanlar affedilip, kendi saflarına dahil edilse de Japon savaşlarında bir çok kere kafa kesmek, hiç azalmayan bir tutkuyla devam ediyordu. Bunun en büyük örneği, 1597 yılında Okochi Hidemoto tarafından alınan bir Kore kalesi olan Namwon’da görüldü. Bir kısım Japon birlikleri, aniden saldırarak duvarları tırmandıktan sonra, ata binmiş adamların karşı saldırısıyla yüz yüze kalmışlardı. Şahsi başarıları sergileyebilmek çok önemliydi. Bu başarı, samuray fikirlerine göre bir rakibin başını almakla söz konusu olabilirdi.

Yaklaşık 70 santimlik bir bıçak kullanan Okochi Hidemoto, at sırtında olan rakibinin sağ kasığını kesmiş ve rakibi yere, sol tarafa düşmüştü. Yakınlarda duran bir çok samuray onun başını almak için istekliydi. Ama boğuşma sonucu, Okochi koşarak hasmını başından mahrum etmişti.

Okochi Hidemoto’nun efendisi Ota Kozuyoshi onu onurlandırmış ve bu olayı 1598 yılındaki Ulsan kuşatması takip etmişti.

Kuşatmada 11 önemli adamın kellesi alınmıştı ve baş denetleme töreni gerçekleştiriliyordu. Kato Kiyomasa’nın adamı 1, Asano Nagayoshi’nin adamı 1 kafa kesmişti ama Ota Kazuyoshi’nin adamı 9 kafa kesmişti. Kale içinde olan herkes bunu fark etmişti ve Ota Kazuyoshi’yi övüyorlar, şöyle sesleniyorlardı: “Kiyomasa, Higo şehrinin yarısına sahipken ve Nagayoshi, Kai şehrinin tamamına sahipken birer baş kesebildiler. Fakat Kazuyoshi düşük dereceli bir kişi ve dokuz baş aldı. O gerçekten çok iyi yönetiyor ve cesur bir samuray.”

Fakat Avrupa’da baş kesip bunların gösterime sunulması, onurlandırılması ve teşvik edilmesi aynı paralelde söz konusu olmamıştır. En azından bakış açıları samuraylar gibi olmamıştır. Venedikliler, Arnavut hafif atlılarını paralı asker olarak çalıştırıyorlardı ve getirdikleri her baş için bir altın veriyorlardı. 1495 yılındaki Fornovo Savaşı’nda bir Arnavut savaşçısı ödül almak için bir Fransız askerin kellesini almak istemiş, başarılı olamayınca onun yerine yerel bir rahibin başını kesmiş ve onu bir nevi savaşçı gibi görerek ödülünü talep etmiştir. Böyle bir seçenek, siz de katılırsınız ki, samuraylar arasında asla söz konusu olmazdı. Çünkü rakibi muhakkak büyük bir savaşçı olmalıydı.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails