5 Eylül 2009 Cumartesi

Harry Kewell Röportajı


Son dönemlerde Avustralya’da bazı dergi ve magazinlerde Kewell ile çeşitli röportajlar yapılmış durumda. Bildiğiniz gibi Kewell Avustralya için en büyük ihraç ve reklam malzemelerinden biri. Kendisiyle gurur duyuyorlar.

Bunlardan birinde, Qantas Socceroo’da Matthew Hall, Ali Sami Yen, taraftarlar, Kewell ve Avustralya’nın 2010 Dünya Kupası’ndaki durumundan bahsediyor. Bu bağlamda Galatasaray’da kendini bulan Kewell’ın kendileri için önemli bir güç olduğundan dem vuruyor.

Yazının başlangıcında Ali Sam Yen’in ilginç konumundan, maç öncesi taraftarların köşelerde bira yudumlamasından, köfte ve kebap yemesinden, uzun uzun sohbet etmelerinden bahsediyor. “Adamımız İstanbul’da” ibaresinin kullanıldığı yazıda üzerine turuncu ve kırmızı forma geçirmiş taraftarların maça gelişlerinden, cehennemin çocukları isimli taraftar grubunun erkekli ve kızlı, bir Cuma gecesi maçında saatler boyu takımına sadık bir şekilde bağlı kalarak tezahüratlarda bulunmak üzere stada giriş yaptığı yazıyor

Ve yazı şöyle devam ediyor: “Şimdi onlar, bir disko hiti olan Daddy Cool melodisiyle “Harry Kewell” diye şarkı söylemek ve kahramanları hakkında konuşmak istiyorlar. Bir taraftara “Harry Kewell?” diyoruz. “Lütfen ona söyleyin, takımımızı bırakmasın,” diyor.

Birkaç gün sonra Kewell, “futbol hayat burada” diyor ve devam ediyor: “İnsanlar bütün hafta boyunca sabah yediden akşam altıya kadar çalışıyorlar. Tek boş zamanlarında da maça geliyorlar. Herkes çok çalışıyor. Futbola aşıklar.”


Gelelim Sydney Morning Herald’ın Sports&Style ekinde Dan Rockwood’un Kewell ile yaptığı röportaja.

Not: Beni ilgili röportajı çevirmekten benden daha önce çevirerek kurtaran sevgili Emre Peker’e çok teşekkür ediyorum öncelikle.




Dan Rockwood: Sence Leeds taraftarlarının senin Galatasaray’a transferinden dolayı duydukları kızgınlık haklı mı?
Harry Kewell:
Galatasaray kulübünü [olanlar yüzünden] suçlayamazsınız. Ama ben Galatasaray’a katılmaya karar verdiğimde, kesinlikle Leeds taraftarlarının bir bölümü hayal kırıklığına uğradı. Dünyanın hiçbir yerinde bir taraftarın ölmesini veya kavgaya karışmasını istemezsiniz. Bu oyuna utanç kaynağı olan şeyler bunlar. [O olayların] tam hikayesini bilmiyorum, orada olup bitenleri tamamıyla bilen biri var mı onu da bilmiyorum. Galatasaray’a katılma sebebim bu iki kulübü bir araya getirebilmekti, böylece geçmişte olanları unutup önümüze bakabiliriz ve herkesin hayranı olduğunu bu oyuna odaklanabiliriz. Saygımdan ötürü 19 numaralı formayı seçtim. Leeds’de gerçek anlamda futbol oynamaya başladığımda da 19 numarayı giyiyordum. Burada da aynı numarayı seçerek bu iki kulüp arasındaki bağı güçlendirmek için olan çabamı göstermek istedim.


DR: Muhtemelen kariyerindeki en başarılı dönem Leeds’de oynarken gerçekleşti. Buna katılıyor musun?
HK:
Biz Leeds’de gençken sadece katıksız, saf bir güçle oynuyorduk. Her gün bir maç oynuyormuşuz gibiydi. Herkes çok hızlı ve hırslıydı, bu yüzden hep hazır durumdaydık. Kazanmaya açtık.


DR: 2003’de Leeds finansal krize girdi. Oyuncuların buna bakış açısı nasıldı?
HK:
Bu tip olaylara çok kafa yormuyorum. Futbola odaklanmaya çalışıyorum. Rahatça tahmin edilebileceği gibi, oyuncular da bu durumdan mutluluk duymuyorlardı ama kararları veren başkandır ve bazı oyuncularımızı satmak zorunda kaldık. Eğer 30 milyon pound veriliyorsa, [Rio Ferdinand’ın Manchester United’a transferi] satarsın.


DR: Evet, Ferdinand’a verilen bu rakam yüksekti gerçekten. Ama sen takımın yıldızıyken sana verilen 5 milyon pounda ne demeli? Leeds gerçekten başarısızdı bu konuda. Özellikle belirtildiği gibi sadece 3 milyon pound kulübe gitti, geri kalan 2 milyon pound ise direkt olarak menajerin Bernie Mandic’e gitti. Bu doğru mu?
HK:
Olanlar hakkında bir çok yanılgı var. Leeds bana yeni bir kontrat önermedi. Ve ben de kendi başımın çaresine bakmak zorundaydım. Eğer sevdiğiniz ve 9 sene boyunca emek verdiğiniz kulüp size yeni bir kontrat önermezse, başka yerlere bakmak zorundasınız.


DR:Liverpool’a gidebilmek için Manchester United ve Chelsea’nın tekliflerini reddettiğiniz doğru mu?
HK:
Evet, doğru.


DR: Geriye bakınca, bu verdiğin karar doğru muydu?
HK:
Önünüzde seçenekler var ve belki benim önümde normalden çok daha fazla seçenek vardı. O durumda olmak harikaydı. Açıkçası, olayların hangi yönde gerçekleştiği göz önüne alınınca belki başka bir yere gitseydim farklı olabilirdi. Ama hayır, geleceğin senin için neleri saklı tuttuğunu bilemezsin. Sadece o anda, doğru zamanda, doğru kararın hangisi olduğuna karar verebilirsin.


DR: Ama Liverpool’da bir çok kupa kazandın, hem de 2005 Şampiyonlar Ligi kupası var bunların içinde, 3-0’ın ardından maçı çevirerek.
HK:
Kişisel olarak bakarsak, benim için kabus gibiydi o gün. O finalden hiç zevk alamadım olanlar yüzünden, [23. dakikada sakatlanıp oyundan çıkmıştı] ve takıma başardıkları şey hakkında hiçbir katkım yokmuş gibi hissettim. Ama takım olarak, takımın bir parçası olarak, içim içime sığmadı takım arkadaşlarım için. Çünkü başka hiçbir takımın gerçekleştiremeyeceği şeyi gerçekleştirmişlerdi. Orada olan her takım arkadaşımın payı var bunda. O takımın bir parçası olmak harikaydı, ama kişisel olarak düşünürsem korkunç bir geceydi.


DR: Fitness seviyen göz önüne alınınca, senin final için seçilmen çoğu kişi için bir sürpriz olmuştu. Ve sonrasında erken bir şekilde sakatlanıp turnuva tarihinde gerçekleşen en dramatik performansta pay sahibi olamadın.
HK:
Takımla beraber kutladım. Bunu zaten bir bakıma takım için yaparsınız, kendiniz için değil. Mutlu olmaya çalışırsınız, ama otele döndüğünüz an biter. Gerisi yoktur.


DR: Yani ŞL’yi kazanmak senin için daha çok ‘içi doldurulamayan bir his’miydi?
HK:
Burada oturup ‘yuh bana!’ demeyeceğim. İki tane ŞL finalinde oynadım. Bunun bir parçası olmak, o atmosfer ve bu maçlarda ulaştığınız adrenalin düzeyi fantastik bir şeydi. Kıyaslanamayacak bir şey bu, ulaşabileceğiniz en üst nokta. Ben bu finallerde hem kazanan tarafta olmak şansını, hem de kaybeden tarafta olmak [2007 Milan’a karşı] şanssızlığını yaşadım. Çok fazla insan bu finalde oynama şansına sahip olamıyor ve ben iki kere bu şansa sahip oldum. Bu yüzden Liverpool’a müteşekkirim.


DR: Liverpool menajeri Rafa Benitez seni hep büyük maçlarda oynattı, bütün finallerde. Seni beğendiği açıkça ortada. Onun hakkında neler düşünüyorsun?
HK:
Yaptıkları nedeniyle fazlasıyla saygım var ona. Mutlaka beni takıma koyduğu için birkaç kere eleştirildi. Keşke her şey mükemmel olabilseydi. Keşke sahaya hep yüzde yüz bir şekilde çıkabilseydim.


DR: Liverpool taraftarlarıyla aran nasıl?
HK:
Büyük bir hayal kırıklığı içindeydiler sanırım, çünkü Leeds’te oynadığım dokuz yıl boyunca zevk alan, goller atan ve hep oynayan birini seyrettiler. Leeds kariyerim boyunca sadece 6 ay oynayamadım sakatlığım sebebiyle. Liverpool’da sadece anlık performanslarıma şahit oluyorlardı ve tekrar sakatlanıyordum. Bu yüzden hayal kırıklığı içindeydiler diye düşünüyorum.


DR: Taraftarların küçük bir bölümü sakat olmana rağmen sakatlık numarası yaptığını düşünüyordu. Buna karşılık ne cevap verirsin?
HK:
Bu insanlar gerçeği öğrendiklerinde eminim anlayışlı olacaklardır ve şoka gireceklerini düşünüyorum. Eğer beni kişisel olarak tanısaydınız, neler yaşadığımı bilseydiniz, hayatım boyunca asla numara yapmadığımı da bilirdiniz. Gerçeği öğrenecekler. Benim numara yaptığımı düşünmeleri için hiçbir sebep yok ortada.


DR: 2007-08 sezonun neredeyse tamamında oynamadın sakatlık sebebiyle. Liverpool’daki son dönemin zor bir dönem miydi?
HK:
Sezon başlamadan henüz bir hafta önce sakatlandım, Kasım ayına kadar sakatlığım düzeldi. [Duraklıyor] Zordu. [Duraklıyor] Ve sanırım artık bitmesi gerekiyordu. Benitez bile dönüp ‘artık yeter’ dedi.


DR: İyi bir şekilde mi ayrıldın?
HK:
Hala Liverpool’da insanlar bana ‘neden geri dönmüyorsun?’ diye soruyorlar. Ama hikayenin tamamını öğrendiğinizde neden olduğunu anlayacaksınız.


DR: Hikayenin tamamı nedir?
HK:
Anlatmaya hazır değilim.


DR: Sakatlıkların hakkında bir çok spekülasyon yapıldı yıllar boyunca, gut ve mikroplu kireçlenme gibi. Bu spekülasyonları ilk ve son kez cevaplayabilir misin, problem neydi?
HK:
Zamanla insanlar gerçekleri öğrenecekler. Olayların tüm detaylarını vermeyeceğim şu an. Durumun nasıl olduğunu biliyorsunuz, insanların sözlerini çarpıtıyorlar, onu bunu diyorlar. Zamanı gelince hikayenin kendi tarafımdan gelişen boyutunu anlatacağım.


DR: Harry tekrarlıyorum. Bu spekülasyonlara cevap vererek bunların önüne geçme şansı veriyorum sana. Eğer insanlara neler olduğunu anlatmazsan, tartışmaya açık bırakırsın.
HK:
Eğer olayın tüm detaylarını anlatırsam insanlar çok şaşırır. Yapılanlar yapıldı benim için, ve öyle ya da böyle tam olarak neler yaşandığını anlatabilmek için zamanı gelecektir.


DR: Bu ay 31 yaşına girdin. Daha önce hala beş ya da altı yılın olduğundan bahsetmiştin. Geçmişini göz önüne alırsak, sence bu gerçekçi mi?
HK:
Ben böyle olduğunu düşünüyorum. Yani, bana göre ben kariyerimin dört beş yılını kaybettim, umarım bu dört yıl bana geri gelebilir.


DR: Tam zamanlı bir doktor/kondisyonerin Les Gelis var. Birkaç yıldır seninle birlikte. Kulübün doktorları yetersiz mi?
HK:
Bu bile bir ipucu veriyor değil mi? Tam zamanlı doktor/kondisyonerimin olması.


DR: Türkiye hakkında konuşalım. Bir çok insan için sürpriz oldu Galatasaray transferin.
HK:
Evet, sanırım ailem ve arkadaşlarımın da ortak tepkisi bu yönde oldu, herkesin, benim bile. Menajerimle ilk konuştuğum zaman ‘Ne? Hayır, hayır, hayır’ gibi şeyler söylemiştim. Ama onlar [Galatasaray] hep pozitif davrandılar, sürekli geri geldiler ve her şeyi doğru yaptılar.


DR: Ama bu seyahat özellikle aileni arkanda, İngiltere’de bırakacağın için daha zor olmuş olmalı.
HK:
Eşimle beraber oturup düşündük ve benim için en iyi olanın EPL’den uzaklaşmak olduğuna karar verdik. Bazen bazı konularda inat etmemelisiniz. Bu, ailemi geride bırakmak, mutlaka zor bir karardı. Ama sadece futboluma konsantre olmalıydım. Evet, ailemi özlüyorum, ama bunları işin en başında göz önüne almıştık.


DR: Türkiye’de İngiltere’ye göre daha çok özlüyor musun evini?
HK:
Evet, tabii ki özlüyorum. Normalde üç çocuğumu havalara atıp tutarken, okullara giderken, ev ödevleriyle uğraşırken; şimdi günde 5 ya da 6 saatim boş geçiyor. Ama çok çalışıyorum. Günde iki antrenman yapıyorum. Bütün bu içimde biriken enerjiyi futbola harcıyorum.


DR: Sence bu odaklanman daha sağlıklı kalmana yardım etti mi?
HK:
Evet, bence etti. Sonuçta ailem buraya sık geliyor, bu harika, ama aynı zamanda sadece futboluma odaklanma şansım oluyor. Futbol oynamayı da seviyorum zaten.


DR: Galatasaray’ın stadyumu dünyanın en tehdit edici, korkutan stadyumlarından biri. “Cehenneme Hoş Geldin” deniyor, nasıl bir duygu orada oynamak?
HK:
Bence sporla ilgili dünyadaki en heyecan verici stadyum. Liverpool Anfield’daki “The Kop”u şarkı söylerken görünce bu konuda dünyada görebileceğin her şeyi gördüğünü düşünürsün. Ama burada özel bir şey var. Muhtemelen gelmiş geçmiş en iyi taraftar topluluğu. Arkadaşlarım geldiğinde maçlara, onlara, “Maçı dert etme, sadece taraftarları izle” diyorum.


DR: Son olarak, gelecek yıla baktığımızda Avustralya’nın şansını nasıl görüyorsun Güney Afrika Dünya Kupası’nda?
HK:
Birçok takım bizden çekinecektir, çünkü 2006’da kimse bizi tanımıyordu. Oyuncuları biliyorlardı, ama Avustralya takımını bilmiyorlardı. Sanırım çoğu takım bir şok geçirdi. Bu sefer bize karşı daha hazırlıklı olacaklardır.
**************************************************************************



Öncelikle bu röportaj içeriği itibariyle ülkemizde dikkatle takip edilmesi ve incelenmesi gereken bir kaynak. Kewell’ın bir çok yönüne ve bazı bilemediğimiz noktalara rastladık. Bazı anekdotlar benim çok dikkatimi çekti.

Fakat acıdır ki medyamız bu röportajların oldukça saçma taraflarını ele almıştı, 20 Abramoviç meselesinde olduğu gibi. Bu durum ülkem medyasının ne kadar ayak altına düştüğünü, renklerin savaşından ve kaostan beslendiğini, amacın haber yapmak değil sansasyon ve reyting yaratmak olduğunu iyice kanıtladı. Bu denli özel ve önemli bir röportajın önemini bile fark edemedi bu basın.

Liverpool’da sakatlığı döneminde kendisine atfedilen spekülasyonlar konusunda ciddi endişelerim oluştu. Zannedersem Liverpool sağlık ve teknik ekibi Kewell’a haksızlık yapmış durumda. Kulüp doktorlarının yetersiz addedilip tam zamanlı bir kondisyonerin varlığının elzem görülmesi dikkatle incelenmeli. Kewell tahminime göre genelde hazır olmadan, yüzde yüz fit duruma gelmeden sahaya sürülmüş. Ya da tam olarak hazır olmamasına rağmen üzerinde bazı ilaçlar denenmiş ve yanlış tedavi edilmiş olabilir. Bu durum, Kewell üzerinde öyle tahribat yarattı ki kulüp doktorlarına olan inancını kaybetmiş olabilir. Ya da söz konusu tahribat öyle büyüktü ki, çok üst düzey bir kondisyoner ile tam zamanlı çalışmak zorunda kalmıştı.

Liverpool’da sakatlıkla geçen bireysel futbol dönemine kayıp olarak bakıp, birkaç yıl daha oynayacağını söylemesi, kaybettiği futbol yıllarını geri kazanmak için hayatını çok derinden etkileyecek kararlar alması ise profesyonel bir futbolcunun nasıl olması gerektiğini çok iyi ifade ediyor. Günümüzde takım değiştiren bazı oyuncular sorun yaşadıkları eski kulüpleri hakkında demediklerini bırakmazken ve bariz bir şekilde çok ağır suçlamalar yöneltirken, Kewell’ın bazı şeyleri kendi içinde saklaması ise ekmek yediği tekneye saygısından olsa gerek.

Ülkemiz futboluna paralel bir çizgi çektiğimizde ise bazı eski oyuncularımızın (Hakan Ünsal, Hasan Şaş gibi) kendilerine ne kadar iyi baktıklarını, performansları düşerken futbollarını geri kazanmak için neler yaptıklarını düşününce, Galatasaray taraftarlarının en örnek olacak futbolcu olarak Kewell’ın ismini öne çıkarmaları boşuna olmasa gerek.

Kewell futbolunu geri kazanabilmek, sevdiği işi hakkıyla yapabilmek için yaşadığı ülkeden ve çok sevdiği ailesinden, çocuklarından, kendince radikal bir karar alarak uzaklaştı. Bunu ciddi bir şekilde düşünerek gerçekleştirdi.

Galatasaray’dan teklif geldiğini duyar duymaz, “Ne? Hayır, hayır, hayır” gibi kesin bir dille asla düşünmemesi çok ilginç bir noktaydı. Hemen ardından kendisini burada görmemiz ise aslında şu anki Galatasaray yönetiminin vizyonunun kanıtı olsa gerek. Asla ülkemize gelmeyi düşünmeyen bir oyuncuyu iç rahatlığı ile ülkeye getiren etken, yöneticilik başarısı olsa gerek.

Kewell’ın Galatasaray’da sözleşme yenileyip yenilemeyeceği hala bilinmiyor. Ailesine duyduğu özlem ortada. Ama futbolu da çok sevdiğini, burada sadece futbolu düşünebildiğini, Galatasaray ile yeniden kendini bulduğunu kabul ediyor. Bu bakış açısı Galatasaray’ın elini güçlendiren bir nokta. Umarım Kewell birkaç yıl daha ailesini özlemeye katlanır.

Son olarak, Kewell’ın Galatasaray ve Liverpool stadyumlarını karşılaştırırken kullandığı kelimelere çok dikkat etmek gerekiyor. Ali Sami Yen’in atmosferini ve taraftarların yarattığı ambiyansı dünyanın en üst düzey futbol güzelliği gibi görüyor. Galatasaray taraftarları için “muhtemelen gelmiş geçmiş en iyi taraftar topluluğu” demesi, bakalım birkaç yıl daha Galatasaray formasını giymeye yeterli olacak mı?

7 yorum:

murat durgun dedi ki...

Türkiye'ye gelip adamlıklarıyla gönüllerde taht kuranlar vardır ya,karşıyaka için Pierre bizim için de Harry.Onlar gibi biz de geç bulduk "adamımızı" umarım onlar gibi erken kaybetmeyiz diyelim.

metin oktay dedi ki...

futbolu burda bırakması dileğiyle. :(

koala dedi ki...

Çok teşekkürler. Harika bir röportaj olmuş ve çeviren arkadaşa da teşekkür ederim. Bloğunu ilk kez görüyorum sanırım bu da benim eksikliğim olmuş..

Atilla Çelik dedi ki...

Ben teşekkür ederim. Artık biliyorsunuz bu blogu o halde. :)

Sevgiler..

Jordi Metal dedi ki...

umarım gitmez. En az Ardakadar ilgi görüyor. Kulübede oturması bile yeterli bizim için.

NuRi ÜlgeR dedi ki...

Bir Hagi geldi geçti bu ülkeden.
Yediden yetmişe aşık etti kendisine tüm Galatasaray aşığını.

Bir Harry geldi, hala burada.
Ona iyi bakalım.

Adsız dedi ki...

kewellı çok seviyorum eminimki bütün taraftarda çok seviyor zaten bizim takıma boş adam gelmez hepsi birbirinden harika ama kewellımız bambaşka oda gerçek bir cimbomlu bizim için çok değerli iyiki bizim takıma geldi takımın unutulmaz oyuncularından ADINLA SARINLA KIRMIZINLA TARAFTARINLA UNUTULMAZ TAKIMINLA EN BÜYÜK VE TEK BÜYÜK SENSİN CİMBOMBOMUM

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails