2 Eylül 2009 Çarşamba

Proustyen Olabilmek...

MARCEL PROUST

“Kayıp Zamanın İzinde Giderken…”





10 Temmuz 1871 yılında Fransa Auteuil’de doğan yazar, bir çok kesim tarafından William Shakespeare’dan sonra en etkili yazarlardan biri olarak itham edilmekle birlikte, 20. yüzyılın edebi değerlendirmelerine dair yapılan bazı anketlerde Gabriel Garcia Marquez ile birlikte yüzyılın en iyi yazarı olarak tercih edilmiştir. Günümüzde ABD’de üzerine hâlâ tezler ve doktoralar yapılırken, kitaplar yazılırken, yedi bölümden (kitaptan) oluşan “Kayıp Zamanın İzinde” isimli romanıyla dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biri olarak tarihe geçmiştir. Bu denli etkili bir yazarın, ülkemizde edebiyat ile tam anlamıyla içli dışlı olan kişiler haricinde fazla tanınmaması ise ilginç bir nokta.

Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan, uzun cümlelerle ağır bir Fransızca ile yazılmasına rağmen, Roza Hakmen tarafından taktir edilesi, mükemmel bir şekilde çevrilen Kayıp Zamanın İzinde eserinde, yazar, kendi başından geçenleri roman edasında yansıtmakla birlikte, sürekli geçmişe gitmesi, en ufak an ve anılardan sayfalar dolusu tahliller çıkarması ve derin, yoğun psikolojik gözlemleriyle şaşkınlık yaratmıştır.

Çok hareketsiz bir insan olmasına rağmen içinde taşıdığı oldukça hareketli hayal gücü, sadece bir arkadaşının kendisine bakışından sayfalar dolusu malzeme çıkarabilmesi, uykuya giriş devresini 38 sayfaya sığdırması, 10-15-20 satırlık bir paragrafa karşılık gelecek tek cümleleriyle dikkati çekerken, bir satırı dahi atlatmadan okutabilmeyi sağlayacak kadar akıcı ve yoğun stiliyle sıradan bir yazar statüsünde olmadığını kanıtlamıştır. Tüm bunları akıllara durgunluk veren betimlemeleriyle süslemesi ise edebiyat dünyasında yerini ya sağlamlaştırmıştır ya da bazı kişilere (yoğun edebiyatı sevmeyenlere) direkt sıkıcı gelmiştir.

Yaşanılan her şeyin mantıklı açıklamaları üzerinde durmak yerine her histen duygusal analizlerle süslerken, günlük yaşamda yemek yemek, gezmek, ceket giymek gibi olağan şekilde yaptığımız sıradan eylemlerin bilinçsiz olarak hafızamızı tetiklediğini, böylece gündelik yaşamdan yola çıkarak geçmişimizle ilgili bir çok şeyi aydınlatabileceğimizi iddia etmiştir. Fiziksel yaşamdan ziyade hayatını daha çok zihinsel anlamda yaşayan, yaşama zihinsel bakmasından kaynaklı olarak yengeç burcu olmanın getirdiği evcimenlik ve duygusallıkla sürekli ilhamla dolu olması, küçük bir odaya kapanarak büyük bir dünyayı yazması sonucunda, en basit, en sıradan bir hissin peşine düşüp derinlemesine hissettiği duyguları birbirine geçmiş halkalar gibi anlatarak felsefeci yönünden fazlasıyla örnekler sergilemiştir. Bu bağlamda kendisine dair bir örnek vermek gerekirse, aşk hakkında söylediği şu anekdot, yazım tarzı ve düşünce yapısı hakkında basit bir örnek teşkil edecektir:

“Sevdiğimiz zaman, aşk o kadar büyüktür ki bir bütün olarak içimize sığmaz; sevdiğimiz insana doğru yayılır. Onda kendisini durduran, başlangıç noktasına geri dönmeye zorlayan bir yüzey bulur. İşte karşımızdakinin hisleri dediğimiz şey, kendi sevgimizin çarpıp geri dönüşüdür; bizi gidişten daha fazla etkilemesinin, büyülemesinin sebebiyse, kendimizden çıktığını fark etmeyişimizdir.”

Marcel Proust’a göre gerçeklik, meçhule giden yolda bir ilk adımdır sadece. Bu yolda pek ilerlememiz mümkün değildir. Dış dünya olmasa da iç dünyamız bazı olaylar çıkarır karşımıza. Ona göre, tek başımıza düşüncelere daldığımızda bulduğumuz bazı tesadüfler, bazen gerçekliğin küçük parçacıklarını sunuyor, bu küçük ayrıntılar da, tıpkı birer mıknatıs gibi, meçhulün parçalarını kendilerine çekerler. O andan itibaren de meçhul bize acı vermeye başlar.

Günlük hayatımızda zamanımız su gibi akıp geçiyor. Zamanın nasıl geçtiğini bilmiyoruz. Gündelik hayatta gözlerimizin önüne serilip göremediğimiz o kadar ayrıntı var ki, Marcel Proust gibi isimlerin yaptığı, bu tür ayrıntıları inanılmaz bir hayal gücüyle besleyerek gözlerimize sunmaları ve aslında yaşamın ne kadar güzel anlamlarla dolu, yoğun olduğunu anlatabilmeleridir. Bu yönüyle Proust, hayatının elinden uçup gittiğini düşünen bireyler için bir şifacı etkisinde bulunacaktır.

Marcel Proust züppelikle geçen gençlik, edebiyat çevrelerinde verilen ziyafetler, Paris sosyetesinin dedikoduları, bitmeyen hastalıkları, astım krizleri ve aşk ağrılarıyla hareketli bir yaşam yaşadıktan sonra, 1908 yılından itibaren tamamen inzivaya çekilmiş ve Kayıp Zamanın İzinde eseri üzerinde çalışmaya başlamıştır. Bu roman 1927 yılına kadar 15 cilt ve yedi bölüme ayrılmış olarak çıktı. Söz konusu yedi kitap şunlardan oluşuyordu: Swann’ların Tarafı (1913), Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde (1918), Guermantes Tarafı (1920-1921), Sodom ve Gomorra (1921-1923), Mahpus Kadın (1923), Albertine Kayıp (1925) ve Yakalanan Zaman (1927). Söz konusu yedi kitabı Yapı Kredi Yayınlarından satın alabilirsiniz.

Yazar, kitaplarında, şimdiki zamana ve geçmişe ait bilinç içindekileri, çağrışımlı olarak birleştirebilmek amacıyla olayları kronolojik bir sıraya koymuyordu. Söz konusu yedi kitapla 3000 sayfayı bulan bu roman, 20. yüzyılın en önemli edebiyat eserlerinden biridir.

1922 Ekim ayında bronşite yakalanan Proust, hemen ardından zatürree oldu. 18 Kasım 1922 yılına geldiğimizde “artık her şeyi yazdım, ölebilirim” diyerek Paris’te ölümünü karşılamıştır.

“Alakamızı uyandıran bir kimseyi, bize meçhul ve meçhullüğü derecesinde cazibeli hayatın unsurlarına karışmış sanmak ve hayata ancak onun sevgisiyle girebileceğimizi düşünmek bir aşk başlangıcından başka neyi ifade eder?” gibi cümlelerle adeta aşka dair tüm semptomları bir tümceye sığdırabilmiş böyle bir düşünür hakkında daha başka bir şey söylemeye gerek var mıdır?

2 yorum:

Fatih dedi ki...

Merhaba Atilla Bey

Bir kaç haftadır sayfanızı takip ediyorum. Başlangıçta Galatasaray ve futbol hakkındaki fikir ve düşüncelerinizi dikkatle takip etmiş, bu konuda bakış açılarımızın benzerliğinin de katkısı olsa gerek, yazılarınızı oldukça başarılı bulmuştum.

Ardından müzik üzerine birkaç yazınızı okudum. Dinlediğimiz müzik türleri arasında hafif de olsa bir fark olmasına rağmen; bu sanat dalına bakış açınız ve bundan bahsetme biçiminizden, yaptığı eylemin farkında olma ve bundan olabildiğince fazla miktarda haz duyma konusunda, ülkemizdeki birçok kişinin ders çıkarması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca sıkı bir supernatural takipçisi olarak silent lucidity şarkısını paylaşarak beni o duygu yüklü ana geri döndürdüğünüzde zannedersem bu siteye bağlılığım biraz daha arttı.

Son olarak da Marcel Proust hakkındaki yazınızı okuyunca sizin vasıtanızla mükemmel fikirlere sahip bir edebiyat ustasıyla tanışmış ve onun son günlerde üzerinde düşündüğüm birkaç konu hakkındaki çok değerli ifadelerine ulaşmış oldum. Bugün de İlk iş olarak staj işlemleri için uğradığım okulumun kütüphanesinden Swann’ların Tarafı kitabını almak ve okumaya başlamak oldu.

Adresinize bundan birkaç hafta önce www.gayinsin.com adresindeki yorumlarda denk gelmiş ve bir bakayım neler varmış diye ilk adımımı atmıştım bu siteye. Ancak son zamanlarda günde birkaç kez bu siteyi açıp yeni bir yazı var mı diye kontrol etmezsem içim rahat etmiyor. Ayrıca artık ben de bir blog sayfası açsam mı diye düşünmeye başladım ancak çok fazla emek ve zaman istediği için cesaret edemiyorum.

Umarım siz yazmaktan hiç sıkılmaz ve vazgeçmezsiniz, biz de büyük bir zevkle paylaşımlarınızın tadına varmaya devam ederiz.

Atilla Çelik dedi ki...

Merhaba Fatih Bey,

İnanın çok ama çok mahçup oldum. Utandırdınız beni. Yorumlarınız için gerçekten çok teşekkür ediyorum.

Aslında bu blogu ilk açtığımda bu kadar fazla yazı yazacağımı beklemiyordum. Çünkü çok yoğun ve yorucu bir iş hayatım var. Bir de son zamanlarda bazı özel işlerim çıkınca daha az faal olurum diye düşünmüştüm. Özel işlerim tamamlanınca kendimi biraz daha bu bloga kaptırmış bir şekilde buldum.

Daha yeni bir blog sayılır sonuçta ve umarım yazmaktan hiç yorulmam. Yıllar boyu elimden geldiğince yazmıştım ve sıra blogda yazmaya gelmiş demek ki.

Sizin blog açma fikrinize gelince, bence kesinlikle açmalısınız. Çünkü inanılmaz düzgün ve akıcı bir Türkçe'niz var. Kitap okuyan, araştıran bir insan olduğunuz su götürmez bir gerçek. Bence her insan böyle bir güzellik ve doluluk taşıyorsa, küpünden diğer insanları da yararlandırmalı. Bizleri yararlandırmalısınız bilgilerinizden ve görüşlerinizden. Umarım açarsınız en yakın zamanda.

Saygı ve sevgilerimle Fatih Bey...

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails