15 Eylül 2009 Salı

Toplum, Önyargı, Sanat ve Rock


Türkiye’de bir çok kişinin Rock/Metal kültürünü gerçek anlamda özümsediğini açıkçası sanmıyorum. Bu müziğin belirli kalıbı yoktur. Bu yüzden Rock bir doktrin değildir. Çünkü Rock sınırların kalktığı yerde başlar. Rock kişisel kısıtlamaların yok olduğu, özgür insan iradesinin kendini ifade ettiği andır.

Rock’ın eksik algılanmasının bir çok nedeni var. Gerek din, müzikal ve kültürel dinamikler açısından. Toplum olarak Türkiye’ye bakarsak ülke genelinin arabesk bir kültürden geldiğini görürüz. Bir başka deyişle bu ülke gençliği 60’larda Beatles ve The Doors’la, 70’lerde Led Zeppelin ve Pink Floyd’la, 80’lerde Guns n' Roses ve Van Halen’le büyümedi. Türk müziğinin en büyük isimlerinden biri olan Orhan Gencebay’ın genel müzik altyapısı ve felsefesi; bugün popüler müziğe bile aksetmiş durumda. Ki bu iki müzik tarzı hiyerarşik olarak birbirine eş değerde gözükse de aslında birbirlerinin zıt karakteri iki müzik tarzıdır. Öte yandan Moğollar, Cem Karaca gibi Türkiye’de ilk Rock oluşumları olarak kabul edilecek isimler ise Deniz Gezmiş zamanı gibi kritik bir dönemde, şarkılarında “devrim” temasına ağırlık vermişler, aşırı solcu kimliklerini gizlememişlerdi. Böylece Türkiye’de Rock, “entel, anarşist ve başkaldıranın müziği” olarak algılandı.

Tabii ki Rock’ta başkaldırı vardır, fakat müziği bir kalıba yönlendirdiğimiz an, aslında kendimizi de kısıtlamış olmuyor muyuz?

Başka önemli bir nokta ise, ülke sektörünün ve medyasının Rock müziğini, dünya pazarında %40 gibi bir payı olmasına rağmen müthiş bir şekilde inkar etmesidir. Yine ülke kültürünün estetiği söz konusu. Hıristiyan elinden çıkma, uyuşturucu ve seks düşkünü, aklına geleni ağzından eksik etmeyen Batı müziğinin, düşünce özgürlüğünün yasa olmadığı bir ülkede bir sahipliğinin olması söz konusu değil. Türkiye gibi kurulduğu günden beri komşularına toprak verme ve bölücülük paranoyası yaşayan bir ülkenin Rock/Metal müziği kapitalist ve dejenere olarak algılamasında aslında bir gariplik göremiyorum. Bir ülkenin medyasının da bu kadar dar görüşlü (bkz. satanist olayları) olacağını açıkçası zannetmiyorum. Arkasında yukarıda bahsedildiği gibi daha derin politik nedenler yatıyor gibi.

Gelelim Rock müziğine birebir yapıştırılmış olan “sex, drugs & rock n' roll” olayına ve “eğlence” faktörüne… Seks konusunda, Türkiye inanılması zor tezatlar yaşayan bir ülke. Haydar Dümen’in eline kalmış ülkenin seks kültürü ve sağlığı vahim durumda. “Ayıp yatakta olur”, “çarşafın kanamalı” gibi deyimlerle seksi kınayıp, öte yandan eşleri ve çocuklarından köy kuran, kardeşi vefat etti mi kardeşinin karısını almayı kutsal sayan, bunların üstüne Fransız romantizminden duygulanacak kadar çarpıklaşabilen bir toplum, ancak “ahlak” çatısı altında kendini güvende ve huzurlu hissedebiliyor. “Ahlaklı olmanın” Türkiye’deki karşılığı inkarcılıkla ve özgür iradenin bastırılması ki, bu durumda Rock/Metal düşüncesine uygun yaklaşılması gülünç olur.

“Eğlence” kavramı ise karşıt kavramların oluşturacağı denge ve insan sağlığı açısından gerekli bir faktördür. Alex Billet isimli Amerikalı sosyalist Punk dinleyicisi “müziğin bir mesaj içermesi gerekliliğini ve eski mağara adamlarının duvarlara resim yapmasının “eğlence” ile bağdaşmadığını” savunmuştur. Ama Billet mağara adamlarının zamanında “bürokrasi” diye bir olgunun var olup olmadığını maalesef sorgulamamış. Vatandaşın maaşının yarısını sigorta şirketlerine yatırmasına zorlayıp, sadece %2’sini halka geri verip, gerisini borsada katlayıp milyonlar yapan, insanları haftanın altı günü aynı ofiste asgari ücretle çalıştırıp, milyonları kendi sayan bir sistem, mağara adamlarının zamanında yoktu maalesef.

Böyle bir Amerika’da Elvis Presley “Hound Dog”u söylerken verdiği mükemmel dans performansıyla, “Jailhouse Rock”la orta direğe seslendi. “Sympathy For The Devil” klibinde Mick Jagger tişörtünü çıkarıp yaptığı go go dansı ile ön adamlığı (frontman) getirdi müziğe. Robert Plant “Whole Lotta Love” gönderdi komşu kızlarına senelerce. David Bowie makyaj yapıp, kadın kıyafetleri giyindi Glam Rock’ı akıllara kazıdığı zaman.

Peki bu insanların ortak yani ne idi? Niye insanlar bu anormal insanlara bu kadar sevgi gösterdi? Çünkü insanlar ofislerinden çıktıkları zaman aslında olmak istedikleri, hayal ettikleri kendilerini gördüler bu kişilerde. Bu insanlar sadece insanları eğlendirmedi, ülkelerini daha liberal, daha açık görüşlü olmaya ve en önemlisi “özgür” olmaya teşvik ettiler. Bu kritik noktanın Türkiye’deki kısır döngüsünden dolayı gençler Van Halen ve Guns n' Roses’ın ne için müzik yaptığını anlamadan atılıyorlar Rock ve Heavy Metal’e.

Sonuç olarak Rock müziği belirli bir kalıpta belirli amaçlara alet etmekle, Rock’ın insanlara olan en önemli ve en büyük hediyesi olan özgür düşünceyi kısıtlamış oluruz. Toplumumuza çok ters gelen bazı olayların sebepleri bundandır. Yaşantısıyla tiksindirici örneklemeler sergileyen Ozzy Osbourne’un dediği gibi “Ben Frank Sinatra değilim ki, papyonlarınızla konserimde oturup, konser bitince kaybolup gidesiniz.”

Tabuları ne kadar zorlarsanız zorlayın, sınırları ne kadar delerseniz delin sonunda bir yerde, kollektif tabuların başladığı yerde duvara toslarsınız. Sahnelerde çıplak kadın sergilemek tabu yıkmak olmuyor. Bakınız dansözler.. Sahnede kız kardeşiyle sevişmek ya da Aztec usulü insan kurban edip kalbini çıkarmak tabu yıkmaktır. Tabu kavramı maalesef günümüzde çok ucuzladı ve içi boşaltıldı. Bunlar toplumdan topluma değişiyor.

Sümerlerde kardeşlerin evlenmesi tabu olmak bir yana, asil bir davranış sayılırdı. Sümer tanrıları ve asilzadeleri kız kardeşleriyle evlenerek soylarını safkan tutuyorlardı. Kız kardeşten dünyaya getirilen çocuk daha asil sayılır ve diğer (aile dışı) eşlerden olanlardan üstün kabul edilirdi. Türkiye’de kuzenle evlenmek toplumun çoğunluğu için gayet normaldir, ama Batı toplumlarında tabudur. Amerika’da kuzenle ilişki kurmak ensest sayılır. Bazı eyaletlerde kuzenle evlenmek kanunla yasaklanmıştır. Özetle her toplumun kendi tabuları olduğu gibi, bir de bütün insanlığın ortak tabuları vardır.

Başkaldırı dersek, Amerika için geçerli olan başkaldırı normlarıyla Türkiye için geçerli olanlar arasında dağlar kadar fark vardır. Moğollar ve Cem Karaca -ki onlar entel kesimin ve okumuş elit gençliğin dinlediği siyasi mesajlar verdiler- haricinde Türk toplumuna (kitlelere) hitap edecek kapasitede gerçek Rock müzik yapan baba yiğit çıkmamıştır.

Bu arada bu tabu yıkma kavramı nedense Türkiye’de çok fazla kullanılıyor. Çünkü kapalı bir toplum olan Türk toplumunda en eften püften şeyler yıllardır tabu olmuş, maalesef toplumumuzda genç nesil özgürlük nedir bilmemiş ve okumaktan, düşünmekten ödü koparak büyümüş olduğundan, bu nesilden Rock müziğin felsefesini anlamasını ve dinlediği müziğin neye isyan ettiğini, neyi anlattığını bilmesini beklemek Godot’yu beklemektir.

Nasıl Marksist felsefe Türk proletaryasına hitap etmeyip marjinal olarak kaldıysa, Rock/Metal felsefesi ve yaşam tarzı da okumaktan, düşünmekten ödü kopan bir kollektif bilinçle yetiştirilmiş Türk gençliğine, özellikle de Özal devri çocuklarına hiç mi hiç hitap etmeyen marjinal bir kavram olarak kalacaktır.

Türkiye’de metal müzik kaymak tabaka müziğidir. Kitlelerin müziği değildir. Amerika’da metal bir nevi halkın müziğidir. Metalle uzaktan yakından alakası olmayan Teksas kovboy barlarında bile Motörhead, Pantera, hatta AC/DC falan çalarlar. Ülkemizde küçük bir azınlık hariç müziği eğlenmek ve kafa sallamak için dinler, hatta bir çoğu sözlerini dinlemeye, anlamaya, tercüme etmeye bile zahmet etmez. Hatta bazılarının kelime dağarcığı buna yetmez. Kitap okuyanların ve fikir ifade edenlerin yıllarca hapislere tıkıldığı, “yasak yayın” gibi Ortaçağ kavramlarının hâlâ geçerli olduğu, entelektüel birikimin aşağılanıp okumuş yazmış kültürlü insanların süründüğü, köşe dönmeciliğin ve ilkokul mezunu görgüsüzlerin baş tacı edildiği bir toplumun çocuklarını cahil ve kendi fikirlerini oluşturmaktan aciz oldukları için suçlamak biraz haksızlık olur. Lucius Annaeus Seneca “korku cehaletten gelir” buyurmuş ancak günümüz Türk toplumunun cehaleti -her ne kadar tembellikten gibi gözükse de- özünde korkudan geliyor.

Öte yandan solcu punk veya metal grupları olduğu kadar, zavallı, gerici gruplar da var. Her iki tür de, müziği ele geçirmeye çalışan ırkçılardan, Nazi’lerden nasibini aldı. Ama gerçek şu ki; müziğin her alanında, en yenilikçi işleri çıkaran, hep ilericiler olmuştur. Sanatçılar, dürüst ve yaratıcı iseler toplumun koyduğu sınırları ezip geçerler. Giydiği kıyafetleri, makyajı, cinsel seçim belirsizliği nedeniyle yerden yere vurulması gerekirken tapılası bir ikon haline getirilen Zeki Müren, ülkemiz açısından bu konuda verilebilecek en önemli örnektir.

Bilinçli olsun veya olmasın, sanat politiktir. Britney Spears örneğin; Batı dünyasının en çirkin seksizmini, tüketim çılgınlığını yayar. Müziği toplumun sorunlarının üzerine yerleştirmek, o sorunları yaratanların işine yarar sadece. Binlerce yıl öncesinin ilkel insanları, duvarlara resim yaparken “Hadi eğlenelim” demiyorlardı. Amaçları hikayeler anlatmak, dersler vermekti. Günümüzün sanatçı ve müzisyenleri aynı sorumluluğa sahip. Toplumun koyduğu sınırları zorlamayan sanatçılar olmazsa, ilerleme de olmaz. Ne toplumda, ne de sanatta…

2 yorum:

Jordi Metal dedi ki...

Bunlarca yıl bizleri dar bakış açısıyla satanist olarak tanımladılar ama bizler onları Bülent Ersoy dinliyorlar diye travestilikle suçlamadık. Haliyle fark burdan başlıyor Atilla Abi :)

Atilla Çelik dedi ki...

Benim anlatmak istediğim bizler ya da onlar değil, genel bir bakış atmaktı aslında Hakancığım. Asıl ana olay ise paragrafın en sonunda yer alıyor zaten. Asıl acı olan tarafı da orası. O anlamda yaklaşınca TV'lerde bizlere sanatçı diye sunulanların sanatçı olmadığını, asıl sanatçıların su üstünde yer almadığını, gizli saklı bir taraflarda olduklarını görüyoruz.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails