3 Eylül 2009 Perşembe

Ayakkabı Bağcıkları


Çocukluğun özlemine bir dönüştür bağcıklar...

Ayakkabı bağcıkları...

Garip bir mutluluk ve neşe vardır çocukluğun ilerleyen yaşam sürecinde. Ufacık şeylerden mutlu olmasını bilen bir varlıktır çocuklar. Belki bir oyuncak, belki bir bebek, belki bir ayakkabı ya da onun renkli renkli bağcıkları...

Çocukluğumuzda çarpıldığımız şeyler vardı. Özellikle ayakkabılar... Vitrinlerde gördüğümüz bir ayakkabı hayallerimize girerdi; onunla yatağa girer, onunla rüyalar kurar, hayallerimizde o ayakkabıyı giymiş, kurumlana kurumlana, gerine gerine dolanıyorduk. Aşık olmuştuk ayakkabıya ve aklımızdan bir türlü çıkmıyordu. Ayakkabı denen şeyin sevgisiyle uykularımız şenlenmişti. Onunla ilgili kuracağımız hayallerin peşinden koşacak olmamız bizi fazlasıyla mutlu etmekteydi.

Ve bir kurtarıcıya ihtiyaç duyarız!!!

"Ne olur bu rüyam ve hayalim gerçekleşsin!"

"O ayakkabı benim olsun!"

"Ne güzel de bağcıkları var! Rengi ne kadar da güzel!"


Daha fazla dayanamayız ve içimizdeki en büyük isteği kusarız.


-"Babaa, babaa, babacıım!"
-"Buyur yavrum!"
-"Sana bişi dicem ama kızma emi!"
-"Neden kızıyım ki yavrum, söyle bakalım bebeğim"
-"Baba, ben geçen çok güzel bir ayakkabı gördüm, onu çok sevdim ve keşke öyle bir ayakkabım olsa diye dualar ediyorum."
-"Canım benim. Bu muydu kızacağımı söylediğin şey. Hadi bakalım, gidiyoruz! Göster bakalım o çok sevdiğin ayakkabıyı."

Ve ayakkabı alınır. Dünyalar onundur artık. Gece uyumaları hayallerinden de ötesine gitmiştir. Öyle ki, ayakkabının alındığı ilk gün ayaklara geçirmemişizdir bile. O an için giymeye kıyamamışızdır.

Yatağa uzanılır ve elimizde o güzel bağcıklı, şirin ayakkabı. Hemen yastığımızın yanı başında tüm ışıltısıyla orada durmakta. Bir çocuğun taze kalbi mutlulukla inip kalkmakta. Şirin ve minicik parmakları bağcığın kendisiyle oynaşmakta ve o minik suratında kocaman bir gülümseme, parıldayan gözler...


Bir çocuğun, minik bir çocuğun mutluluk anlayışı...

Neşe anlayışı...

Sorumluluktan uzak...

Sorunlardan yalıtılmış...

Onun sadece mutlu olunması istenen uğraşsız bir dünya...

Ve bir çocuk kalbi, neyle mutlu olabiliyor.

Ayakkabı bağcıklarıyla...



Ve çitler...

Köhneleşmiş şehirlerin, şehir hayatlarının, içi boşalmış paylaşımlar yumağına karşı darbeye hazır tezat bir dünyanın varlığı...

Çitler...

Şehir kavramının ters yüzü...

Resmiyetin ve soğukluğun ters yüzü...

Yaşam mücadelesinden bir çok şeyi unutmuşların tezat yüzü...

Çitler...

Doğallığın, ormanların, yeşilliğin içindeki yumuşatıcı, huzur verici bir ortamın çağrıştırıcısı...

Yeşillikler içinde bir ev ve hemen önünde bir çit...

Çocukluğumuzda üzerinden mutlulukla sürekli atlamak isteyeceğimiz. Ayakkabılarımızla...

Huzur veren bir manzaranın sembolü...

Ayakkabı bağcıkları...

Bir çocuğun mutlu olmasına yeten...

Yüzünü güldüren ve suratını ışıldatan...



Ayakkabı bağcıkları hayata neden bağlanmasın?

Neden hayat bağcıkları olmasın?

Yüzümüzü güldürecek hayat bağcıkları...

Gözlerimizi ışıldatan hayat bağcıkları...

1 yorum:

Nihan Özdemir dedi ki...

Bir gün yaşlanacağım ama sanırım hiç büyümeyeceğim. Hala yeni bir ayakkabı aldığımda, ilk gün giymeye kıyamıyorsam, ilk giydiğim günde de sürekli ayakkabılarıma bakıp seyrediyorsam bir parça çocukluk var hala demek ki...
Çocuk dünyası ve kalbi gerçekten çok ilginç. Çocuk sahibi olmadan önce çocuklukla ilgili tek deneyimim kendi çocukluğumdu. Anne olduktan sonra onların o renkli, tasasız ve mutlu dünyalarını hayretler içerisinde izlemeye başladım. Çok güzel ve kirlenmemiş bir dünya vardı o minicik bedenlerinde. Dün akşam oğlum bana "Anne seni çok seviyorum" dediğinde içimde birşeyler eridi ama ardından "Ama dodurmayı senden daha çok seviyorum" dediğinde işte çocukluk ve çocuk dünyası böyle birşey dedim.
Beni yine çok uzaklara götüren bir yazıydı.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails