9 Mayıs 2010 Pazar

In America – Üç Dilek Hakkın Var Rüyaların İçin


"Hayatta dilemeniz ve hiç dilememeniz gereken şeyler vardır. Küçük kardeşim Frankie bana öyle dedi. Sadece üç dilek hakkım olduğunu söyledi. Ben de gözlerinin içine baktım. Neden ona inandım bilmem."

Son yıllarda Hollywood arenasının senaryo konusunda yokları oynadığı ve kurgusal anlamda oldukça kaliteli olan filmlerin azaldığını görüyoruz. Bu müzik konusunda belli bir sayıda notaya sahip olup bilinen birkaç nota üzerinden binlerce şarkı yapmaya benziyor. Ama hem senaryoda hem de müzikte asıl dikkate alınacak nokta sadece zeka, hayal gücü, kurgu gücü değil, aynı zamanda kişisel ruh halini, insanların yaşamını ortaya serebilmektir.

2002 yapımı In America isimli İrlanda-İngiltere ortak yapımı olan şaheseri ise hayatın kendisi zaten mucize mottosuyla bir ailenin başından geçen etkileyici yaşam öyküsünü çok iyi şekilde aktarmasını biliyor. My Left Foot ve In the Name of the Father filmlerini de yönetip senaryosuna katkıda bulunan yönetmen Jim Sheridan, ilgili öyküyü kendi hayat hikayesinden ilhamlar alarak iki kızıyla birlikte yazmıştır. Yaklaşık üç yıl önce izlediğim bu film, beni en çok etkileyen filmlerin başında gelmişti.

Yürümeye yeni başladığında merdivenden düştüğü için beyninde tümör oluşan ve birkaç yıl içinde ölen oğulları Frankie’nin acısını dindirmek ve kızları Christy ve Ariel’i de yanlarına alarak hayata yeni bir başlangıç yapmak için yasadışı yollarla Dublin’den New York’a gelen bir aile üzerinedir hikaye. Yeni bir başlangıç, yeni bir hayat. Ufak çocuklarını kaybetmelerinin etkisi çok büyük olmuştur ailenin trajik yaşamında. Uzun süre bunun etkisinden kurtulmaya çalışacaklardır. Ama bin bir türlü imkansızlıklar onları bırakmaz.


Görünürde mutlu bir yaşamları varmış gibi görünür ama ailenin derinliklerinde büyük bir acı yatmaktadır, sık sık nüksedip duran. İlişkilerdeki sıcaklık, yumuşaklık, şefkat ve fedakarlık kendi acı limanlarında güçlü kalabilmeleri için en büyük dayanaklarıdır. Öte yandan bir insan ne kadar imkansızlığa sahip olursa olsun, kendi hayatını ısıtabilmek için bazı çözümleri üretebilmektedir. Hayat gerçekten de kolay değildir. Savaşman gereken onlarca arena vardır. Hepsini tek tek yenebilmek o kadar kolay değildir. İşte bazen tüm bu noktalarda beklenmedik mucizelerle karşı karşıya kalabiliriz. Fakirliğe aldırmadan yeni hayatın tadını çıkarmak o kadar kolay olmasa gerek. Ama bu aile başarıyor.


Aile New York’un Doğu Yakası’nda kırık dökük bir eve çıkmıştır. Ev adeta büyük bir kümes gibidir. Duş alabilecekleri su bile yoktur. Sıcak havadan kendilerini koruyabilmeleri için ne de bir klimaları vardır. Ailenin iki kızının enerjileri ve müthiş yaşam sezgileri anne babanın belki de en büyük dayanağıdır. Ailenin babası onları mutlu edebilmek için var gücüyle savaşır. Bir çöplükten koca bir klimayı çıkarıp el arabasıyla eve getirir, canı çıkarak yukarı çıkarır. İmkansızlıklar içerisinde yüzdükleri anlarda bile kızlarını mutlu edebilmek için cebindeki son kuruş parayı harcamaktan çekinmeyen bir baba modelidir Johnny.

Bir gün cadılar bayramında ailenin iki tatlı kızı, bulundukları apartmanda sürekli bağırıp duran ve yalnız kalmayı seven komşuları Mateo’nun kapısını çalarlar. Haitili bir ressam olan Mateo her yönüyle çok ilginç ve gizemli biridir. Kısa sürede onunla arkadaş olurlar. Mateo kendisini hayattan her yönüyle yalıtmış gizemli bir adamdır. Aile ile Mateo’nun kaderi ilginç bir şekilde birbirlerine evrilecektir. Filmin ilerleyen bölümlerinde ailenin kaderini çizecek adam olacaktır Mateo.


Mateo’nun karanlık odasındaki çizimleri anlam doludur. Bir melek çizer ve meleğin kanı asillerinki gibi mavidir. İrlanda dilinde siyah adama “fear gorm” denir. Ama bunun tam kelime anlamı “mavi adam”dır. Siyah adama “fear dubh” denir. O da şeytan demektir.

Gün gelir anne yeni bir bebeğe hamile kalır. Bu kendi içlerinde uzun zamandır yarattıkları ve bir sendrom olarak içinde yüzdükleri Frankie’nin kaybını bastırabilmeleri için yeni bir fırsat olabilir. Mateo’ya göre ise o çocuğun doğumu her şeyi düzeltecek ve aileyi kendisine getirecektir. Aslında anne diğer çocuklarını düşünerek Frankie’nin yasını tutmamaktadır. Ama baba için aynı şey söz konusu değildir. Bir türlü unutamaz bu acısını ve bir türlü kendisini affetmemektedir.


Bu tür sıkıntılarıyla boğuşan baba sürekli Tanrı’yı sorgular, onun yerine kendisini almadığı için. Mateo ise babanın yanlış düşündüğünü belirtmek için elinden geleni yapar. Mateo aslında her geçen gün ölümün o acı kanatlarına yaklaşmaktadır. Böyle bir durumda bile yaşama sevincinden vazgeçmez ve babaya makineli tüfek gibi sözlerle saldırır:

“Sana aşığım. Ayrıca güzel karına da aşığım. Ayrıca çocuklarına da aşığım. Hatta doğmamış çocuğuna bile aşığım. Öfkene bile aşığım! Yaşayan her şeye aşığım ben!”

Tüm karanlık geçişleri bir tını tadındadır hayatın.


Geldi işte hoşnutsuzluğumuzun kışı
York güneşinin altında geçti şaşaalı yaz
Civardaki bütün bulutlar
Bir lavtanın şehvet uyandırıcı nağmeleriyle raks ederken
Geldi işte hoşnutsuzluğumuzun kışı
York güneşinin altında geçti şaşaalı yaz



Nefes darlığı çeken annesine ferahlaması için limonlu şeker verip duran kızımız üç dilek hakkını nasıl kullanacaktır acaba? Filmi izlerken gizem ve sihir içinde yüzdüğünüzü göreceksiniz. İçten, doğal ve yer yer de diyaloglarıyla komik. Zor hayatın lanse edildiği ama hayattan zevk almanın ne kadar güzel bir şey olduğunu yüzümüze çarparcasına..


Notlar:
1) Film yönetmen ve senarist Jim Sheridan’ın ölen oğlu Frankie Sheridan’a ithaf edilmiştir. Filmi Jim Sheridan’ın gözünden görmek, değerlendirmek ve önemli bilgiler edinmek için tıklayabilirsiniz. Özellikle filmde oynayan iki küçük kız kardeş ve organik sinema çekmek hakkındaki söylemleri dikkat çekici: http://www.gencsinema.com/makale/4-1432/jim-sheridan-la-yeni-bir-ulkede-ve-organik-yonetmenlik-anlayisi-uzerine


2) Filmde Mateo karakterini oynayan Djimon Hounsou çok saygı duyduğum ve etkilendiğim bir karakter oyuncusudur. Gizemli ve karizma adam rollerinin piridir. Rolünün hakkını verir ve önünde saygı ile eğilmek istersiniz. O iriyarılığına bakmaksızın da sarılmak..

2 yorum:

Dreamtime dedi ki...

Ay çok tatlıydı bu film.Çok beğenmiştim :)

Atilla Çelik dedi ki...

Filmin hiç bitmemesini istemiştim ben de. :)

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails