Üniversite (Karadeniz Teknik Üniversitesi) zamanında arkadaş grubumuzla gerçekten harika günler geçiriyorduk. Okul sonrası sürekli Ganita’ya giderdik. Hemen denizin kenarında olan ve bir dağın kenarına kale gibi mevzilenmiş ilginç bir çay bahçesiydi. Sürekli orada muhabbet eder, deli gibi eğlenirdik. Arkadaşlarımızın bir death metal grubu vardı. Grubun adı Covenant’tı. Elemanlar gerçekten çok iyiydi. Çok iyi müzisyendiler ama malum imkansızlıklar vardı.
Bir yıl önceki bahar şenliklerinde yokları oynarken ve tek bir teybe kalmışken, sonraki yıl bahar şenliğine damgayı bizim tayfa vuracaktı. Covenant sahne alacaktı. Heyecandan ödümüz bokumuza karışacaktı neredeyse. Trabzon gibi bir yerde, o tarihte (1997) böyle bir olay, Bin Ladin'in Bush ile sevişmesi gibi bir şeydi.
Ufak bir şehir olduğu, büyük şehirlerdeki ortam olmadığı, insanları tutucu olduğu, bu yüzden atılan her adımın büyük bir cesaret anlamına geldiği, adeta cihat edildiği böyle bir ortamda, buna benzer yapılan şeyler, kıl üstünde yürümek gibiydi. Bu denli zorluklar içinde yapılan şeyler daha anlamlı, kıyaslanamayacak derecede eğlenceli ve mutluluk verici oluyordu. Zaten orada yaşadığım dört yılı ayrı bir kefeye koymamın sebebi budur.
Konserin ikinci günü gerçekten muazzamdı. Repliklerim konsere damgasını vurmuştu. Konsere hafif parçalarla başlanmıştı istek üzerine. Hepimiz çömelmiş oturuyorduk. Ve sessizlik hakimdi. Arkadaşların provasına sürekli katılıyorduk ve hangi parçaları çalabildiklerini biliyordum. Bir an acayip bir sessizlik oldu. Çıt çıkmıyordu. Birden o sırada delicesine dinlediğim ve arkadaşların çalabildiği bir şarkı olan Machine Head – Old’a atıf yaparak “Old’u çalın laaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaannnn” diye havyan gibi bağırmıştım. Tüm bakışlar bana döndü birden ve arkadaşlarımı, müzisyenleri aldı bir kahkaha. Bu olay arkadaşlar arasında aylarca anlatılıp durmuştu.
Trabzon’un yerlilerinin üzerinde durmakta fayda var öte yandan. Cidden Trabzon insanı normal bir insan değil. Hep en uçlarda yaşarlar ve pratik zekalarıyla sizi şaşkına çevirebilirler. Bazılarının şivelerini duyunca istedikleri kadar küfretsinler, oralı bile olamazdım. Çünkü öyle farklı sövüyor ve konuşuyorlardı ki kızamıyordun bile.
Hatta şenliklere giderken üniversiteye biraz yakın olan bir markete girmiştik. Pil, sigara, bira gibi şeyler alacaktık. Marketin sahibi tam bir Trabzonlu. Beni ve arkadaşlarımı görünce surat astı. Bana cins cins bakıyordu. Zoraki mal satıyor sanki. Baktım, arkasındaki duvarda kocaman Trabzonspor posteri. İnanılmaz eski. Peş peşe 3 yıl şampiyon olan Trabzonspor’un kadrosu.
Aniden lafa girdim postere bakarak. “Hey gidi hey, bu takım nasıl bir takımdı yahu. Adamlarda ruh vardı ruh. Muazzam bir takımdı.”
Market sahibi aniden döndü bana, başladı konuşmaya. “Hee yaa yeğenum, habu uşaklar kalpten oynayidiler. Anam avradum olsun canlarini bile verurlerdi sahada. Şimdiki uşaklar öyle mi? Hepsi ruhsuz çopek gibiler.”
Sustur susturabiliyorsan amcamı. Beni 10-15 dakika rehin aldı. Laf lafı açtı. Bizi hiç hoş karşılamayan, garip garip bakan amcam, bu sefer beni bırakmıyordu. En sonunda izin istedik de öyle çıkabildik. Arkamdan sesleniyordu amcam bağırarak: “Yeğenum, yine bekleruz, başumun üstinde yerun var!”
Üniversite dışına çıktığımızda Trabzon Merkez’de edindiğimiz bazı arkadaşlarımız vardı. Bazıları tam raconcuydu. Bu müzik ile alakaları dahi olmazdı ama aramıza karışırlar, bizimle muhabbet ederlerdi. Çok mert adamlardır. Başlangıçta size garip baksalar da sizinle bir kere muhabbete başladılar mı ve sizi tanıdılar mı, sizin için yapmayacakları şey yoktur. Canlarını bile verirler. Bu raconcu arkadaşlardan biri inanılmaz matrak bir adamdı. Çok ağır bir şivesi vardı ve bazen Heavy Metal hakkında bize soru sorardı.
Raconcu: Yaa yeğenum, habu müzik şimdi nasil bir şey? Ne anlatayi, ne mesaj veriyisiniz? Bi bilgilendurun.
Biz: Abi, şöyle diyelim. Her müziğin illa ki belli bir mesajı vardır. Pop şarkıları malum, hep aşktan meşkten ayrılıktan falan bahseder. Ama hayat bunlardan ibaret değil. Hayatta güzel olmayan şeyler de var. Ayrıca dikkat edilmesi, üzerinde konuşulması gereken konular da var. Bazen dünya iyi gitmiyor. Bazı şeyler yolunda değil. Şiddet almış başını gitmiş. İşte bunca kötü giden ve yolunda gitmeyen şeyleri tepkili bir şekilde anlatabilmek için biraz kızgın olmak, şiddetli olmak gerekebiliyor.
Raconcu: Yaniii diyusunuz ki, habu alemde şiddet var. Biz habu şiddeti kendi dilinden anlatayiruz.
Biz: Aynen öyle!
Şenlikteki konserde Slayer Osman’ı unutmamak lazım. Makine Mühendisliği’nde okurdu, demirbaş bir elemandı, Trabzon yerlisiydi ve deli bir Slayer fanıydı.
Adı o yüzden Slayer Osman’dı.
Geçmişte bu müziği dinleyenler arasında garip bir bağ vardı. Şimdiki tayfalar gibi birbirine yukarıdan bakmak diye bir şey söz konusu değildi. Örneğin bundan 20-25 yıl önce bu müziği dinleyenler şimdiki gibi fazla değildi. Bu müziği dinleyen, belli eden ya da üzerine bir grubun tişörtünü geçiren birini gördüğünüzde garip bir saygı duyardınız. Aynı yolun yolcusu olduğunu hissederdiniz. Sanki yıllardır kardeşmişsiniz gibi garip bir his taşırdınız içinizde. O kişiyle tanışıp saatlerce muhabbet etmek isterdiniz.
Slayer Osman’da da böyle oldu. Adam üniversitenin demirbaşı olmuş. Dayanmış 7-8. yıla. Üzerinde sürekli Slayer tişörtü. Trabzon’nun yerlisi. Haliyle ne zaman görsem garip bir saygı duyardım. Konuşmak isterdim. Trabzon’un meşhur mekanı Ganita’da da tanışmıştık nihayetinde. Uzun uzun sohbet etmiştik.
Dönelim şenlikteki konsere. Arkadaşlarımız birden Slayer – South Of Heaven’ın başlangıç melodisini girdiler. Tüm bakışlar birden Osman’a döndü. Osman resmen olduğu yerde şoka girmiş, titriyordu. Hırs küpüydü, elleriyle suratını tırmalıyordu, başı resmen vibratör gibi titriyordu kendinden geçmekten:
“Uyyyyiii, sileyir çalayiii, çildiriyurum, uyyyiiii”
Birden kalkar yerinden Osman.
Gitaristin ayakları dibine çömelir.
İki eliyle Heavy Metal işareti yapar, baş parmakları birleştirir. Yere, gitaristin ayaklarının önüne yerleştirir.
Bize dönerek seslenir:
“Celuuuunnn, haboyle yapuunnnn!”
Biz değil öyle yapmak, gülme krizinden komaya girmiştik. Muazzam bir andı muazzam. O hareketi ve böyle bir repliği yaşadığım için kendimi çok şanslı hissediyorum.
Trabzon'u gerçekten özledim.. İnsanlarını da..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder