3 Mayıs 2010 Pazartesi

Umursamanın Orta Yeri


Ne yapmak gerekiyor ki? Hiç bilmiyorum. Sanırım zamanla sandığımdan çok daha fazla şey değişiyor. Yani sanki hiçbir şey umduğum gibi ya da umurumda değilmiş gibi. Anahtarlarım kapıları açmıyor artık. Ve bazıları gibi olamıyorum. Olmam gerekmiyor elbette... Ama özlüyorum bazı ruh hallerimi.

Olmalı mı olmamalı mı? Zamansızlıktan geliyor ne gelirse başıma. Ve belki de bir kaç şiiri birleştirip yeni bir tat yakalamaya çalışıyorum ve hayat diyorum ona. Benim hiçbir halim martı tadında değil. Ben özgür değilsem zaten ne anlarım ki bir martının kanadına takılıp dolaşmaktan...

Martılara simit mi atmıştık vapurdan? O zamanlarda ne kadar da tuhaftık. O zamanlarda ne kadar da uzaktık... Bugünden. Bugünkü hallerimizden. Hayat tuttu kolumuzdan da nerelere getirdi bizi... Peki nerelere götürüyor?

Kendi içime düşüyorum.

Konuşmaktan sıkıldım artık. Beni konuşmazken anlayanlar çok uzaktalar şimdi. Ve beni eskiden konuşmazken anlayanlar artık dinlemiyorlar bile beni. Nedir aklıma gelen aynı kelimelerin ortak noktaları? Aynı resimlerin? Uzaktan gelen bir ses sadece. Ve daha fazla yaklaşmasın. Uzaklık ne de güzel aslında. Aslında ne de güvenli. Ne de sıcak aslında. Olmaması gereken ne varsa dünyada 0luyor yakınken sanki...

Eğlenceli günler geçirelim hayatla olur mu? Senle yine sen... Yani benle yine ben... Kim anlamazsa, kim dinlerse, kim duyarsa, kim dinlemezse, kim konuşursa, kim gülerse, kim dinleyip anlamaz da kim anlayacakken dinlemezse vuralım hepsini eğlence niyetine. Sonra da gökyüzüne çeksin tanrı salakları...

Yaparsınız, size güveniyorum. Anlamını bile bilmediğim ufak kelimecikleri sadece başkaları duymasın diye içime saklıyorum. Ve sonra onlar bir bir içimden çıkıp bambaşka bütünlerin parçaları oluyorlar. Ne yapabileceksem onu yapıyorum sadece. Hepimiz öyleyiz...

Tek tek... Nefes alamıyorum... Vermiyorlar...

Ve ben keşfettim rüyalarımın sırrının formülünü. Olanla olmayanı karıştır biraz hayal kat içine, üstüne bir bardak su iç, aynı anda da bir kristal tut ayna niyetine ışık için... En sıvı kıvama gelinceye kadar bir çatalın tersiyle karıştır. Sonra da sımsıkı göz kapaklarından içeriye üfle. Al sana rüya. İçeriği beyninden geçip bir dizi saçmalığa dönüşsün sonra...


Olayımız budur işte kardeş. Olaylıyız biz... Olay sahibi ettiler şu yaştan sonra adamı... Tam şu anda, delirip delirip yazan kaç kişi varsa dünyada, içip içip kusanların sayısıyla çarp. Çıkan sayıya 0 ekleyip 1'e böl. Al sana benim yaşım...

Umurumdaydı sanki çok mu az mı? Ben bilirim ne kadar olduğumu, ne kadar olacağımı, ne kadar olabileceğimi ve ne kadar olunacağını. Bir “olmalı çizgisi” çizin ben yokken hayatımın tam orta yerine. Eğer fark edersem o çizgiyi şüphe ederim kendimden. Şüphe ki ölüleri bile mezarında rahatsız eder.

Böyle zamanların insanları vardır bir de. Sadece öyle zamanlarda ortaya çıkarlar. Şöyle bir görünürler. Ve öylece yitip giderler umurlarımızın orta yerinde... Hafızamla oynayan minik böcekleri bir bulsam ne yapacağımı biliyorum onlara. Önce bütün acıma duygumu ezip sonra nefesimi tutup onlara asla unutamayacakları bir ders vereceğim.

Hayat bilgisi!

Kim soktu hayat derdini daha ilkokul 1'den kafamızın içine anlamam ki. Ne sikime koydular yani? Neden? Ne maksatla?

Umurumda da değil bir bakıma.

Uzun yıllar geçti. Hâlâ hayat bilgisi nedir bilmem. Aramıyorum ne olduğunu..

Ve işte bu yüzden de umurumda değil...

1 yorum:

Karen dedi ki...

This is very enlightening..tired of talking to those people I can't relate to..

and then I started to think what do I care? Pointless conversation would soon be forgotten..

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails